Yalnızlık

''Yalnızlık Allah'a mahsustur'' derlerdi büyüklerimiz. O tek olduğu için yalnızlığı kaçınılmazdır. Ama insanoğlu yalnız yaşayamaz, yaşamamalıdır.

Edebiyatta yalnızlığın en bilinen romanı Daniel Defoe'nun ''Robinson Crusoe' adlı eseridir. Issız bir adaya düşen denizcinin öyküsü, yalnız bir insanın olağanüstü dramını gözler önüne serer. (Bana kalırsa üstat Defoe bile kendi yarattığı bu yalnızlığın elemine dayanamayıp, bir süre sonra adaya zenci Cuma'yı göndermiştir).

Yakınlarda, filmi de çekilen Andy Weir'ın ''Marslı'' romanını da okudum. O da bir çağdaş Robinson hikâyesi.

Bunları anlatırken birden aklıma, ikinci dünya savaşının bittiğini bilmediği için, bir Pasifik adası ormanında neredeyse 40 yıl ormanda tek başına yaşayan Japon askerinin öyküsü geldi. İşte o kurgu olmayan, gerçek bir dramdı.

Ben bu tür yalnızlığa -kendimce- ''Açık yalnızlıklar'' diyorum. Bir de ''gizli yalnızlıklar'' var. Kastım kalabalıklar içinde yapayalnız olmaktır.

Gabo'nun (Gabriel. G. Marquez) dünya edebiyatının doruğundaki şaheseri ''Yüzyıllık Yalnızlık'' da dile getirdiği o tarifi mümkün olmayan yalnızlığı konuşmaya bu mütevazı köşe yetmez. Onun için bunu es geçiyorum.

Başka büyük bir gizli yalnızlık öyküsü, Elias Canetti'nin ''Körleşme'' adlı eserinde anlatılandır. Burada öykünün kahramanı, anti sosyal, septik, içe dönük kişiliği ile yalnızlığı öylesine yoğun yaşar ki, sonuçta dış dünyayı hiç görmemek için körlüğe sığınır.

Başka benim bilmediğim, edebiyat dünyasından, ya da gerçek dünyadan ne kadar çok yalnızlık öyküleri vardır kim bilir.

İnsanların yalnızlığı olur da, ülkelerin, devletlerin yalnızlığı olmaz mı hiç?

Daha kısa bir zaman önce ''Pol Pot'' isimli bir manyak diktatör, ülkesi Kamboçya'yı tüm dünyadan tecrit edip, halkına eziyetlerin en büyüğünü etmedi mi? ''Tüm kötülükler bu okumuşların başının altından çıkıyor'' deyip, ülkesinin bütün aydın insanlarının kellelerinden kuleler yapmadı mı? (Bu size üniversite mezunlarından nefret ediyorum. Bize okuryazar olmayanlar lazım diyen iktidar yalakası profesörü (!) anımsatmadı mı?)

Günümüzde Kuzey Kore'de yaşayan zavallı insanlar, o adı batasıca Kim Yung sülalesinin ezici, kahredici baskısı altında, bütün dünyadan soyutlanmış, bir fanus içinde korkunç bir yalnızlık yaşamıyorlar mı?

Son 14 yıldır bizi yöneten bilgisiz, cahil, korkak, yeteneksiz kadrolar, Türkiye'yi de tüm dünyada yalnızlığa, itibarsızlığa sürüklediler. Artık bu gariban millete gelen vuruyor, giden vuruyor. Sınırlarımız kalmamış. Batı sınırlarımız yasa dışı göçmenlerin Avrupa'ya kaçışının yolu olmuş

Benim de eşimin de ailesi Kilisli. Dedemin, nenemin, dayılarımın, eşimin dedesinin, babasının, annesinin mezarları orada. IŞİD oraya her gün bir kaç tane Katyuşa roketi sallıyor. Tabii -değerli valimizin dediği gibi- onlar da yer çekimi nedeni ile havada duramayıp düşüyor; Çoluk-çocuk ölüyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Sakıt (indirilmiş) Başbakan Ahmet Bey, bu kocaman dünyada bir tek dostumuzun olmayışına kendince fiyakalı bir isim takmıştı ''değerli yalnızlık'' diye. Ahmet Bey'in uyguladığı ama patronajını Tayyip Bey'in yaptığı politikaların sonunda yaşadığımız  bu ''değerli yalnızlık'' zincirine geçen gün yeni bir halka daha eklendi. Almanya Federal Parlamentosu, 1915 Ermeni tehcirini ''soykırım'' olarak nitelendiren bir kararı kabul etti.  Atatürk'ün önderliğinde, bir yıkıntıdan yükselen, onurlu, şerefli Türkiye Cumhuriyeti, bu haramzadelerin eli ile dünyanın en zavallı, en yalnız ülkeleri arasına itildi.

''Yalnızlık Allah'a mahsustur''. Dilerim bu güzel ülkemiz de tez zamanda bu ''onursuz yalnızlığından'' kurtulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar