ABD çözüme gözlemci mi oluyor?

Kürt sorunun çözüm sürecinde Hükümet ve HDP/PKK arasında karşılıklı söz düellosu devam ederken, taraflar aynı zamanda “masanın dağılmaması” gerektiğine dönük temennilerini de ifade ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümet’ten, Kürt kanadına dönük sert uyarılara dün HDP’nin İmralı Heyeti aynı tondan yanıt verdi. Karşılıklı “hodri meydan” havası ister istemez “neler oluyor, süreç sonlanıyor mu?” sorusunu akla getirdi.

Tarafların pozisyonlarına birlikte bakalım...

İktidar kanadı, 5-8 Ekim’de Kobani’ye destek için gerçekleşen eylemler ve ardından PKK’nin özelikle de bölgedeki kentlerde öne çıkan hakimiyetinden büyük rahatsızlık duydu. Kürt hareketinin istediğinde sokakları etkili biçimde harekete geçirme potansiyeli, PKK’nin Güneydoğu’daki “otorite” kurma girişimleri genel seçim öncesinde iktidarı ciddi biçimde endişeye sevk etti.

Bu endişe tabana da yansıdı, hafta sonu Afyon’daki AKP kampında bazı milletvekilleri tarafından dile getirildi. Bölgede devletin alan hakimiyetini yitirmesi, Erdoğan ve Hükümetin ısrarla karşı çıktığı Kobani koridorunun açılması AKP’de bazı isimleri rahatsız etmişti.

Şu bir gerçek, AKP’de bölge vekilleri hariç çözüm sürecine inanç giderek zayıflıyor. Özelikle de Orta Anadolu ve Karadeniz bölgesinde siyaset yapan milletvekillerinde “umutsuzluk” en yüksek düzeyde. İçişleri Bakanı Efkan Ala, endişelere hak verirken, bu ortamda seçimlere gitmenin güçlüğüne işaret etti.

2007’den bugüne tüm seçimlere “çatışmasızlık” ortamında giden AKP iktidarı, barışı ve çözümü öne çıkartarak, “şehitlerin gelmeyeceğini, anaların ağlamayacağını” hedef olarak saptayıp, milliyetçi oyları da belli ölçüde bünyesinde tutmayı başarmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu da seçim arifesinde tehlikenin farkında. Bu bilinçle bir yandan partide ve tabandaki sıkışmanın patlamaya dönüşmesini önlemeye çalışarak gaz alıyorlar, diğer yandan pazarlığın en kritik yerinde ellerini güçlü tutmak için “sertlik kartını” masaya sürüyorlar. “Eski karanlık günler ve güvenlikçi politikalara” dönme tehdidi savurarak, karşı tarafı “verdikleri ile yetinmeye” zorluyorlar.

***

HDP/KCK içinde de benzer bir süreç işliyor. Kandil ve HDP içinde belli bir kesimde “AKP ile çözüm sürecine” olan inanç giderek zayıflarken, İmralı’da Öcalan masada kalmaya devam ediyor. Aysel Tuğluk’un da içinde yer aldığı bir grup, “AKP ile gitmeyeceğini” ima ederek, “seküler güçlerle yürümeyi” öneriyor. Kandil’den Kobani’nin de etkisi ile “çözüm süreci bitti” açıklamaları art ardına geliyor. Erdoğan ve AKP iktidarı ‘IŞİD ile işbirliği yapmakla’ eleştiriliyor. Adeta “Türkiye ile yeniden savaş başlatırız” mesajı veriliyor.

Kulislerde bu sertleşmenin nedeni şimdilik “diyalog” aşamasından “müzakere” aşamasına geçişte “Öcalan’ın elini güçlendirme çabasına” bağlanıyor. Kürt kanadı seçim öncesinde İktidara baskı yaparak, sürece dönük kazanımları “hukuki statüye” kavuşturmayı planlıyor. Kobani süreci ile ulusalararası camiada öne çıkan ve moral bulan Kürt siyasal hareketi, “40 yıla yayılan mücadele geleneği” ile harmanladığı özgüvenini ve tabandan gelen gücünü müzakere masasına yansıtmayı hedefliyor.

HDP İmralı Heyeti; Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’in dün yaptıkları çağrıda bu özgüvenin izleri vardı. İktidara “egemen, buyurgan ve barışa hizmet etmeyen” dile dönük uyarılar yaparken, “kilitlendiğini” kabul ettikleri sürecin geleceğine dönük “devam” mesajı verdiler. Bunun bir “hodri meydan” olmadığının altını özelikle çizen Önder, “En başta hükümet şahittir ki biz barış süreci için üzerimize ne düşüyorsa fazlasıyla yaptık, yapmaya da açık olduğumuzu dünya kamuoyuna ilan ediyoruz. Ama bu üstenci talimat dili terk edilmelidir” diyor.

Önder’e göre; Öcalan ile Hükümet/devlet görüşmeleri de sürüyor. (1 Kasım Kobani eylemleri için HDP ile Efkan Ala görüşmeleri sonucu olay çıkmamasında bu temasın payı büyük). Öcalan ve Hükümetin mutabakatının “kayıtsız şartız” yerine getirilmesini isteyen Önder, üçüncü göz olarak ifade edilen izleme kurulunun oluşturulması, sekretaryanın yaşama geçmesi ve görüşmelerin “şarta bağlı ve kırılgan” olmaktan çıkarılmasını sürecin devamı için “olmazsa olmaz” görüyor.

***

Son günlerde kulislerde “üçüncü göz” olarak ifade edilen gözlemci heyet için ABD’nin adı geçiyordu. ABD’li ya da bir uluslararası heyetin adaya gidebileceği konuşuluyordu. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, Avusturya’da yayınlanan Der Standard’a ABD’nin gözlemci ülke olabileceğini, o yöne doğru bir gidişin olduğunu açıkladı.

Sırrı Süreyya Önder bu iddiaya ilişkin dün “Öcalan adını Amerika koymamakla birlikte, kapıları kapatmadı. ‘Uluslararası barış gözlemcileri birliği kurulabilir. Çatışma yaşamış ülkelerinden olması daha uygun olabilir’ dedi” bilgisini verdi. Öcalan’ın masayı kalabalıklaştırmak istemediğini ancak bu yönde hükümetten öneri gelirse değerlendireceklerini de söyledi. Bu görüş ilk kez 2013 Aralık’ta Brüksel’deki Kürt konferansında gündeme gelmiş ve tıkanıklığın aşılması için üçüncü ülke gözlemciliği önerilmişti.

Karşılıklı “ağır dilin” süreci zehirlediği, barış umudunu zayıflattığı bir gerçek. Savaşa karşı çıkanların yürekleri ağızda ve süreç de pamuk ipliğine bağlı ilerliyor ama henüz kopmuş değil. İktidar partisi içinde de HDP/KCK cephesinde de “işlerin böyle yürümeyeceğini” düşünenlerin sayısı giderek artmasına karşın, çözümün temel aktörlerinin tutumunda şimdilik köklü bir değişiklik yok. Her ne kadar iktidar gerek Kürt siyasi hareketi “mecbur değiliz” deseler de “barışa mecburlar”.

Ve görünen o ki Öcalan yeniden devrede ve kartlar bir kez daha karılıyor. Bir süre daha yüksek tansiyon devam edebilir ama ardından normalleşme ve sürecin devamına dönük adımlar yakındır...





Önceki ve Sonraki Yazılar