Verba volan scripta manen!

Gazeteci-Yazar Sayın Mehmet Bican’ın Ocak 2016’da yayınlanan anı kitabında yer alan benimle ilgili bir bölüme açıklama getirmeyi gerekli gördüğüm için bu haftaki yazımı (bağışlanmam dileği ile) kendime ayırdım.

Sayın Bican,

Yakın tarihimizle ilgili çok değerli anılarınızı içeren ‘’O Gece’’ isimli eserinizi büyük bir zevkle okudum. Ellerinize sağlık.

Kitabınızın 36-37. sayfalarında, rahmetli  ağabeyim Zafer Cilasun ve benimle ilgili bir anınızı paylaşıyorsunuz. Öncelikle, ağabeyim için kullandığınız o çok övücü sözcükleriniz için teşekkürlerimi sunarım. Sağ olun, var olun.

Bu anınızda özetle, ‘’Zafer Cilasun’un Kırıkkale Devlet Hastanesinde görevli kardeşi Dr. Uğur Cilasun gözaltına alındığında, ‘’Kardeşimin bir suçu yok. Senin sıkıyönetimde tanıdıkların vardır. O’nu serbest bıraktıralım’’ diye sizden yardım istediğini; Birlikte Sıkıyönetim Savcısı Yüzbaşı Baki Tuğ’a gittiğinizi; Tuğ’un Zafer’i tanıyıp büyük ilgi gösterdiğini; ağabeyimin ‘’Kardeşim devletin okutup doktor olmasını sağladığı bir genç’’ deyip, serbest bırakılmamı rica ettiğini anlatıyorsunuz. Baki Tuğ’un önce benim komünistlik yaptığımı söyleyip ağabeyimi azarladığını, sonra da yumuşayıp, ‘’tamam tamam, doktor gitsin, Kırıkkale’de doktorluğunu yapsın’’ dediğini, benim de sorgu için hakim karşısına çıkıp serbest bırakıldığımı anlatıyorsunuz.

Sevgili Mehmet Bey,

Hani Oflu Hoca’nın Hazreti İbrahim’in oğlunu kurban etmesi meselini anlatırken yaptığı açıklamayı düzelten yareninin dediği gibi ‘’ben bu anınızın neresini düzelteyim?’’ Ama gene de deneyeceğim.

Rahmetli ağabeyimin, beni eziyetten kurtarmak için, aşağılanması pahasına, her türlü girişimi yapacağına tabii ki eminim. Ama ne kendisinden, ne eşimden, ne de diğer ağabeylerim ve yakınlarımdan böyle bir girişimde bulunduğuna dair bir şey duymadım. Ama dediğim gibi, ağabeyimin benim için göze almayacağı bir çaba olmayacağına emin olduğum için, hikâyenizin ‘’matriksini’’ geçerli kabul ediyorum.

Şimdi bu anınızla ilgili önemli gördüğüm bazı düzeltmeleri yapmama izin verin.

1- Tam 45 yıllık hekimim. Bu süre içerisinde ne Kırıkkale Devlet Hastanesinde ne de oradaki herhangi bir sağlık kuruluşunda bir tek gün bile görev yapmadım. Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü kayıtları ve kişisel arşivimdeki ‘’Hizmet Belgem’’ şahidimdir.

2- Ağabeyimin savcı Tuğ’a dediğini söylediğiniz ‘’kardeşim devletin okutup doktor olmasını sağladığı bir gençtir’’ sözünü anlamama imkân yok. Ben bütün tahsil hayatım boyunca devletten ne bir kuruş burs ne de kredi aldım. Emekli Emniyet Amiri babam ve hepsi çalışmakta olan üç ağabeyimin katkıları ile devlete asla muhtaç olamadan okudum. Ağabeyimin böyle bir şey söylemesine imkân görmemekteyim. Bu bütün aileme haksızlık olur.

3- Son olarak savcı Tuğ’un ağabeyimin üzüntüsüne acıyıp, ‘’Tamam, tamam. Doktor Kırıkkale’deki görevine dönsün’’ dediğini, benim de hâkim karşısına çıkıp ifademden sonra serbest bırakıldığımı yazıyorsunuz.

Sayın Bican, 

Söz ettiğiniz dönemde yaklaşık bir ay ‘’kontrgerilla işkence hanesinde’’ misafir (!) edildikten sonra tutuklanıp Mamak Cezaevi’ne gönderildim. İki yıl tutukluluktan sonra 1974 yılının Şubat ayında tahliye oldum. Yargılanmam bir yıl daha sürdü. Sonunda Askeri Yargıtay Genel Kurulu kararı ile beraat ettim. Bu söylediklerimin bütün yazılı belgeleri kişisel arşivimde mevcuttur. Kitabınızın ikinci baskısında kullanmak isterseniz hepsini size sunabilirim.

Bir profesyonel olarak söylüyorum. İşte insan hafızası böyle bir şeydir.  Olanı olmamış gibi, olmayanı olmuş gibi hatırlamak mümkündür.

Keşke bu düzeltmeyi yapmak zorunda olmasaydım. Ama çocuklarım ve ille de torunlarım, ileride sizin kitabınızı görüp de benim, Baki Tuğ denen, adı işkencelerle, idamlarla, haksızlıklar ve hukuksuzluklarla bütünleşmiş o kişinin yardımına mazhar olduğumu okurlarsa bu çok ağırıma  gider. Bunu önlemenin yolu, gerçekleri, arşiv kanıtları ile birlikte yazıya dökmektir. Ben de bunu yapıyorum.

Ne demiş kadim bilgeler: ‘’Verba Volan Scripta Manen.’’

“Söz uçar, yazı kalır.’’


Önceki ve Sonraki Yazılar