Umuda yolculuk kitleselleşirken

Bodrum’da gece yarısı. Kentin göbeğinde, kalabalık deniz kenarlarında, caddelerde kucaklarında bebekleri ile Suriye’liler bekleşiyorlar. Umuda yolculuk için hazırlık yapıyorlar. Bu durum aslında büyük ölçüde bu insanların ülkelerinde savaşlar çıkartan, onları soyup soğana çeviren gelişmiş ülkelerin (ABD başta) neden olduğu bir sonuçtur. Ülkemiz de ne yazık ki bu kervana karıştı. Şimdi ise iş çığrından çıktı. Aslında Avrupa işverenlerinin bir yandan bu göçe karşı çıkarken bir yandan da gizli gizli desteklemekte olduğunu düşünüyorum. Çünkü yabancı yasadışı işçiler sayesinde kendi ülkelerinin çalışanlarının ücretlerini düşürebilmektedirler. Almanya bu yıl 800 bin kişiyi kabul edeceğini açıkladı. Bir de nerede ise göstere göstere bu insan kaçakçılığından büyük paralar kazanan mafya var.

Bu göçün çeşitli sonuçları oluyor. İsveç gibi ülkelerde bile faşist partilerin oy oranları birinci sıraya doğru ilerliyor. Özgürleşmemiş kafalar faşizme doğru kayabiliyor. Eski Doğu Alman kenti Dresden faşizmin merkezi oldu gibi. Otoriter yapı Almanya’da bile hâlâ güçlü. Faşizmin eski Batı Almanya kentlerinde değil, eski Doğu Almanya kentlerinde daha güçlü ortaya çıkması bazılarını şaşırtmış olmalı. Sosyalizmin çalışanların kentlerde, köylerde, işyerlerinde özyönetimi olması gerektiği ve devletçiliğin özgür insanı yaratamadığı şimdi daha açık görülebiliyor sanırım.

Amaç Suriye’de demokrasiyi yerleştirmek olarak gösterilmişti. Buna tabii kimse inanmaz. Suudi Arabistan çok mu demokratiktir ki bu ülkeye demokrasi getirmek akıllarına gelmiyor. Bu göçü şiddetlendiren bir etken de küresel iklim değişikliği. Orta Doğu ve Afrika’da kuraklık bazı ülkelerdeki çatışmanın arka planında çok önemli bir etken olarak duruyor. Roma, caddelerindeki herkese açık çeşmeleri ile meşhurdur. Akdenizi geçip Roma’ya gelen Afrikalılar “hiç olmazsa burada bol, bedava su var “ diyorlar.

Suriye’lileri izlerken aklıma bir proje nedeniyle görüştüğümüz Bayburt’tun köylerindeki gençler aklıma geliyor. Bu köylerden senelerce önce Fransa’ya işçiler gittiği için gençler ne yapıp yapıp Fransa’ya gitmeye çalışıyorlardı. Gençlere sormuştum: Nasıl gideceksiniz diye. Bana “umuda yolculuk filmini görüp görmediğimi” sordular ve “aynen o filimdeki gibi gidiyoruz” dediler. Bunların çoğu geri gönderiliyordu. Ancak bazıları her türlü düşük ücrete razı olarak ve son derece kötü koşullarda yaşayarak beş-on sene sonra kendi deyimleri ile “biraz yırtıyorlardı”. Ödenen bedel çok ağırdır. Binlerce Euro ödeniyor, ölüm göze alınıyordu. Birinin hikâyesini anlatmışlardı. Köyünde evlenmiş ve Fransa’ya gitmiş idi. On yıl hiçbir haber gelmedi. Bu arada çocuğu oldu. Ancak o evlendiği kızın yüzünü bile unutmuştu. Yazdığı mektupta bir fotoğrafını istiyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar