​Türkiye'de siyah olmak

“Adım Mosa ve siyahî bir Afrikalıyım. Bu çağda hâlâ siyahî insanların diğer ırkların önyargılarına maruz kalmalarına inanamıyorum. Bu sefer Türkiye’deki tüm siyahların adına yazıyorum.”

Bu satırlar Türkiye’de yaşayan genç bir siyahî kadına ait, Mosa Nkoko.

Bloğuna yazdığı “Türkiye’de siyah olmak: Bizi uyarmalıydınız” başlıklı İngilizce yazısı çok paylaşıldı, 5harfliler.com’da Rumeyra Ceylan’ın çevirisi ile Türkçe olarak da yayımlandı.

Etnik ayrımcılık bugün hala en ileri demokratik toplumların bile ciddi bir sorunu. Bundan zarar gören grupların içinde hala ABD’deki ve hatta Rusya veya Çin gibi ülkelerdeki öğrenci konumundaki Afrika kökenliler de var, Batı ülkelerine Doğu veya Güney’den gelen göçmenler ve hatta onların 3. kuşak torunları da var.

Önemli olan sorunu teşhis etmek ve çözmeye çalışmak. Bu noktada Türkiye daha iyi olmalı. Suriye’den göçmen akımına uğrayan ve zaten kendi içinde etnik zenginliği yüksek bir toplum için, siyahî öğrencilerin deneyimleri birer alarm zili.

En son söyleyeceğini en baştan söylemiş genç kadın “Türklere ırkçı denemez”.

Tanımlama daha ziyade yabancılara karşı önyargılı, kuşkucu ve ayrımcı olmak. Yaşadıkları onun için, Türkiye’de birçok insanın farklı renklerden, etnik kökenlerden insanların dış görünüşlerine nasıl ayrımcı yaklaştığı konusunda kişisel deneyim kaynağı olmuş.

Bazen de kötü niyet olmasa da, farklı olana karşı merakın nasıl kişisel özel alanı ihlal ettiğine dair bir deneyim bu.

Mosa Nkoko bu deneyime hazırlıklı olmadığını söylüyor.

Gözlemleri Türkiye’de de yaşadığımız dünyamız insanlarının farklılık ve çeşitliliğine karşı bir toplumsal hazırsızlıklığı örneklendiriyor:
“2 senedir buradayım ama hâlâ insanların bize egzotik meyvelermişiz gibi gözlerini diktiğini gördüğümde üzülüyorum… İnsanların bize baktığı, bizi parmaklarıyla işaret ettiği, bize gülümsediği ve hatta bazen bize güldüğü çok durumla karşılaştık... Geçenlerde olan bir olaydan bahsetmek istiyorum, yakın arkadaşım otobüste giderken Türk bir hanım yakın arkadaşımın saçlarına dokunmuş, sonra da çantasından dezenfektanını çıkarıp ellerini temizlemiş. Arkadaşım bu olayın onu incittiğini ancak ne yapacağını bilemediği için sadece görmezden geldiğini söyledi.”

Türkiye’de yaşayan siyah kadınların başka deneyim paylaşımları da var Örneğin New York Times gazetesinin bloğunda Türkiye’ye gelen gazetecilik bölümü öğrencileri arasındaki Afrika kökenli ABD’li genç bir kadının kaleme aldığı yazı veya bir başka blogda Nijeryalı bir kadının sistematik cinsel tacize maruz kalmaktan ve cinsel meta olarak görülmekten duyduğu yorgunluğu anlattığı bir söyleşi benzer sorunları yansıtıyor.

Erkek ve de siyahî olanlar ise, doğrudan bildiğiniz etnik ayrımcılığa maruz kalıyorlar, birinci sınıf hissedilmeme durumu. Zaten mesele tek başına “siyah olmak” değil.

Temel sıkıntı farklı olanı kabul etmek ve farklılıklar ile zenginleşen bir toplum olma yolunda Türkiye’nin kayba uğraması. Oysa ülkemiz bunu çok iyi başarmış, çok dinli, çok kültürlü, en eskilerde anaerkil medeniyetlere beşiklik etmiş kadim Anadolu’nun mirasından daha çok etkilenebilir.

Farklı renk ve etnik gruplardan insanlara karşı Türkiye’de birçok insanın verdiği tepkilerin ardında dünyaya açılımın vize uygulamaları ile sınırlanması ve seyahat etmenin hala bir lüks sayıldığı yaşam standartlarında yaşanıyor olması da var.

Bu durum toplumun farklı kültürlerle etkileşim imkânını çok aza indiriyor, dünyanın bütünü ile ahengini bozuyor Hümanist yurttaşlar yetiştirebilmek için, dünya tarihinde insanlığın ırkçılık ve ötekileştirme nedeniyle ödediği bedellerin ortak belleğini aktaracak, ayrımcı ifadelerden arındırılmış bir eğitim müfredatı çok önemli.

Her türlü etnik köken, din, mezhep, cinsiyet ve bireysel tercih, görüş temelli ayrımcılığı dışlayan bir siyasal söylem ve toplumsal ahlak çok çok önemli.

Sistematik nefret söyleminin ve öfkenin ana zemini oluşturduğu bir siyaset yapma biçimiyle inanç, etnik köken, cinsiyet ve cinsel yönelim temelinde bölünerek manevi teröre de maruz kalmış toplumumuz en incelen yerlerinden kırılıyor.

Ortak paydada birleşebilmek ve açık toplum olabilmek yeteneğini yitiriyor.

Örneğin Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği’nin (GYODER) araştırmasına göre Türkiye’de vatandaşların yüzde 65’i yabancıların Türkiye’de ev almasına karşı.

Açık Toplum Vakfı’nın 2006 yılında yaptığı ‘Türkiye’de Farklı Olmak’ başlıklı araştırmasına göre ise vatandaşların yaklaşık % 24’ü farklı mezhepten, % 28’i Kürt, % 39’u Yahudi, % 42’si Ermeni ve % 43’ü Rum komşu istemiyor.

Evet, komşu olarak farklı olan istenmiyor! Ağır bir toplumsal ayıp!

Çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu, çok seslilik yerine tek sesliliği, “çeşitlilik içinde birlik” yerine tek tipçiliği dayatan anlayışın yarattığı 2015 yılının Türkiye’sindeyiz.

Ülkemizde bir süreliğine yaşayan Afrikalı bir genç kadın kendini “Türkiye’de siyah olmak” başlıklı bir yazı yazmak zorunda hissediyor.

Muhtemelen bu coğrafyada özellikle son yıllarda “siyah olmanın” biçim ve çeşitliliğinin her gün yaşanan yüzlerce örneğinden de habersiz olarak.

Önceki ve Sonraki Yazılar