Tutuksuz yargılamaya saray freni

Meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’ün bugün tutukluluklarının 15. günü. Can ve Erdem yazdıkları MİT tırları ile ilgili haberler nedeniyle iki hafta önce bugün Silivri Cezaevine gönderildiler.
Türkiye’nin kaderi midir bilinmez cezaevlerinde gazetecisi eksik olmuyor. Onlar da başları dik hapishanedeki gazeteciler listesinin son halkasında yerlerini aldılar. Nedir demir parmaklıklar ardında, tecrit altında tutulmayı zorunlu kılan suçları?
Haber yazmak, halka gerçeği anlatmak…
Onlar sokaktaki insanın haber alma hakkı adına ağır bedel ödüyorlar. İki hafta çocuklarından, eşlerinden, annelerinden, babalarından, dostlarından, okurlarından ayrılar…
***
Ne yazık ki bu ülkede gerçek gazetecilik, namuslu habercilik en ağır suç sayılıyor. Dün böyleydi, bugün de dünden farklı değil.
Düşüneni, ifade edeni, konuşanı, yazanı, çizeni hapsederek susturmaya çalışmak sanki coğrafyamızın genlerine işlenmiş…
Zekeriya Sertel’ler, Nazım Hikmet’ler, Aziz Nesin’ler,  İlhan Selçuk’lar, Uğur Mumcu’lar…
Son dönemde Nedimler, Ahmetler, Sonerler, Tuncaylar, Mustafalar,  Müyesser’ler…
Hepsinin yolu cezaevinden geçti. Yazdılar, hapsedildiler. Düşündüler hapsedildiler. İfade ettiler hapsedildiler. Konuştular hapsedildiler…
Gazetecilerin olmadığı, susturulup hapsedildiği, halkın gerçeği bilme hakkının doğrudan engellediği ülkelerde demokrasiden söz edilebilir mi?
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, önceki gün Meclis’te “edilemeyeceğini” söyledi ve bir de öneride bulundu. Ana muhalefet lideri, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklu yargılanmalarını eleştirirken, iktidarı destekleyen medyanın hiç görmediği, ana akımın göz ucu ile baktığı konuşmasında özgür gazetecilik adına çarpıcı tespitlere yer verdi.
Geç de olsa baskı altındaki medyaya sahip çıkma daveti yerindeydi…
Kılıçdaroğlu, gazeteciyi tanımlarken “Gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşı göze alan kişiye gazeteci diyoruz. Neden gerektiğinde? Hükümet baskı yapar ‘Haberi yazma’ derse gerektiğinde mücadele edecektir. Bazı güç odakları rahatsız olacak diye haber sansür edilirse ona karşı da direncini koruyacaktır ve savaşacaktır. Gazeteci dediğimiz budur” diyordu.
***
Ana muhalefet liderinin sözleri tarihe not düşecek önemde. Kılıçdaroğlu sözü bugüne de getirdi, medyanın iç karartan fotoğrafını şu cümlelerle çekti:
“Bizim gibi yarım demokrasilerde, uygar toplumların tanımladığı hibrit demokrasiyi yaşayan bir Türkiye’de medya özgürlüğünden söz edemiyoruz, medya özgür değil. Dikta yönetimlerine benzer bir kuşatma içinde medya. Dikta yönetimleri ne yaparlar? İki alana müdahale ederler. Bir, bir havuz medyası oluştururlar, bir yandan medya oluştururlar, her söyleneni onaylayan bir medya. Halka doğru bilgi değil, güçlerin istediği bilgiyi istediği dozda veren bir medya ister.”
“Objektif yayın yapan bağımsız medyayı baskı altına alırlar doğru haber yapmasın diye, beyler rahatsız olmasın diye, bağımsız medya birilerini ürkütmesin diye onlar üzerine ayrı bir baskı kurarlar. Devlet bütün gücünü kullanarak medya patronunu cezalandırır, elinde devletin sopası vardır; ya benim dediğimi yapacaksın ya da ben seni yaşatmayacağım derler. Türkiye’de örneği var mı? Onlarca örneğini bulabiliriz.”
“Ayrıca yine baskı yaparlar “Şu gazeteciyi beğenmiyorum, neden bu gazetede yazıyor? Onu gazetenden atacaksın, televizyonundan atacaksın” derler. Türkiye’de örneği var mı? Onlarca örneği var, işten atılan yüzlerce gazeteci var. Biz buna demokrasi diyoruz. Hangi demokrasi? Ankara’daki beylerin ileri demokrasisi diyoruz biz buna.”
“Kamu bankalarının, kamu kuruluşlarının havuz medyasına sınırsız reklam vermesine izin veriliyor ama diğer gazetelere gelince bunlara reklam yasağı. Şimdi ben bizi dinleyen, gazete okuyan, televizyon izleyen bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: Demokrasi bu mudur Allah aşkına? Basın özgürlüğü bu mudur acaba?”
***
Ne demişti Başbakan Davutoğlu basın özgürlüğüne yönelik? “Soru soran gazeteci evine gidebiliyorsa o ülkede basın özgürdür.” Kılıçdaroğlu bu sözü de anımsattı ve şöyle dedi:
“Peki, soru soran gazeteci evine gidiyor da yazı yazan gazeteci, haber yapan gazeteci hapishaneye gidiyorsa o ülkede basın özgür müdür, değil midir? ‘Basın bizim kırmızıçizgimizdir.’ eyvallah, itirazımız yok ama haber yaptı diye eğer gazeteciyi hapse gönderirseniz orada kırmızı çizgi falan sadece lafta kalır”
Başbakan’ın “Medya bizim kırmızıçizgimiz. Gazetecilerin tutuklanmalarını istemem” beyanının gereğini yapmasını beklediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, iktidara şu çağrıyı yaptı:
”Kim çözecek bu sorunu? Parlamento çözecek. Nasıl çözeceğiz? Gelin, bir kanun çıkaralım beraber, 550 milletvekili hep beraber ‘Evet’ diyelim, hiçbir gazeteci tutuklanmasın, gazetecilerin tutuklanmalarını kaldıralım. Biz kanun teklifi verdik, siz de verin. İsterseniz biz kendi kanun teklifimizi çekelim, sizin kanun teklifinize destek verelim.”
***
Çağrı açık ve net. Peki, Davutoğlu, AKP kanadı bu öneriye nasıl yaklaşıyor? Kulislerdeki iddia Kılıçdaroğlu’nun önerisine Davutoğlu’nun sıcak bakabileceği ancak önünde büyük bir engelin olduğu yolunda.
AKP’li bir kaynağım, “Davutoğlu bunun gereğini yapar, tutuksuz yargılamaya dönük sözleri de samimi. Ancak Reis buna izin vermez” diyordu. İktidar kulisinde engelin Saray olduğu izlenimi yaygındı.
Cumhuriyet’in MİT tırları haberinden sonra Erdoğan’ın Dündar için isim vermeden "Bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu" sözlerine atıfla işin bir siyasal hesaplaşmaya dönüştüğü gerçeğinin altı kalınca çiziliyor.
Saray’ın gazetecilerin tutuksuz yargılanmasına karşı frene basması nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun önerisine Davutoğlu’nun olumlu yanıt vermesi şimdilik olanaklı görünmüyor.
Anlaşılan Davutoğlu’nun kırmızıçizgileri Saray sendromu aşılamadığı sürece lafta kalmaya devam edecek…

Önceki ve Sonraki Yazılar