Uzlaşma günü

Darbe girişiminden hemen sonra, ''15 Temmuz gecesi, Cumhuriyet ve demokrasi tarihimizdeki ''unutulmayacak'' günler arasında yerini almış oldu. Bu gece ülkemizde ilelebet konuşulacaktır diye yazmıştım.
     Gerçekten de o günden beri tüm gazetelerde, televizyonlarda ve sokaktaki sade vatandaştan tutun da siyasetle ilgili olan hemen herkesin konuştuğu tek konu 15 Temmuz gecesi olmuştur.
- 15 Temmuz darbe girişimi,
- 15 Temmuz başarısız darbe girişimi,
- 15 Temmuz FETÖ darbesi,
- 15 Temmuz gerici ayaklanması,
- 15 Temmuz FETÖ kalkışması,
- 15 Temmuz FETÖ  ve PDY isyanı gibi ifadelerle 15 Temmuz günü çeşitli anlamlarla anılmaya başlandı ve görünen o ki bu tarih, bundan sonrada daha uzun yıllar bu ifadelerle anılmaya devam edecek.
       15 Temmuz günü bu ifadelerle anılmaya devam edecektir ama 15 Temmuz öncesinde ülkemizin durum ve ahvali, hal ve gidişatı nasıl idi? O tarafından da bakmamız gerekmez mi?
- Ülkemizin en başında bulunan ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişinin yasa-hukuk tanımaz tavırları ve o makamı bir partinin genel başkanı edası ile yönetmesi gerginliklere neden oluyor muydu? Evet.
- Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı seçim meydanlarında kurucusu olduğu partiye oy isterken diğer partilere ve o partilerin genel başkanlarına sataşarak ortamı geriyor muydu? Evet.
- Cumhurbaşkanının bu sataşmaları karşılığında muhalefet partilerinin genel başkanları da aynı düzeyde ve aynı seviyede  Cumhurbaşkanına verip veriştiriyor muydu? Evet.
- Siyasiler her ağzını açtığında birbirlerine ağıza alınmayacak hakaretler yağdırıyordur muydu? Evet.
- Şehit cenazelerinde kimi siyasetçilere ''yumurtalı'' ve fiili saldırılar oluyor muydu? Evet.
- Mevcut siyasal iktidar bir kararname ile ''kendi yandaşı'' olmayan binlerce hâkim ve savcıyı ''sürgün'' eder gibi yerlerinden ederken kendi yandaşı olan hâkim ve savcıları kilit noktalara atayarak yargının bağımsızlığı konusunda kuşku ve kaygılara neden oluyor muydu? Evet.
- Mevcut siyasal iktidar kamu kurumlarına personel alır iken kendi partililerine öncelik tanıyarak ''ayrımcılık'' yapıyor muydu? Evet.
- Bu yandaş kayırma işi toplumun büyük kesimlerinde kırgınlıklara, küskünlüklere ve tepkilere neden oluyor muydu? Evet.
- Mevcut siyasal iktidar, kendi yandaşlarının yaptığı yolsuzlukları ''benim adamım'' mantığı ile görmemezlikten geliyor muydu? Evet.
       Bu soruları ve “evet”leri çoğaltmamız mümkündür ama ben bu kadarıyla yetiniyorum.
      Siyaseti yakinen takip eden YURT okuyucularının bu soruları daha da çoğaltacağını bilerek şimdiki duruma geçmek istiyorum.
        15 Temmuz sonrasında normalleşmeye başladık.
        15 Temmuz sonrasında siyasetin yumuşamasına tanık olduk.
        15 Temmuz sonrasında iktidar partisi ve muhalefet partileri arasında sıcak ilişkilerin kurulmasına şahit olduk.
        15 Temmuz sonrasında siyasi parti liderlerini birbirlerine övgüler yağdırmasını duyar olduk.
        15 Temmuz sonrasında Cumhurbaşkanının tam bir ''Cumhurbaşkanı'' gibi davranması ve tüm ulusu kucaklamasına tanık olduk.
        Cumhuriyet tarihi boyunca ve çok partili yaşama geçişimizden bu güne kadar hiç yaşanmamış olan bir takım olaylara tanık olduk. Partilerin karşılıklı olarak birbirlerinin mitinglerine katılımına tanık olduk. Cumhurbaşkanının tüm siyasi parti liderleri ile görüşerek, onların düşüncelerinden yaralanmak istediğine tanık olduk.
        O nedenle bu 15 Temmuz günü ''darbe'' kelimesiyle anılmanın dışında, ülkemizde barış, uzlaşma ve normalleşme kelimeleriyle birlikte anılırsa çok daha anlamlı ve unutulmayacak günler arasındaki yerini uzun yıllar muhafaza edebilir.
      Kılıçdaroğlu'nun ''kaçak saraya gitmem'' demesine rağmen gitmesini ve dünkü  mitinge katılmasını eleştiren fanatik bir takım CHP'lilere ise şunu hatırlatmak istiyorum. Kılıçdaroğlu, ''ulusal'' bir mesele olmadıktan sonra ben o kaçak saraya gitmeyeceğim'' demişti. 15 Temmuz, ulusal açıdan çok önemli bir kırılma noktası olduğundan gitmesi gerekiyordu, gitti.
      Miting olayında ise; ''Türkiye'nin birleştirici gücü'' olması nedeniyle CHP'nin  dünkü o mitinge katılması gerekiyordu. O mitingde CHP'nin var olması, o mitinge çok büyük bir anlam katmıştır. Birleştirici güç olmanın CHP'ye yüklediği misyon, o mitinge katılmasını gerektiriyordu, katıldı.
      O mitinge sadece Kılıçdaroğlu bireysel olarak  katılmadı! Sabah saat 06'da CHP İl Başkanı Cemal Canpolat'ı  ''ev sahibi'' gibi miting meydanında inceleme yaparken gördüm. CHP'nin İstanbul'da ki 39 İlçe örgütü ve 14 belediyesi bu mitinge en geniş katılımı sağlamak amacıyla müthiş bir organizasyon yaptılar ve geniş bir kitlenin katılımını sağladılar. Dünkü miting de aynen 15 Temmuz tarihi gibi ''7 Ağustos Mitingi'' olarak yıllarca konuşulacak bir gün olarak siyasi tarihimizdeki unutulmayacak günler arasındaki yerini almış oldu.


Önceki ve Sonraki Yazılar