Tutsak gazeteciler günü!

Çalışan Gazeteciler Günü" 1961 yılında ilan edildi.  O tarihte gazetecilerin çalışma haklarında önemli iyileştirmeler getiren 212 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi üzerine, 9 gazete sahibi, yasayı protesto etmek için 3 gün boyunca gazeteleri yayımlamama kararı aldılar. Bu gelişme karşısında, gazeteciler 10 Ocak 1961 günü haklarına ve basın özgürlüğüne sahip çıkmak amacıyla, Cağaloğlu’ndaki sendika binası önünde toplanarak Vilayete kadar yürüyüş yaptılar. Gazeteciler, patronların boykot kararı karşısında Sendika'nın öncülüğünde, ''Basın'' adıyla kendi gazetelerini 11–12–13 Ocak 1961 tarihlerinde yayımladılar. O tarihten sonra 10 Ocak, "Çalışan Gazeteciler Bayramı" olarak kutlandı. 1971 yılındaki 12 Mart müdahalesinden sonra çalışanların hakları ve basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalara tepki olarak 10 Ocak, "Bayram" olmaktan çıkarıldı ve "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak anılmaya başlandı.
Ve yarın 10 Ocak 2016. Aradan tam 55 yıl geçti. Bizler, basın emekçileri olarak dün olduğu gibi bugün de "bayram" yapamıyoruz. Çalışan Gazeteciler Günü’nü yine buruk geçiriyoruz.
***
G-9 Gazeteci Örgütleri Platformu yarın için “10 Ocak'ta 'Artık yeter' diyoruz” başlıklı bir çağrı yaptı.  Saat 13.00’te bir kez daha Yüksel caddesinde buluşup, özgür basın için taleplerimizi haykıracağız. Çağrı metninde şöyle diyor gazeteci örgütleri: “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlamıyoruz. Çünkü meslektaşlarımız işsiz,  Çünkü iş güvenceleri patronların ve iktidarın iki dudağı arasında.  Artık adliyelere haber yapmaktan çok, ifade vermek için gidiyorlar, Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlamıyoruz. Çünkü meslektaşlarımız haber yaptıkları için gözaltındalar, Çünkü cezaevindeler, Çünkü haber takip ederken kafalarına silah dayanıyor, tartaklanıyorlar.  Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlamıyoruz. Çünkü meslektaşlarımızın sendikalaşma, örgütlenme, toplusözleşme yapma hakkı elinden alınmış. Çünkü gazete büroları kapatılıyor, birleştiriliyor, meslektaşlarımız işsizlikle tehdit edilip her işi yapmaya razı edilmek isteniyor. 10 Ocak günü baskılara, işten atmalara, şiddete, tutuklama ve cezalara hayır demek için; ‘Artık yeter, gerçekten çalışmak, gerçekleri haber yapmak, üretmek istiyoruz’ demek için  saat 13.00'de Yüksel Caddesi'nde buluşuyoruz.”
***
2015 yılı Türkiyeli gazeteciler açısından kara bir yıl oldu.  Türkiye Gazeteciler Federasyonu Onursal Başkanı, CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel bir bilanço çıkartmış. Tablo hiç iç açıcı değil. Sertel’in 2015 raporuna göre; basındaki işsizlik oranı Türkiye ortalamasının üç katına çıktı. Geçen yıl 774 gazeteci işten çıkarıldı. Gazeteciler hakkında 484 adli işlem yapılırken, 200 basın mensubu ve 7 yayın kuruluşu hakkında soruşturma başlatıldı. 156 gazeteci gözaltına alındı. 234 gazeteciye dava açıldı. Aralarında Sevgili Erdem ve Can’ın da olduğu 32 gazeteci tutuklandı. 70 gazeteci saldırıya uğradı. 128 yayın engellendi, 877 siteye erişim engeli konuldu.
24’ü kadın 137 gazeteci görevi başında şiddet gördü. 15 televizyon kanalı kapatıldı. İki gazeteye el konuldu. RTÜK cezaları tarihe geçti. 56 farklı olayda gazetecilere akreditasyon engeli getirildi. Aralarında 8’i uluslararası medyadan olmak üzere 100 gazeteci ve medya çalışanı gözaltına alındı.
***
Biz gazeteciler kamusal görev yapıyoruz ve gerçekleri eğmeden, bükmeden sokaktaki insana bildirme sorumluluğumuz var. Savaşlar, depremler, sel felaketleri, orman yangınları, terör eylemleri, toplumsal ve siyasi olaylar başta olmak üzere her zeminde bu yükümlülüğü yerine getirmek zorundayız.  Ama bugün evrensel ilkelerin, en temel çalışma koşullarının çok uzağındayız. Gazetecilerin yıpranma hakkı tırpanlandı. Rakamlar da ortaya koyuyor ki işsizlik sektörde giderek tırmanıyor. Birkaç duyarlı gazete dışında sendikal haklardan söz bile edilemiyor. Sosyal hakları yetersiz olan gazeteciler, iş güvencesinden de yoksunlar.
Haberleşme özgürlüğüne yönelik tehditler sürüyor. Baskılar arttıkça bazı meslektaşlarımız zarar görüyor, bazıları işini kaybediyor, kalemler yazamaz hale getiriliyor. Can güvenliğimiz tehlikede, gazete büroları baskına uğruyor. Sansür ve oto sansür tehlikesi kaygı verici boyutlarda.
Bazı yasalar 2013 Türkiye’sinde halen ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayabiliyor. Çok sayıda gazeteci ve medya kuruluşu hakkında hapis veya para cezası talebiyle açılan davalar var. Gazeteciler bir baskı ve cezalandırma aracı olarak tutkulu yargılanıyor. Kelimenin tam anlamıyla Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü tutsak! Gerçek gazeteciliğin “tehlikeli”,  yandaşlığın “makbul” sayıldığı yıllardan geçiyoruz.
Gerçek gazeteciler bu zor koşullara rağmen kamusal görevini yerine getirmeye, toplumun “gözü, kulağı, sesi” olmaya çalışıyor; halkın bilgi edinme hakkı için mücadele veriyor. Gazetecilerin olmadığı, özgürce çalıştırılmadığı, yasaklanıp, sansürlendiği toplumlarda, demokrasiden söz edilebilir mi? Gazetecilerin susturulduğu toplumlarda sokaktaki insan "kör, sağır ve dilsiz" demektir.
***
Bilanço çok ağır. İktidarı ve muhalefeti ile basın özgürlüğünden dem vuranların, demokrasiden söz edenlerin bu tabloyu iyi irdelemesinde yarar var. Yeni Anayasa masasının kurulduğu,12 Eylül faşizminin günümüze taşınan hukukunun ortadan kaldırılmak istendiği ortamda yakıcı bir soruna dönüşen basın özgürlüğünün konuşulmuyor olması da bir o kadar düşündürücü. 2016 Türkiye’sinde özgürlüklerin eksiksiz, yasaksız, sansürsüz yaşama geçirilmesi için demokrasi isteminde samimi siyasi partilere büyük görevler düşüyor. Bu bağlamda gerçek anlamda basın ve ifade özgürlüğü için, halkın haber alma hakkının önündeki engellerin kaldırılması için yeni anayasa süreci bir fırsat yaratabilir. Gerçek demokrasilerde olduğu gibi gazetecilerin hiçbir kaygıya ve korkuya kapılmadan, hapse atılmadan tek sorumluluğu olan halkı bilgilendirme görevini yerine getirebilmelerinin yolu özgürlüklere kapı aralamaktan geçiyor. İktidarların,  Meclis’teki siyasi partilerin temel görevi de bunu kolaylaştırıcı önlemler almak. Ama ne yazık ki günümüz iktidarı bu talebe çok uzak bir noktada konumlanmakta ısrar ediyor.
Unutulmamalıdır ki özgür basın olmadan gerçek bir demokrasiye, hukuk devletine, barışa ulaşmak olanaklı değildir.  10 Ocakların gerçek anlamda “gazeteciler günü” olarak; yasaksız, sansürsüz ve özgürce kutlanması da ancak tam demokrasi koşullarında mümkün olacaktır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar