YURT'ta Ramazan'ın 4. günü

YURT'ta Ramazan'ın 4. günü

YURT Gazetesi'nin Ramazan ayına özel hazırladığı sayfa.

ERESAN BAYDEMİR HAZIRLADI

GÜNÜN NÜKTESi


Ey kardeşim bilelim ki, her güzelliğin yegâne kaynağı yüce Allah’tır. İbadet güzelliğini, kulluk huzurunu elde etmek de onun verdiği güzelliklerden biri ve belki de en güzelidir. Her ne kadar ibadet ve kulluk bizlerin özgür iradesi ile gerçekleşiyorsa da, onun hidayeti, verdiği güç ve sağlık olmazsa hiçbir ibadeti yerine getiremeyiz. Öyleyse, kulluğa ve ilahi aşka erişmeyi de yine Allah’tan isteyelim. Hayatımızı Allah sevgisi ile donatmak, yaşantımıza aşk ruhu üfleyerek canlandırmak için tüm gönlümüzle rabbimize yönelip ibadet hazzını bize tattırmasını dileyelim.

Bu ilahi ziyafette, Allah’ın misafiri olma fırsatını ganimet sayıp, onun yüce huzurunda boynumuzu bükerek aşk ve şevk dilenelim. Ola ki layık görüp bizim de canımıza aşk ateşinden bir kıvılcım sala aşkın o yegâne membaı. En büyük nimet iman ve kulluknimetidir. Ramazanın güzelliklerini sağlıklı beden, imanlı bir can ile idrak edebilmenin şükrünü yerine getirmeye çalışmalıyız. Bir şeyleri isterken, sahip olduğumuz şeylerin de şükründen gafil olmamalıyız. Her dem ilahi aşk ateşiyle kavrulan, saadette yüksek mertebelere ulaşmış bir insan değiliz; ama en azından imanımız var. Salih bir kul olmak için çaba harcıyoruz. Öyleyse bir yandan imanımız, kulluğumuz için şükretmeli bir yandan da niyaz elini daha fazlası için açık tutmalıyız. Ramazanın bu gününde gönülden bir niyazla Rabbimizden daha fazla aşk dileyelim. Yaratanımıza karşı aşk, insanlara karşı aşk, Allah’ın yarattığı her şeye karşı aşk…

GÜNÜN DUASI

Allahʼım! Bugünde beni emrini yerine getirmede güçlü kıl. Bana lütuf ve kereminle zikrinin güzel tadını tattır. Beni bugünde şükrünü yerine getirmeye hazırla. Beni kendi koruman ve örtün altında koru. Ey görenlerin en basiretlisi!

GÜNÜ YEMEĞİ SOSLU BİFTEK


Malzemeler: -8 dilim biftek -Sıvı yağ -2 yemek kaşığı salça -3 adet orta boy domates -10-15 adet arpacık soğan -3-4 diş sarımsak (isteğe bağlı) -1 su bardağı sıcak su -Kekik n Karabiber -Pulbiber -Tuz

YAPILIŞI: Tavaya az sıvı yağ koyarak kızdırın. Biftekleri arkalı önlü çok az yağda çevirin. Renginin dönmesi yeterli. Düdüklü tencerenin tabanına hiçbir şey koymadan biftekleri dizin. Etinizin miktarına göre düdüklüye düzgün bir şekilde yerleştirin. Üzerine rendelenmiş domates, salça ve su karışımını iyice karıştırdıktan sonra döküp yayın. Sosunuz etlerin üzerini örtmezse çok az sıcak su ekleyebilirsiniz. Evde domates sosunuz var ise salça ya da su eklemenize gerek kalmayacak sadece sos ile etlerin üzerini kaplamanız yeterli olacaktır. İsteğe bağlı olarak arpacık soğan ve ikiye kesilmiş sarımsakları ilave edin. Son olarak baharatları da en üste serpin. Düdüklü tencerenin kapağını kapatın ve kaynama sesi duyduktan sonra kısık ateşe alın, 20-25dk da etleriniz pişecektir. 20dk sonunda kontrol ederek gerekirse 6-7dk daha kaynatırsınız ancak büyük ihtimalle yumuşacık olmuşlardır.

İFTAR MENÜSÜ

-Toyga Çorbası -Soslu Biftek -Şehriye Pilavı -Zeytinyağlı Taze Fasulye -Marul Salatası -Yoğurt Tatlısı

SAHUR ÖNERİSİ

Ev yapımı pişi, menemen, omlet


MEHMET NURİ YILMAZ YURT İÇİN YAZDI

İslam’da orta yol vardır, aşırılık yoktur

Şüphesiz İslam dini, esas itibarıyla kolaylık prensibine dayanan son ilahi dindir. Dinde yaratılışa aykırı ve zor hiçbir teklif yoktur. Nitekim Cenab-ı Hakk, insanın taşıyamayacağı, altından kalkamayacağı hiçbir şeyi teklif etmemiş, bu durumu da ‘‘Allah kimseye gücünün üstünde sorumluluk yüklemez’’ (Bakara, 286) ayetiyle açıkça ifade buyurmuştur. Hz. Peygamber de her konuda olduğu gibi, ibadetleri de zorlaştırma cihetine gidenleri şiddetle tenkit etmiş, ‘‘Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin’’ demiştir.

Bir Müslüman'ın sağlıklı bir şekilde dini hayatını pratize edilebilmesi ve dini vecibelerini eksiksiz yerine getirebilmesi ancak Cenab-ı Hakk'ın insanlığa gönderdiği en son peygamber Hz. Muhammed'i iyi tanıması ve O'nu bu konuda yegáne örnek almasıyla mümkündür. Hz. Peygamber, ‘‘İşlerin en hayırlısı orta olanıdır’’ (Keşfü'l Hafa, C.1. S. 391) buyurarak bütün işlerde aşırılıktan sakınmamızı emretmektedir. Bu emir gerek din gerekse dünya işlerinin tamamı için geçerlidir. Dolayısıyla Müslümanlar ve onların meydana getirdiği toplum çok dengeli bir toplumdur.

***

Şüphesiz her işte ve özellikle ibadet alanında orta yolu takip etmek, aşırılığa kaçmamak konusunda bize en güzel örnek Hz. Muhammed (s.a.v.)'dir. Onun hayatı orta yolu temsil etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) iki iş arasında tercih yapmak durumunda kaldığı zaman mutlaka onlardan kolay olanı tercih etmiştir (Ebu Davud, Edeb, 4). Yine O, ashabından daima yapabilecekleri şeyleri istemiştir.

Din işlerinde aşırılığa kaçmanın nasıl olabileceğini aşağıdaki örnek en güzel şekilde gözler önüne sermektedir. Üç kişi Hz. Peygamber'in evine gelerek hanımlarına Peygamberimizin ibadetini sordular. Kendilerine haber verilince onu kendileri için az gördüler ve,

-Peygamberimizin yanında biz neyiz ki? Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır, dediler. Onlardan birisi; n Ben yaşadığım müddetçe bütün gece namaz kılacağım, dedi. Diğeri;

-Ömrüm boyunca oruç tutacağım, iftar etmeyeceğim (ara vermeyeceğim) dedi. Üçüncüsü;

-Kadınlardan uzak kalacağım ve hiçbir zaman evlenmeyeceğim, dedi. Sonra Hz. Peygamber bunların yanına geldi. Onlara;

-Şöyle şöyle diyenler siz misiniz? Dikkat ediniz! Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan en ziyade korkanınız ve ona karşı gelmekten en fazla sakınanınız benim. Böyle iken ben bazen oruç tutuyorum, bazen de tutmuyorum. Namaz kılıyorum, uyuyorum ve evleniyorum. Eğer bir kimse benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir, buyurdu. (Buhari ‘‘Nikáh’’ 1)

Hz. Peygamber'in en önemli özelliklerinden birisi de, din ve dünya işleri arasında ideal bir uyum kurmasıdır. Bir Hıristiyan olan müşteşrik M.G.Demombynes, ‘‘Muhammed’’ isimli önemli eserinde, İslamiyet'in Hıristiyanlığa üstünlüğünü ve Hz. Peygamber'in başarısının sebeplerini şöyle anlatıyor: ‘‘İsa'nın vaazında öbür dünya için hazırlık, bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmekle başlar. İslam'da ise kesinlikle böyle bir şey yoktur. İslam'a göre, iyi bir şekilde kullanmak şartıyla hiçbir nimet kötü değildir.’’

Kur'an-ı Kerim ve Peygamber'in önerdiği dini hayat her yönüyle kolaylıktır. Dini ve ibadetleri zorlaştıran, dolayısıyla hem dini, hem de kendisini çıkmaza sokan Müslüman'ın kendisidir. Sahabe döneminde olduğu gibi bugün de bunun örneklerine rastlamak mümkündür.

Şüphesiz ibadetten maksat nefsi öldürmek değil, bilakis ona canlılık kazandırmak ve onu Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmek anlamına gelen ‘‘ihsan mertebesi’’ne yükseltmek, kötü eğilimlerden koruyarak ona ‘‘istikamet’’ kazandırmaktır.

Diğer yandan ibadetler ne dünyevi menfaatler elde etmek için, ne de fizyolojik veya sosyolojik bir gaye için yapılır. İbadet sadece Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılır. Bu da ancak içine riyanın girmediği, samimiyetle yapılan ibadetlerle mümkün olabilir.

İnsanın bütün ihtiyaçlarının, onun fıtratına en uygun şekilde karşılanması gerekir. Allah'a ibadet insan için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın da en doğru ve sağlıklı şekilde giderilmesi, Hz. Peygamber'in ibadet hayatının ve bu konudaki tavsiye ve uyarılarının bilinip iyi değerlendirilmesi ile mümkün olur. Allah'a yaklaşma adına dünyadan el etek çekerek, bekár yaşamayı prensip edinmek olan ‘‘ruhbaniyet’’, takva ölçüsü değildir ve dinimiz bunu şiddetle reddetmiştir. Yukarıda ifade edildiği gibi bu anlayış Hıristiyan kaynaklıdır ve Hz. Peygamber'in sünnetine de aykırıdır.

***

Açıkça görüldüğü gibi, dine ilavede bulunmak, dini kendine zorlaştırmak, aşırılığa gitmek demektir. Bunun karşısında dini kolaylaştırmaya çalışmak adına dinin birtakım esaslarını emir ve yasaklarını çeşitli bahanelerle kaldırmaya, değiştirmeye çalışmak da aşırılıktır ve dinimizce reddedilmiştir. Sonuç olarak şu söylenebilir: Kur'an-ı Kerim'in anlattığı, Hz. Peygamber'in hayatında tatbik ederek, yaşayarak bize örnek olduğu ve sahih hadis kaynaklarıyla bize ulaşan İslam dini, orta yolun ta kendisidir. Hangi sebeple olursa olsun onun dışına çıkmak aşırılığa kaçmak demektir ki, dinimiz bunun her türlüsünü reddetmiştir.

HASAN KANAATLI YURT İÇİN YAZDI

Hoş geldin Ramazan (3)

4- KADİR GECESİ VE KUR'ANIN NÜZUL  AYI


Mübarek Ramazan ayında derinlikleri ve tüm boyutları normal insanlara gizli kalan bir olay vuku bulmuştur. Ramazan ayının en büyük özelliği ve bu ayda oruç tutulmasını gerekli kılan en önemli sebep de Kur’an’ın bu ayda nazıl oluşudur. Bir hadiste İmam Sadık’tan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilir: “Bütün semavî kitaplar ramazan ayında inmiştir.”Evet, ramazan ayı Kur’ân-ı Kerim’in onda indirilmesiyle değer kazanmıştır. Yüce Allah, Ramazan ayını bu özelliğiyle tanıtıyor insanlara ve şöyle buyuruyor:

“(Orucu farz kılınan sayılı günler) Ramazan ayıdır. Bu ay öyle bir aydır ki insanlar için hidayet olan, hidayet ve doğruyla batılı ayırt etmenin apaçık delillerini kapsayan Kur’ân, onda indirilmiştir.” [ Bakara, 185]

Tutulan oruç da verilen bu en büyük nimete karşılık şükretmek için olsa gerek.

Evrensel manada tüm çağlara ve mekânlara hidayet kitabı olarak gönderilen ilahi kelam bu ayda inmiştir. Her iki dünya mutluluğunu insanlığa sunacak bir emanet olarak bu ayda nazil olmuştur. Bunun için ramazan ayı Kuran ayı ve Kuran’ın baharıdır. Bu ayda İslam ümmeti Kur’an’la daha fazla haşır neşir olmalı ve hidayet ışıklarını kalbinde yakmalıdır. Bin aya bedel yani 83 yıllık bir ömre bedel Kadir Gecesi de bu ayda olmakla kaderimizi belirleyen faktörün kendi takdirlerimiz olduğunu unutmamalıyız.

Kadir Geceleri, ramazanın manevî açıdan doruğa ulaştığı gecelerdir. Bu gecelerde müminin hayatı baştanbaşa ilahi renge bürünür ve O’nun yüceliğiyle dolup taşmaktadır. Gecenin sır dolu sessizliğinde tam bir kullukla Rabbinin katında her şeyi, hatta kendisini bile unutur gider, yeryüzüyle ilgili her şeyden koparak gök âlemine bağlanır ve bütünleşir onunla. Bu anlamlı bütünleşme onu soyutlaştırır ve biricik mabuduna ibadet etmeye yönlendirir; bu sayede nedenler, kanunlar ve evrenin sırlarını örten perdeler açılıverir ve mümin can gözüyle her şeyi düzüp koşan Allah’ın cemalini seyre durur ve can kulağıyla Allah’ın kelâmına kulak verir. “Melekler Rablerinin izniyle inerler.” Ve kalbiyle, tüm evrenin ilâhî emrin doğrultusunda harekete geçtiğini anlar. Kadir Gecesi, insanın Allah’la buluşma vaktidir; cismin rengini yitirip de ruhun hakim olduğu gecedir. Maddenin alçalıp mananın yüceldiği, dinin maneviyatının tecelli ve yerin semavîleştiği, müminin baştanbaşa tüm vücudunun ilâhî fıtratının derinlikleriyle yol arkadaşı olduğu, insanın meleklerle arkadaşlık ettiği gecedir. Kendini unutma ve Allah’ın varlığına dalıp O’nda boğulma, Hakk’ın rahmet ve sevgi yağmurunun, Allah’ın peşinde olan oruçlulara yağdığı gecedir; ilâhî takdir gecesidir. Evet, Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır...

Kadir Gecelerinde, önderlerimizin bize öğrettiği gibi kâinatın yaratıcısına hamd-ü senada bulunmalı, O’nunla dertleşmeliyiz. Tüm gece boyunca uyanık kalınmalı, namaz ve ibadetle meşgul olunmalıdır. İstek ve ricaları yüce Rabbin dergâhına sunmalı ve O’ndan sevgi, rahmet ve af dilenmelidir. Gerçekten de gönül temizliğinde eşleri bulunmayan Ehlibeyt İmamları’nın da buyurdukları gibi: “Gerçek mahrum, bu gecenin feyizlerinden mahrum kalan kimsedir.”

Kalpleri uyanık insanlar ve özellikle gençler, Ramazan ayının bereketlerinden yararlanarak Kadir Gecelerinde kendilerini insanî açıdan olgunlaştırmaları ve bu değerli gecelerde iman ve aşkla vardıkları ve varmaları gereken fazilet evreleri ve manevî yüceliğe dikkat etmeleri ve bu alanda ilerlemeye çalışmaları umulur. Böylece her ramazandan sonra İslam ve onun pek değerli hükümlerini ve derin anlamlı eğitim sistemini daha iyi anlayarak kendi ruhumuzu bu semavî inancın hedeflerine daha çok yaklaştırabiliriz.

5- İNFAK VE SADAKA AYI


Günümüz dünyasında insanların birçoğunun yoksulluğu ve insanlar arasında vücuda gelen korkunç sınıf uçurumları çok ciddi bir sorun haline gelmiş ve düşünce sahiplerini, meseleye bir çözüm getirmek için düşünmeye mecbur etmiştir.

İslam, servetin bir yerde birikmesini önlemek ve yoksulluk belasının kökünü kurutmak için infak, humus ve zekât kanununu koymuştur. Yani zenginlerin, her yıl mallarından belirli bir miktarını fakirlere vermesini emretmiştir. Kur’an’ın birçok yerinde zekâttan söz edilmiş ve ona o kadar önem verilmiştir ki, çoğunlukla dinin en büyük farizası olan namaz ile birlikte zikrolunmuştur. Mesela, bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız.” (Bakara/ 110)

Kim, büyük bir servet elde eder ve cimrilik yaparak Allah’ın o servetteki hakkını ödemez, onu altın ve gümüş kaplar haline getirerek süslü-püslü bir hayata dalarsa, Allah’ın azabını hak eder ve Kur’an-ı Kerim’de acıklı bir azapla müjdelenen kimselerden olur. Allah Teâlâ Tevbe suresinin 34. ve 35. ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele. O gün ki, bu altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızartılır da alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanır (ve:) “İşte kendiniz için yığıp-sakladığımız şey budur; şimdi yığıp-saklamakta olduğunuz şeyi tadın (bakalım).” denilir.” Bu ve buna benzer onlarca ayet ve hadiste konunun önemine işaret edildiğini görmekteyiz. Bu cümleden ramazan ayında oruç ibadetiyle birlikte efendimiz infak ve sadaka konusuna işaret ederek müminleri bu konuya davet etmekte ve Allah’ın onlara verdiği nimetlerde fakir ve yoksul halkın hakkının olduğunu hatırlatmaktadır, öyleki fitre zekâtı yani mali infak ramazan ayının bitimiyle verilir ve orucun kabul şartı sayılmıştır.

6- AKRABA VE YAKINLARA İLGİ AYI

İnsan sosyal bir varlıktır ve tek başına yaşaması da çok zor hatta imkânsızdır. İnsanlarla münasebet, hayata mânâ ve güzellik katar. Bunun için insan hayatının çok önemli yönlerinden biri, insanlarla kurulan yakınlıklar ve bunlara yüklenen mânâlardır. Yakınlık kurmak, insanî duygulardandır. Akrabalık milletlerarası münasebetlerde de aranan bir mefhumdur. Akrabalık, dilimizdeki “akraba gibi olmak”, “akrabadan sayılmak”, “akrabadan öte” deyimlerinde görüldüğü gibi, beşerî isteklerle ortaya çıkan ve arzu edilen bir durumdur.

Sıla-i rahim; akrabaya yaklaşmak, onları arayıp sormak ve ziyaret etmek, elinden geldiğince onlara yardımcı olmak mânâlarında kullanılmaktadır. Dinimizin üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri sıla-i rahimdir ki, akrabayla ilgiyi kesmemeyi, hürmetkâr olmayı, maddî-manevi her çeşit yardımda bulunmayı, onlara şefkat ve merhamet göstermeyi, yakın-uzak akrabanın her bir ferdine samimi sevgi beslemeyi ve güler yüz göstermeyi içine alır. Efendimizin (s.a.a.) bu hususla ilgili hadisleri: “Allah'a ibadet edin, akrabaya iyi davranın.”, “Allah’a ve Ahiret gününe iman eden kimse akrabasını gözetsin.”, “Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler cennete giremez.”, “Karşılık olsun diye yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp gözeten değildir; asıl ziyaretçi, kendisiyle temas kesildiği halde münasebetini kesmeyip sürdüren kimsedir.” şeklinde sıralanabilir.

Peygamberimiz (s.a.a.) tebliğine karşılık, akrabasına (Ehlibeytine) meveddeti (sevgiyi) istemiştir. Nitekim kendisinin de uzak akrabalarına bile gösterdiği hürmet ve merhamet, bizim için bu konuda önemli örnektir. Akrabalar arası münasebeti kesmek dinimizde fâsık sayılan kimselerin özelliklerinden biri olarak sayılmaktadır. İşte bu öneme binaen Hz. Peygamber Ramazan ayına girmeden bu ayda yapılması gerekenler içine akraba ilişkilerini de almıştır. Konuyu fazla uzatmaya artık gerek yok, değerli okuyucularımız başta nakledilen nebevi hutbeyi defalarca okuyup almaları gereken mesajları alacaklardır, ancak son olarak Efendimiz ve Hz. Ali arasında geçen diyaloğu dikkatlice okumalı, çünkü Efendimiz’in Ehlibeyt’e özel vurgusu vardır ve hatırlamalıyız ki muvahhitler serveri ve imamı Hz. Ali bu ayda yani ramazan ayının 21. gecesi şahadet makamına ulaşmış “Andolsun Kâbe’nin Rabbine kavuştum ben Mevlama” diyerek ebediyete göç etmiştir. (DEVAM EDECEK)