Süleyman Karan

Süleyman Karan

'Üç harfliler'i mi arıyorsun? İşte kamu soykırımcısı KHK

Salı gecesi, yine yangından mal kaçırır gibi 686 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile tam 4 bin 464 kamu görevlisinin ekmeğiyle oynadılar. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmasına bile gerek görmeyecekler. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem yapılacak. Yani aç bırakmakla da yetinmeyecekler, hayatlarını zindane etmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar. Buna ‘Yeni Türkiye’ deniyor, şimdilik bu başlangıç, ‘Yeni Türkiye Cehennemi’ ise eğer ‘evet’ çıkarsa, referandumdan hemen sonra!..


Kamuda soykırım Önce işlerine kast edilenlerin bir bileşimine bakalım, sonra da tepkilere... KHK'ya göre, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden, aralarında emniyet müdürlerinin de bulunduğu 417 personel kamu görevinden çıkarıldı. Yüksek Seçim Kurulu'ndan 10, Yargıtay'dan 10, Sermaye Piyasası Kurulu'ndan bir, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'ndan (TOKİ) iki, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'ndan (TRT) 80, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden iki, Avrupa Birliği Bakanlığı'ndan üç, Dışişleri Bakanlığı'ndan 482, Ekonomi Bakanlığı'ndan 15, İçişleri Bakanlığı'ndan 49, Jandarma Genel Komutanlığı'ndan 893 asker, Sahil Güvenlik Komutanlığı'ndan üç asker, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan 16, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan 2 bin 585 kişi atıldı. Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) bünyesindeki 330 akademik personel de kamu görevinden çıkarılanlar arasında yer aldı. Toplu kıyım her zamanki gibi, siyasal islamcıların temel hedefi haline gelen Milli Eğitim’de yapılmış. Darbeyi bahane ederek bilimsel ve laik eğitimi yok etmeye yeminli bunlar! Karanlığın habercisi de işte bu üç harfliler, ister KHK deyin, ister AKP...


Bu arada, sözde itiraz mekanizmasının yürüdüğünü yutturmaya yönelik bir de işe iadeler olmuş. Tam 17 kamu personeli işine geri dönebilecekmiş! Utanç verici bir tablo...


Karanlıklar Hakimi Kararnamesi


Her KHK ile birlikte, karanlık plan biraz daha açığa çıkıyor. Olağanüstü hal ilan edildiği andan bugüne, 15 Temmuz iç savaş girişilminden sivil darbe çıkarmayı planlayanlar, adım adım bir kamu personeli soykırımı yürütüyor. Şimdilik fazlaca ya da hiç dokunmadıkları iki kesim var; bir grup ulusalcı (ki bunların çoğu TSK içinde) ve bazı devlet kurumlarında çalışan Devlet Bahçeli’ye sadık MHP kadroları... İki müttefiklerine dokunmuyorlar, o iki müttefik de bu faşizan soykırıma ses çıkarmıyor. Böyle ‘al gülüm, ver gülüm’ büyük bir suça ortak oluyorlar. Bir de kafalarında şöyle bir hinoğlu hinlik var; “Ne kadar personel atılırsa, onların yerine bizden birkaç kişiyi işe sokarız” gibisinden...


Şu, gün gibi ortada, siyasal islamcı klik, bu ülkeyi uzun bir süre daha OHAL ve KHK’lerle yönetmeye kararlı. Çünkü hiçbir şekilde yüzde 40 ila yüzde 50 bandının üzerinde ne iktidar olabiliyor ne de ideolojik hegemonya kurabiliyor. Kendi içindeki rezilane çıkar ilişkileri hep tıngırdamasına neden oluyor. Böylesi iktidarı olmayan iktidarların baş vurabileceği yegane yola baş vuruyorlar. Tümüyle yandaşlarla ve geçici müttefiklerle doldurulmuş devlet kurumları ve küresel konjonktür ve iç güç dengeleri izin verdiği sürece en sert polis devleti uygulamaları...


İşlerinden edilen yurttaşların önemli bir bölümünün seküler, demokrat, yurtsever olduklarını görüyoruz. Bu demek değil ki, Cemaat ile irtibatı olduğu iddia edilenlerin ekmekleriyle oynanması doğru... Uygulamalar, çok kesin bir gizli terör örgütü bağlantısı saptanmadığı sürece tümüyle antidemokratik ve insanlık dışı... Bunu bu kadar net ortaya koymak ve işinden edilenler arasında hiçbir siyasi ayrım yapmamak kanımca bir insanlık meselesi...


Ayrımcılık mı? Her cenahta!..


İşte burada, ne yazık ki kendini demokrat, radikal demokrat, sosyal demokrat ve sosyalist olarak tanımlayan, hatta demokrasinin hamisi gibi gören insanların can sıkıcı ve hastalıklı tepkilerini görmezden gelmek mümkün olmuyor. Dün KHK gündeme geldiği andan itibaren, sosyal medya paylaşımlarında, 4 bin 464 kamu personelini hiçe sayıp, bunların içinde yer alan 330 akademisyenin işinden olmasına tepki gösterenler o kadar çoktu ki! Bazılarına bu da yetmemiş üstelik, bu akademisyenler arasında da bir ayrım yapmaktan kendilerini alamamışlar, “330 akademisyen içinde 115'i Barış Akademisyeni” vurgusu yapmadan edememişler.


Ortada tümüyle faşizan ve insanlık dışı bir işten çıkartılma operasyonu yapılırken, kimse ayrıcalıklı değildir. Bu çok net biçimde hiçbir çağdaş devlette rastlanmayacak bir işsiz bırakma soykırımıyken, işinden olan herkes haksızlığa uğramakta eşittir! İşinden atılanın ideolojisine, yaşam biçimine, soyuna sopuna bakılamayacağı gibi unvanına da bakmak ve bundan bir ayrıcalık devşirmeye kalkmak, insan onuruyla bağdaşacak bir ruh hali olmamalı, olamaz da!.. O sebeple; odacı da birdir, profesör de, polis de birdir, öğretmen de...

 

Ne farkın kalır ceberruttan?


Bazen eleştirdiğimiz, direndiğimiz, karşı çıktığımız siyasal islamcılarla, iki yüzlü politikalarla, kabile yönetimiyle aynı hallere düşmek biraz utanç verici olmuyor mu? Bunu bir kez daha tekrarlamasak ve herkesin, kim olursa olsun insan haklarını, ifade özgürlüklerini, tüm özgürlüklerini kendi özgürlüklerimiz kadar net ve ‘ama’sız savunsak, hem çok daha kalabalık olacağız hem de haramilerin saltanatına son vermeyi başaracağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar