Yaşamak güzeldir...

Bir duygu selinin içimdeki her şeyi önüne katıp alıp götürdüğünü hissetmeye başladım… Mevsimsel gelip geçici bir durum mu? Yoksa hayatım geri kalan kısmına dair kalıcı bir duygu mu? Yaştan mı yoksa baştan mı? Bilemem ama her geçen gün geçmişi düşündükçe yaşanmışlıkları bir daha yaşayamamanın korkusunu hissederken bir taraftan da geleceğe dair yaşanacak güzel anlara tanıklık yapmanın heyecanını ve umudunu taşıyorum yüreğimde…
Geçmişi ve yaşanmışlıkları hatırladıkça virane, terk edilmiş ıssız bir şehri andırıyor yüreğimin bir köşesi… Hem de şairin dediği gibi “yaş otuz beş yolun yarısındayken …”  Mesela hayata bazen daha yüzeyden, bazen daha derinden, bazen de daha yüksekten bakmaya başladım… Yani anlayacağınız neresinden tutarsa oradan bakmaya başladım hayata… Gücümün yettiği kadar sahiplendim, sahiplendiğim kadar da boş verdim hayatı…
Yirmili yaşlardaki acemi hırslarımın bittiğini, çılgınca, delice düşüncelerimin dinginleştiğini, anlamsız inatlarımın bittiğini düşüncesizce sarf ettiğim sözlerimin tükendiğini fark ettim… Yaşarken, çocukluğumun gençliğe, gençliğimin “yolun yarısına” doğru durmasının imkânı olmayan bir yolculuğa çıktığını fark ettim… Aynaya bakarken kafamda ağaran her bir saç telimin ya da yüzümde, alnımda beliren her bir çizginin yasını tutmaya başladım…
Geçen giden her günün arkasından hüzünle bakarken biliyorum, farkındayım, hissediyorum o anlar, o yaşanmışlıklar bir daha bir daha yaşanmayacak… 
Biliyorum, çocukken sokaklarda bir sağa bir sola doğru delice koşmanın hazzını bir daha yaşayamayacağım…
Biliyorum, bakkaldan alacağım sakızın yahut oyuncağın çocukça mutluluğunu bir daha yaşayamayacağım…
Biliyorum, ergenliğin çılgınca ve dengesiz ruh hallerini bir daha yaşayamayacağım…
Biliyorum, geçmişi geri getiremeyeceğim ama geleceği de umutla bekleyeceğim…
İşte her şeye rağmen yaşamak bu olsa gerek, geçip gidenlerle gelecek arasındaki ince çizgide gizli bir sır gibi…
Ama her şeye rağmen yaşamak güzeldir…
Yaşamak güzeldir, mesela ölümü bilerek umutla yaşamak kadar…
Yaşamak güzeldir, mesela güneşli bir günde Kadıköy’den Eminönü’ne giden vapurda martılara simit atmak kadar…
Yaşamak güzeldir, kışın ortasında şirin bir ege kasabasında yahut ücra bir Anadolu köyünde kafa dinlemeyi hayal etmek kadar…
Yaşamak güzeldir, bir parça ekmeği, bir dilim peyniri dost sofrasında paylaşmak kadar…
Yaşamak güzeldir, acını, sevincini sevdiğinle paylaştığın kadar… 
Yaşamak güzeldir, doğumla ölüm arasında gelip geçen kısa bir filmin finali kadar…
Yaşamak her şeye rağmen tutkuyla, sevgiyle, aşkla yaşamaktır…
Her şeye rağmen hayata gülebildiğin kadar güzeldir yaşamak…
Bazen yaşamın soğuk ve sert yüzüne rastlarken, Nazım’ın “Yaşamak” şiiri gelir hep aklıma…
“ Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.”
Her şeye rağmen aşkla ve tutkuyla bağlanın hayata…

Önceki ve Sonraki Yazılar