Kobane satrancı

ABD’nin en ünlü dış politika uzmanlarından biri olan Zbigniew Brzezinski’nin kitaplarından birinin adı “Büyük Satranç Tahtası”dır.

Brzezinski kitabında Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin dünya egemenliğini nasıl devam ettireceği sorusuna yanıt arar, cevap ise şudur: “Avrasya’da hâkimiyet kurmak.”

Yani Avrasya, küresel egemenlik oyununun gerçekleştiği alandır, dünyanın kalbidir.

Bu açıdan Suriye, Ortadoğu’yu da Avrasya coğrafyasının ekleyerek söyleyecek olursak, “Büyük Satranç Tahtası”nın bir parçası konumunda ve küresel oyun Suriye’de tüm şiddetiyle devam ediyor.

Ve Kobane…

Kobane de bu oyundan azade değil; bilakis bu küçük kentte çok sayıda aktör hayli uzun sürecek bir satranca girişmiş durumda.

Hemen aktörlere ve pozisyonlarına bakalım.

IŞİD: Kobane’ye kendi yayılma perspektifi doğrultusunda ve Sünni devletinin Suriye’deki “doğal sınırları”nı oluşturmak adına saldırıyor; eğer düşürebilirse, sıra diğer sınır kentlerine gelecek.

ABD: Kobane’yi önce izledi, hatta “stratejik önemi yok” açıklamasında bulundu ve hafif bir bombardımanla yetindi, hemen sonrasındaysa kentin düşmesini durduracak yoğunlukta bir saldırıya girişti.

Yetinmedi, Irak Kürdistan’ından yollanan silah, gıda ve ilaçları havadan YPG’ye ulaştırdığı gibi, Türkiye’yi de peşmergenin destek için Kobane’ye geçmesini sağlayacak koridoru açmaya ikna etti.

Karşılığı mı?

Beklentisi belli; bir, Rojava’nın Barzanicileşmesi ve iki, silahlı güçlerin, yani YPG’nin ÖSO’yla işbirliği halinde önce IŞİD’le sonra da Esad’la savaşması.

Gerçekleşecek mi peki?

Henüz bilemiyoruz, Salih Müslim’in “kimsenin askeri olmayacağız” demesi önemli ama öte yandan rejime karşı savaşmak anlamına gelebilecek şekilde “Suriye devrimi”nden ve o devrimin bir parçası olmaktan söz edişi kaygı verici.

YPG: Kobane kuşatmasına fedakârca direndi ve dünyanın dikkatini bu kentin üzerine çekmeyi başardı. Batının IŞİD korkusu kuşatma altındaki bir kente yönelik sempatiyle birleşince ortaya bir kamuoyu çıktı. Dahası, PYD, yani siyasi kanat, Batı nezdinde yoğun bir diplomasi yürüttü ve netice de aldı. Yani PYD için şu an bir “kazanım” söz konusu, sonrası ise muamma. 

Barzani: Kobane’ye müdahale etmeseydi hem “ulusal önderlik” vasfını yitirecekti hem de Rojava’da söz sahibi olma hakkını. Özellikle Şengal katliamında kılını kıpırdatmaması ve Musul’un kolaylıkla teslim olması nedeniyle kaybettiği itibarı geri kazanması için bir adım atması gerekiyordu. Tam da bu kaygıyla ve krizi fırsata çevirmeye çalışarak peşmergeyi Kobane’ye gönderme kararı aldı. Gelen haberlere göre ise Rojava’nın birlikte yönetimi için bir anlaşmaya varıldı.

PKK: Şengal katliamına müdahalesi ve binlerce Ezidi’yi kurtarmasıyla hem Irak Kürtleri hem de uluslararası kamuoyunda itibarını artırmayı başarmıştı. Kobane’ye ise süreçle ilişkilendirip Türkiye’ye de taşıdı ve iktidarı yeni adımlar atmaya zorladı.  Öcalan 15 Ekim itibariyle yeni bir aşamaya geçildiğini açıkladı.

Suriye: IŞİD karşıtı saldırılara bir itirazı yok, elini kolaylaştıracağını düşünüyor. Kobane’den göçenlere yardıma ve YPG’yle çeşitli yerlerde askeri işbirliğine devam ediyor, yani Kürtlerle köprüleri atmamaya özen gösteriyor.

Peki ya yeni-Osmanlı? O ne durumda?

Net kaybeden konumunda.

“Kobane-süreç bağlantısı”nı kabulden tutun da peşmergeye koridor açmaya, “terörist” PYD’ye ABD desteğinden tutun da Kobane’nin düşmemesine tam bir fiyasko…

Aktörlerin pozisyonları şimdilik böyle ve daha çok sürecek bir oyuna tanıklık ediyoruz, buradan Ortadoğu halklarının yararına bir şeylerin çıkması ise maalesef şimdilik çok zor görünüyor. 

Önceki ve Sonraki Yazılar