Vakit çok geç olmadan

Çözüm Süreci masası ortadan kalktığından beri, her şey süratle en başa hatta doksanlı yıllara doğru dönme eğilimi gösteriyor. Şiddetin hiç bir siyasal talebi artık duymaksızın bu sağır tırmanışı, toplumsal öfkenin yeniden tahsisi, nefret söylemi, özellikle yandaş kalemşorlarda büyük bir apoletli heves, Kürt siyasal hareketinde geri çekiliş şeklinde tezahür ediyor. Böylesi dağınık bir aşamada, Sosyal Demokrat hareketlerdeki sessizlik, MHP’de “yetmez daha daha” diyen büyük bir heves göze çarpıyor.

HDP ise dört yıldır sürdürülen, daha dört ay önce Dolmabahçe mutabakatı ile “Silah bırakmak için bir kongre çağrısının bizzat hükümet yetkilileriyle paylaşıldığı fotoğraf karesinden, toplumun geniş kesimleriyle ittifakı ile siyasal bir söylem olarak oluşturduğu yeni bir umut algısından, şimdi dışlanmışlık, kapatılma, suçlanma gibi ağır bir atmosfere doğru hızla itiliyor.

Oysa her şey ertelenmiş bir gerginlik hattına IŞID’in bıraktığı bir bomba ile başladı. IŞID Türkiye’de yıllardır usul usul çatlamaya başlayan bu çatlağın tam da ortasına bıraktı o lanet bombayı demek ki. Kobane’ye yardım götürmekte olan gönüllü gençleri parçalayan bu bomba esasında toplumun uzlaşma ve mutabakat diye üzerinde yaşadığımız toplumsal damarını parça parça etti. Şimdi beklenmedik ölümler, suikastlar, patlamalar, her türlü gerginliğin içimize içime işlediği öfke ve nefret söylemiyle de taçlanan, ortak bir toplumsal yası yitirerek başlayan, büyük bir çözülmenin henüz başlarındayız.
Daha otuz gencimizin yasını bile tutamadan ölüm sıradanlaşıyor, hayatımızın bir parçası imişçesine her yere yayılıyor. Her ölüme yüreğimiz ayrı ayrı dağlanıyor. Böylesi bir ortamda kimsenin ölüsü kendisine ait olamaz, ölülerimiz hepimizin üzerimize bıraktığı yük ve sorumluluklarla uğurlanıyorlar. Bunun, farkında olduğumuz sanmıyorum.

AKP iktidarı besbelli ki Çözüm Süreci’ni; “barış”, “analar ağlamasın” diye söyleme getirdiği bu süreci yapısal ve siyasal gerekçelerle değil daha çok teknik, işletmeci ve geçici siyasal taktiklerle gönülsüz sürdürmüş. Yoksa bir anda bu kadar her şeyin biranda tamamen ters bir  tarafa yürümesini izah etmek mümkün değil. Aynı gergin karşılık Kandilde de oluşmuş besbelli. Bu biriktirilmiş öfkenin geri dönülmez olduğunda inanmak istemiyorum.
AKP İktidarı belki oy kaybı endişesinden daha da ötelere giderek, Kürt siyasal hareketinin siyasal bir meşruiyete doğru dönüşünü, toplumun diğer kesimleri ile ittifak yapıyor oluşunu giderek Avrupa Soluna benzer şekilde sol yelpazeye oturup, potansiyel bir iktidar ortaklığına dair bahsin ihtimalini dahi kabullenememiş.

Bu gün artık iyice ortaya çıkmış olan gerçek hep iddia ettiğimiz gibi, iktidarın hükmedici ve tayin edici bir tonda bir lütuf gibi sunduğu bu süreç, sadece kendi iktidar gücü ile kendisinin tahsis ettiği bir haklar ve olanaklar manzumesini öne sürerek karşılığında kendi siyasal varlığını daha da güçlendirmek üzerine kurduğu inanılmadan gönülsüzce gerçekleştirilmiş bir süreçmiş.

Ortada bir barış, bir helalleşme, gelecekte bölgede ve ülkede yeni bir yaşamı kurgulama üzerine hazırlanmış bir program zaten yoktu, biliyoruz. Ancak öte yandan ilk başta makyaj olsun diye yapılan sonradan onların raporları bile toplumsal hafızaya kaydedilmemiş göstermelik akil adamlar süreci dışında hiçbir kurumsal karşılık, hukuksal hazırlık denenmedi

Bugün dört yıllık sürecin arkasında bıraktığı böylesi bir hafızaya böylesi bir ize ne kadar muhtaç olduğumuzu, yeniden barışın, yeniden umudun ancak böylesi bir izden giderek kurabileceğimizi görmek zorundayız.

Ama bu izi arkada bırakmayan, bırakmak istemeyen Dolmabahçe mutabakatı gibi artık sadece fotoğraf karesi ile hatırlanmakta olan bir An’ı dahi kabul etmeyen bizzat Erdoğan’ın kendisi olmuştur.

Bunu ilk tehditkar IŞİD bombası ile bir anda dönüp koparılan sürecin zaten kaybolmuş olduğunun ispatı şeklinde okumak mümkün.  Nicedir beklenen hazırlığı yapılan bir B planı devreye sokulmak isteniyor. Dün Davutoğlu’nun manşetler çıkan sözünü de böyle yorumlamak gerekiyor: Biz IŞİD’e zaten vuracaktık diyor, Başbakan. Devamını biz getirelim evet vuracaktınız, ama çözüm  sürecini tamamen bitirmeyi beklediniz, veya çözüm sürecini esasında bitirdiniz ama buna vesile olacak bir eylemi beklediniz. Suruç sonrası Ceylanpınar bütün karanlık tarafları ile bu imkanı verdi, bu argümanı sundu.
7 Haziran seçimlerinden sonra İktidar’ın azınlığa düşen ve bir çok bakanın artık milletvekili bile seçilmediği bu hükümet bir savaş ve güvenlik teknokrasisi gibi işliyor. Siyasal temsilin getirdiği faal siyaset alanını tamamen ilga etmiş bir düzenek söz konusu,  hatta tuhaf bir şekilde Meclis de yok. Bu tamamen bir askıya alma hali, istisnai bir hal olarak ara rejim konumudur.

Bu hazin dönemin sonul hedefi de, öyle görünüyor ki, AKP ve MHP’nin birlikte dillendirdiği HDP’nin kapatılması  ve siyasal alanın tamamen dışına itilmesi ile sonuçlanacak mutlak ara dönem halidir. Böylelikle zaten askıda olan temsilin dinamiği tamamen art bir alana atılıp karanlığa itilecektir. Kuşkusuz tıpkı şimdiki şiddet anaforu gibi böylesi bir hamlenin sonucu da uzun on yıllar boyunca daha iyi anlaşılacaktır.

Toplumların yaşam alanlarını korumak ve geleceğe dair umutlar beslemek adına hem geçmişten getirdiği izler hem de geleceği için hedef koyacağı ufuk çizgilerine, ütopyalara ihtiyacı var oysa. Evet, barış yeniden, huzur yeniden ama hem izlerimizi toplamak hem de ufuk çizgisine yeni şeyler koymak kaydıyla. Burada Sosyal demokratlara, Sola büyük görevler düşüyor, tarihte bütün büyük mutabakat dönemlerinde Solcuların izi ve işareti vardır çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar