Üniversite açmak kolay olmamalı!

Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK),  tıp ve hukuk bölümlerine “başarı sırası sınırlamasına” göre öğrenci alınması ile ilgili olarak karar alması, diğer bazı bölümler için de önümüzdeki süreçte benzer kararlar alınabileceğinin işaretini vermiş oldu. Ancak başarı sırası sınırlamasının, sorunu ne kadar çözüp bölümlere ve mesleklere ne kadar kalite getireceğini zamanla göreceğiz. En azından şimdilik bu karar, tıp ve hukuk mesleklerinin geleceği için alınmış iyi bir karar oldu. Bu şekilde başarı sırası sınırlaması uygulaması, toplumsal açıdan önemli olan diğer bölümlere de getirilmesi gerekir. Çünkü üniversite ve fakültelerin gün geçtikçe sayısının artması daha büyük sıkıntılar doğuracağa benziyor.
2002’de 73 olan üniversite sayısı 2015’te 187’ye ulaştı. Yani üniversite sayısı son 12 yılda yüzde 150 arttı. Büyük kentlerde neredeyse her mahallede artık bir üniversite görmeniz mümkün. Bugüne kadar YÖK’te adamını bulan herkes kolayca üniversite açabiliyordu. Ama alt yapısı, öğretim kadrosu yeterli mi? Üniversite standartlarına gerçek anlamda uygun mu değil mi?  Bu gibi niteliklere bakılmadan kolayca onay alınıp adeta tabela üniversitesinden ibaret böyle onlarca üniversite açıldı. Sonuç? Görüldüğü gibi pek de iyi olmadı.
Aslında özellikle bu kadar vakıf üniversitenin açılması hem girişimcinin hem siyasilerin hem de o şehirde yaşayan esnafın işin geldi. Hatta bu üniversitelerin iyi bölümlerine kolayca yerleşebilen öğrenciler ve ailelerinin de işine geldi. Yani anlayacağınız günübirlik düşününce herkes kazançlı çıkmış gibi oldu ancak uzun vadede işlerin pek de öyle olmadığı görüldü.
Neden mi? Bakın, sizlere şimdi bu işin sebep olduğu birçok sonucu sıralayabilirim. En başta üniversitelerin ihtiyaç fazlası mezun vermesi, üniversite mezunları arasında işsizliği arttırdı. İstihdamın yetersiz olması nedeniyle 2000 yıllında işsiz her 10 kişiden biri üniversite mezunuyken bugün işsiz her 5 kişiden biri üniversite mezunu…
Yine bugün 6 milyona yakın üniversite öğrencisi var. Neredeyse son 12 yılda yüzde 230 oranında öğrenci sayısında bir artış oldu. Yurtlarda barınabilecek öğrenci sayısı 500 bin. Özellikle büyükşehirlerde birçok öğrenci barınma sorunu yaşamaktadır.
İşsizliğin en büyük sebebi ise, belli standartlara sahip olmayan yeni açılan bazı üniversitelerin nitelikli mezun verememesi ve istidamdan fazla mezun vermesi oldu.
*
Bugün en azından 5-6 üniversitemizin The Times Higher Education World University Rankings gibi değerlendirmelerde dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasına girmesi için daha az ama daha nitelikli üniversitelerimizin olması gerekiyor.
Şimdilerde yaşanan üniversite enflasyonu yukarıda saydığım birçok sıkıntıyı da beraberinde getirdi. Bunun böyle olacağı aslında çok önceden belliydi. Çünkü üniversiteler açılırken akreditasyon sağlayacak bir bağımsız kurumun olmaması sorunların başlangıcı oldu. Akreditasyon, Amerika’da herkesin bildiği “accreditted by...” anlamına gelir ki, üniversitenin niteliğinin belli standartlarda olduğunun gösterir. Biz de bu işi YÖK yapıyor. Ama YÖK bu yapısıyla ne kadar başarılı oluyor?
Bu gidişatın önünü almak için, bir kere en başta üniversitelerinin akredite edilmesi yani belli bir standarda getirilmesi gerekir. Bunun için de gerçekten bağımsız bir kurumun yeniden oluşturulması gerekir. Böylece belli standartları taşımadan üniversitede açılmamış olur. Ayrıca akredite olan üniversiteden mezun öğrenci, işverenler tarafından öncelikle tercih edilir. Akredite olmayan üniversiteden mezunların ise yeterli standartlara gelinceye kadar birtakım eğitimlerden ve sınavlardan geçmesi gerekir. Böylece mimarlıktan, mühendislikten mezun her kişinin mimar, mühendis ya da tıptan mezun olan herkesin doktor olmasının önüne geçilmiş olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar