Türkiye'nin AB üyeliğinin kodları

TÜRKİYE-AB ilişkileri alanında çalışan kişilerin sıkça duyduğu bir sorudur: “AB’ye neden alınmıyoruz?” Evet bu iş çok uzadı. Türkiye-AB ilişkilerinde yıllar içinde her iki tarafın da önemli siyaset zafiyetleri oldu. AB bugün dünyanın en ileri demokrasisi ve sosyal refah toplumu. Buna rağmen nasıl ki hâlâ mükemmel bir demokrasi değil, nasıl ki hâlâ ekonomide ve dış politikada hatalar yapıyor, Türkiye dosyasında da hatalar yaptı. Diğer taraftan asıl belirleyici sorunlar Türkiye kaynaklı oldu. Askeri darbeler ve dar görüşlü siyasetçiler baş sorumlulardır. Tabii insan hakları, özgürlükler ve hukuk devleti sorunları Türkiye’yi yalnızca AB sürecinde tıkamadı. Demokrasi sorunları dünya rekabet ortamında ekonomiden, teknolojiye ve sosyal kalkınmaya her alanda bir pranga olarak Türkiye’yi aşağılara çekmekte.

Oyunun kuralları
Bu arada Avrupa’dan eski Doğu Bloku ülkeleri AB üyesi oldular. Bazı açılardan Türkiye gibi ekonomiler olmasalar da, eğitim ve sosyal kalkınma seviyeleri yukarılarda ve siyasal sorunları asgariye inmiş ülkelerdi bunlar. Küçük ülkelerin AB üyeliği daha kolay olur, kol kanat gerilir. İngiltere ve İspanya gibi Türkiye de zorlu mücadele ile kendi ulusal egemenliğini ve uluslararası gücünü korumak için AB’ye olacak.
AB içinde en etkili iki ülke olan Almanya ve Fransa, Türkiye AB kıstaslarına uyduğu her aşamada olumlu oy kullanmıştır: 1987’de tam üyeliğin işleme alınması, 1995’de gümrük birliği 1991’da resmen aday ülke kararı, 2004’de müzakerelere başlama kararı, daha sonra Sarkozy’nin başkan olduğu dönem dâhil Türkiye’nin tam üyelik yol haritası olan Katılım Ortaklığı Belgesi’nin oybirliği ile onayı ve AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanması… Ne zaman ki Türkiye Kıbrıs’ta kendini kırmızı çizgilere hapseden politikalara takıldı ve de insan hakları ve demokraside geri gitmeye başladı o zaman bazı lâfebesi AB siyasetçileri de kendilerine bir alan buldular. Türkiye’nin büyük nüfusu ise tam üyelik aşamasında gündeme gelecek bir sorun. Bazı dar zihniyetler AB içinde buna takılıyor ama matematiksel hata yapıyorlar. Türkiye üye olduğunda halk, coğrafya, ekonomi, güvenlik alanları ile daha geniş bir AB oluşmuş olacak. Türkiye de kurumlar da kendisi sayesinde artan AB alanını temsil edecek. Orantısal olarak da bu temsilin ağırlığı Türkiye’nin getirdiği büyüklükten daha az olacak.
AB’ye üyelik için demokrasi gerekir. Demokrasinin de temel unsurlarından biri anayasal olarak veya uygulamada, siyasal kültürde iyi özümsenmiş laikliktir. Her ülkede farklılıklar olur tabii ama devlet ve de siyasetçiler insanların özel yaşamına, ruhani dünyalarına karışamaz. Türkiye bu yönde geriye giderse zaten ne AB üyesi olabilir, ne de dünya sahnesinde güçlü bir ülke. AB içindeki gerici yaklaşımlar ise şimdilik azınlıkta ama bir gün çoğunluk olur ve “dinsel gerekçeler “öne sürerlerse, o zaman da AB batıyor demektir ve de Türkiye uzak durur doğal olarak.

İki çemberli Avrupa
Ayrıcalıklı ortaklık ise asla söz konusu olmaz. Türkiye sömürge değil. Demokratik, ekonomik ve sosyal alanlarda gereğini yapacak bir Türkiye’yi AB içinde çoğunluk Türkiye’yi istiyor. Burada önemli olan Türkiye’nin ulusal çıkarlarıdır. AB dışında kalmak ulusal egemenlik kaybına neden oluyor. İçinde bulunduğumuz dünya dengelerinde Türkiye ister istemez AB’nin politikalarının etki alanında. Mutlaka bu politikaların karar masasında yerimiz olmalı. Dünyanın diğer ülkeleri için de AB yolunda ilerleyen bir Türkiye etkili oluyor. Yatırımlar, ticaret, turizm, teknoloji, sivil toplumsal ve akademik işbirliği gibi her alanda durum bu. Simetrik olarak da, dünyanın diğer ülkeleri ile etkili ilişkiler geliştirdikçe Türkiye’nin  AB’nin gözünde değeri artıyor.
Asıl mesele ise AB’nin geleceği. Değişken geometrili, iki çemberli AB ve bunun genişlemeyi de kolaylaştırıcı etkisi artık Brüksel’de geniş kabul gören bir vizyon. AB yakında bugünkü tüm üyeler ve Türkiye, Norveç İsviçre, Sırbistan, Bosna gibi ülkeleri de kapsayan geniş bir AB çemberi ve ortasında sıkı bir federasyon olacak Euro bölgesinden oluşacak. Bu geniş çembere Türkiye’nin dâhil olması, bazı AB ülkelerindeki dramatik tartışmalardan az etkilenerek gerçekleşecek. Önemli olan bu sürece Türkiye’nin iyi hazırlanmasıdır. Demokrasiden yeni teknolojilere, sosyal haklardan, çevre standartlarına kendisini güçlendirecek reformları yapmasıdır.
Türkiye’nin dünyada güçlü bir ülke olması ve AB üyeliği için eksik olan Ankara’nın demokratik kültürü, dünya vizyonu, insancıllığı ve halk sevgisidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar