Yaşar Nuri Öztürk ve bıraktıkları

      Aynen Nazım Hikmet gibi, aynen İlhan Selçuk, Cahit Külebi, İsmail Hakkı Tonguç ve Cüneyt Arcayürek gibi bir değerimizi daha Haziran ayında ebediyete uğurluyoruz.

      O aydınlanma döneminin son temsilcilerinin en önemli isimlerinden biriydi. Laik ve çağdaş Cumhuriyete içtenlikle inanmış, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz bir savunucusu idi. Kalemini ''doğru bildiğinin'' dışında hiçbir amaçla kullanmayan, doğru bildiklerini konuştuğu zaman kelimeler boğazında düğümlenmeyen, ilim ve irfan pınarının çağlayan bir seliydi.

      O'nu ilk evvela bir gazetede yazdığı yazılarından tanımış ve kendisine hayranlıkla takip etmiştim.  Daha sonra CHP'den Milletvekili seçildiğinden sonra, kendisini daha yakinen tanıma fırsatını bulmuş, birlikte katıldığımız panellerde kendisin hayranlıkla dinlemiş ve kendisinden çok şey öğrenmiştim.

      Trabzonlu bir baba ile Bayburtlu bir annenin çocuğu olarak 22 Haziran 1944'de dünyaya gelen bu bilge insan, doğum günü olan 22 Haziran günü ''bedenen'' aramızdan  ayrılmış olsa dahi onun fikirleri yüzyıllar boyunca ''genç'' kuşakların aydınlanmasına ve bilinçlenmesine rehber olacaktır.

       Kuran'ın iyi ve doğru anlaşılması için hayatını ''İslami felsefe'' ye adayan bu bilge adam; ''Atatürk'ü anlamadan, ne bu ülkenin kurtuluşu, ne de İslamın kurtuluşu mümkündür'' diyerek Cumhuriyet rejiminin ''dinin'' de en büyük güvencesi olduğu vurgusunu yaparken, Alevilik konusunda hiçbir ilahiyatçının söylemeye cesaret edemediği gerçekleri söylerken, bu ülkede her inançtan, her mezhepten herkesin barış ve kardeşlik duygularıyla birlikte yaşamalarının gerekliliğini vurgulamaya çalışmıştır.

       ''Yobazın olmadığı her yer cennettir! Kadın yaktınız, ozan yaktınız, köpek yaktınız, orman yaktınız, siz var iken cehenneme gerek yok'' diyerek, yobazlığa ve gericiliğe karşı ''yiğitçe'' bir tavır sergileyen bu yürekli adamla ilgili; ''yobazlığını her fırsatta sergilemekten geri kalmayan gerici bir gazete, ''Haddini aşan bu sosyete ilahiyatçının şimdi cenaze namazı kılınacak mı?'' şeklinde başlık atarken, daha birkaç ay önce kendi gazetelerinin genel yayın yönetmeninin, Cumhurbaşkanının Suudi Arabistan gezisi sırasında ''performans'' artırıcı bir ilaç yüzünden kalp krizinden öldüğünü unutmuş gibiler. Yıllardır yalan yanlış haberlerle bizleri karalamaya çalışan bu gazete, utanmazlığını bir adım daha ileriye götürerek, Viagra’dan ölen bu kişiye ''şehit'' unvanı verilmesi konusunda ise kampanya yürütmekten de geri kalmamıştı. Şimdi ''cenaze namazı kılınmasın'' dedikleri insan ne yapmış?

- Ensar vakfında tecavüz olayına adı karışmamış,

- Evinde ayakkabı kutularında milyon dolarlar bulunmamış,

- Milletvekilliği yapmış ama çocuklarına gemicikler almamış,

- Evinde kamyonetin dahi taşıyamayacağı kadar ''sıfırlanamamış'' paralar saklamamış,

- Haram lokma yutmamış,

- Fakirin, fukaranın, yetimin hakkını zıkkımlanmamış...

Eğer cenaze namazı kılınmayacak birileri var ise öncelikle yukarıdaki işleri yapanlardan başlamak gerekmez mi?

Yaşar Hocamız hayatı boyunca, doğruluktan, dürüstlükten, ilimden, irfandan, dinden ve imandan ayrılmamış ve insanlara; Dinimizi ve inancımızı en iyi şekilde öğretmiş olan bir ulu çınardır. Ben, kendi adıma hakkımı ''helal'' ediyorum. Allah rahmet eylesin, ruhu şad, mekânı cennet olsun diyerek kendisini sonsuzluğa uğurluyoruz bugün…

Çok değerli ozan arkadaşım rahmetli Sefil Selimi'nin yıllar önce yazdığı bir şiirinin iki dörtlüğünü,  tam da Yaşar Nuri Öztürk'ü tarif etmiş olması nedeniyle okurlarımızla paylaşmak istiyorum.

İmanım hükümdar benliğim esir,
Ehli Beyt'i sevdim dediler kusur,
Kimi korkak dedi, kimi de cesur,
Kurt ile kuzuyu yaydım yayalı...

Bu Kızılbaş oldu, yunmaz dediler,
Kapıya bacaya konmaz dediler,
Kestiği haramdır yenmez dediler,
İmam Hüseyin'e uydum uyalı...


Önceki ve Sonraki Yazılar