SİYASETTE OYUNUN ŞEKLİ DEĞİŞİYOR, ESNAFLARIN İKTİDARI BİTİYOR

Türkiye siyasetinde iktidarı belirleyen unsurların başında içinde bulunulan siyasi-ekonomik ortam ve siyasi partilerin dayandığı taban gelir.  Bazen de konjonktür farklı sosyal yapıları değişime zorlar. Bu değişim isteğine ve sosyal yapıların taleplerine zamanında karşılık verebilen siyasi partiler iktidara gelirler. İktidardaki siyasi parti, kendisini iktidara taşıyan kesimlerin taleplerine cevap veremez hale gelmeye başladığı an değişim kaçınılmaz olur.  
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne farklı kesimlere dayanan hükümetler veya siyasi partiler gördü. Uzunca bir dönem asker ve bürokrat, sonrasında köylü, esnaf ve tüccar kesimine dayanan tek başına veya koalisyonlar biçimde hükümetler gördü. 
1950’de Demokrat Parti, CHP döneminde kendilerinin ihmal edildiğini düşünen, köylü veya çiftçi kesiminin taleplerini yüksek sesle dile getirerek iktidara geldi.  
1960 ihtilalinden sonra Adalet Partisi (AP), köylüyü esnaf veya tüccar yapma vaadiyle ya da köylünün AP’nin kendisini esnaf veya tüccara dönüştüreceği beklentisiyle iktidara geldi.  1970’lere gelindiğinde köylülerin şehirlerin kenar mahallelerine,  gecekondulara taşındığı,  köylü olarak yaşadığı, büyük bir kısmının ise küçük esnaf veya tüccar olabildiği yapılar görüldü, fakat o köylüler büyük sanayici veya üretici firmalar olamadılar. 
Türkiye’de işçiler hiçbir zaman iktidara gelemediler. 1960’lardan sonra işçilerin iktidara gelmesi bekleniyordu ama olmadı. 1970’lerde bir ara Sn. Bülent Ecevit, işçiler için umut oldu ancak uluslararası aktörler, İstanbul sanayici burjuvazisi ve yerli tüccar takımı Sn. Ecevit’in iktidarına taş koydular, hatta alaşağı ettiler. 1973’de ABD ambargosunu ve 1979 yılında kendisini yerli burjuva diye lanse eden TÜSİAD’ın ilanlarını ve stokçuluğunu hatırlayın. 
1980 ihtilalinden sonra Sn. T. Özal eski DP ve AP tabanının hoşuna gidecek şekilde, orta direği güçlendirme vaadiyle tek başına iktidara gelmişti.  1989’a gelindiğinde bir de gördük ki, uygulanan ekonomi politikaları yüksek enflasyonu kalıcı hale getirdi, bütçe açıkları yeni vergileri gündeme getirdi,  vergilerden en olumsuz etkilenen kesim de yine orta direk esnaflar oldu. Bu arada tüccarların veya orta düzey esnafların bir kısmı devlet desteği ve gözetiminde müteahhit oldular, ihracatçı oldular ama gerçek anlamda büyük üretici ve yatırımcı olamadılar.  Yüksek enflasyon, KDV, peşin vergi vb. yeni vergiler Özal dönemini de kapattı. 
1991-2002 arası dönemde farklı sosyal kesimleri temsil ettiğini düşünen, kendi içinde çelişkilerle dolu, pragmatik ve konjonktürel koalisyonlar gördük. 
Nihayet, 2001 ekonomik krizinin sonucunda esnaflar tek başına iktidara geldi. 2000’li yıllara gelinceye kadar dini ve milliyetçilik motiflerini öne çıkaran sağ partilere destek veren küçük ve orta ölçekli esnaf kesimi kendinden olduğuna inandığı AK Partiyi iktidara taşıdı. Büyük sanayici, tüccar veya üretici kesimlerin iktidara gelen siyasi partinin yanında yer alması, desteklemesi zor olmadı. Çünkü, zaten bu kesimler yanaşık düzene yılardır yatkındı, alışıktı.
İlk dönem itibariyle, AKP, ekonomide Sn. Derviş’in hazırladığı IMF programını devam ettirerek, siyasi yapıda ise demokratik standartları yükseltme adına adımlar atarak ve en önemlisi de AB ile uyum süreci vesilesiyle bazı aydın ve liberal kesimlerin de desteğini yanına alarak tek başına iktidarını güçlendirdi, ikinci ve üçüncü döneminde daha yüksek oylar aldı.  
Sevgili okurlar;
Nihayet, bu dönemin sonuna geldik.  Çünkü son iki yıldır yaşanan ekonomik kriz en fazla esnaf ve tüccar kesimine zarar vermeye başladı. Satışlar düşmeye başladı, esnaf para kazanamaz hale geldi, bankalardan ucuz kredi bulma, borçlarını çevirebilme zorlaştı, kamudan ihaleler azalmaya başladı, daha doğrusu ihaleler beş firma ve ortakları etrafında şekillenir oldu.  Tüm bunların üzerine korona salgını ekonomik krizin tuzu biberi oldu.   Korona salgını özellikle küçük orta ölçekli işletmeleri ve esnaf kesimini iflasın eşiğine getirdi. Berberler, lokantalar, kafeler, manavlar, oteller, taksiciler, hizmet ve perakende sektörü 15-16 aydır çalış-a-mıyorlar. 
Burada asıl sorun; bu işletmelerin salgın nedeniyle kapanması, ara sıra çalışması değil, sorun, bu kadar geniş kesimlere hükümetin destek verememesi.  Açıklanan destekler prim ve vergi ötelemesi, kredi seçenekleri, kredi kart limitleri, ödemesiz faizli yeni krediler, aylık toplamda 1100-1500 TL. ödenekler, kısacası yetersiz destekler.  Bu vesileyle, bir sonraki yazıda başlıca dış güçler diye adlandırılan ABD, Almanya, İngiltere’de desteklerin nasıl olduğunu yazacağım.  
Esnaf kendinden bildiği iktidarın kendisini unuttuğunu, daha doğrusu destek verecek hali kalmadığını görüyor, biliyor. İnanın, bu esnaf ve tüccar kesimi, gücün tek elde toplanmasından, adaletsizliklerden, dış politikadan, liyakatsiz ve ehliyetsiz kişilerin atanmasından, israf ve yolsuzluktan rahatsız olmazlar. Beklentileri hele hele şu son tam kapanma döneminde hükümetin kendilerine hibe nakit desteği vermesi, kira, elektrik, doğalgaz ödemelerinde yardımcı olması, en azından ucuz kredi kanallarının sürekli açık olmasıydı.  Ama olmadı.    
Sevgili okurlar;   
Son günlerde Türkiye’de ekonomik kriz Covid-19 salgınıyla beraber oldukça zorlayıcı bir hal almaya başladı, yoksulluk derinleşti, iflaslar arttı. Hemen her gün bir esnafın veya mikrofon uzatılan bir yurttaşın isyanı sosyal medyada gündem oluyor.   Birkaç örnek; bir yurttaşın söyledikleri durumu özetler nitelikte:  “Yaşam umudu diye bir şey kalmadı, bunu resmen tükettiler. Benim bayramda hiç param yok. Çalışmak istiyorum, işe ihtiyacım var ama beni hor görüyorlar. Ben insan değil miyim, benim yaşam hakkım yok mu? Eğer yoksa beni bu ülkeden sürsünler. Annemin emekli maaşı var, ben annemin yanında kalıyorum. İnsanın boğazından yemek geçmiyor, o yemek geçerken ben bin defa ölüyorum. Hani bir limana sığınırsınız ya, o limanda batan bir gemi olur ya işte ben de öyleyim. 47 yaşındayım beni hayattan soğuttular”  
Birkaç gün önce İstanbul Fatih'te bir kişi tramvayın önüne atlayıp intihar girişiminde bulundu. Geçen hafta Urfa 'da beş gün içerisinde dokuz intihar olayı yaşandı. Yine, geçtiğimiz günlerde bir gün içinde iki esnaf canına kıydı. 100’ü aşkın müzisyen işsiz olduğu için intihar etti.  En ilginç ve vicdan yaralayıcı durum Manisa’da yaşandı. Manisa’da çay ocağı işlettiği öğrenilen Ufuk Üçkan isimli yurttaş çay kazanını dükkanının önüne attığı görüntüler sosyal medya gündemine oturdu.  Üçkan,  “Ben 21 yıldan beri kahveciyim bana bir tek destek yok. Lanet olsun böyle kahveciliğe. Bir tek yardım yok. Devletten de yardım istemiyorum, kapatıyorum artık kahvehaneyi. Bana ‘aç mısın susuz musun’ diye soran yok. İstemiyorum, ocak da onların olsun” diyerek yaşadığı ekonomik sıkıntıyı anlatıyordu.  Esnaf Ufuk Üçkan hakkında Manisa Valiliği yazılı bir açıklama yaparak “Kıraathane esnafımız U.Üçkan’a SYD Vakfı tarafından Aralık-Nisan döneminde toplamda 1.600 TL, Esnaf Odası tarafından 3 ay boyunca 1.000’ er TL olmak üzere toplam 3 bin TL ve Belediye Başkanlığınca 500 TL nakdi yardım yapılmıştır” dedi.  Valiliğin bu açıklaması sosyal medyada inanılmaz tepkilere neden oldu ve birçok vatandaş bir yılı aşkındır ekonomik krizde olan bir esnafın toplamda 5 bin lirayı bulan bir yardım ile nasıl geçineceğini sordu ve “çok yardım yapmışsınız, para üstü aldınız mı?” diyerek trajediye parmak bastı.   
Nihayet, daha zoru başarıldı! Ülkenin bir yerinde insanlar çöpten, pazar yerinden sebze/meyve toplarken; diğer tarafta çiftçiler alıcı bulamadıkları gerekçesiyle 1 yıllık emeklerini çöpe döktü. Pazar yerlerinin kapanması sonrası ürünleri elinde kalan Antalyalı çiftçiler, satamadıkları tonlarca domates, biber, kabak ve lahanayı çöp konteynırlarına boşalttı. İktidarın önü arkası hesap edilmeyen salgın tedbirleri nedeniyle binlerce çiftçi mağdur oldu. 
İçişleri Bakanlığı, yaşanan rezalet üzerine ‘Pazar Yerleri’ konulu genelge yayımladı. 8 ve 15 Mayıs Cumartesi günleri 10.00-17.00 arasında yaş sebze ve meyve ile fide satışı yapan pazar yerleri açık olacağı açıklandı. Bir başka pazarcı esnafı Mehmet K. ise “30 kuruşa veriyoruz salatalığı, yine herhangi bir alıcı bulamıyoruz. Kasasını 1 TL’den vermeyi düşünüyoruz. Şu anda bize en güzel destek çöp arabalarını göndermek olacak ” şeklinde konuşuyordu. 
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Tabii ki, tüm bu olan biteni kendilerini ülkenin haber kanalları diye takdim eden NTV, CNN, Haber Türk ve yanaşık düzenin gazetecileri konu yapmadılar, yapmayacaklar, onlar için bu olan bitenler haber değeri taşımıyor.  Yine benzer TV’lerin akşam 19 haberlerinde de göremezsiniz, çünkü onlar içinde ölümler, intiharlar, yoksulluk, geçim sıkıntısı haber değeri taşımıyor.  Ama, onların görmediği bir şey var, olan biteni geniş halk kesimleri görüyor, duyuyor, yaşıyor.  
Sevgili okurlar;
Sonuçta AK Parti 2001 ekonomik krizinden sonra iktidara gelmişti, iktidarın itici gücü bugüne kadar esnaftı, küçük ticaret erbabıydı, tüketici kredisiyle ev ve araba alabilen memur ve kamudan iş alan müteahhit kesiminin işçileriydi. Bu sınıfın geliri her gün azalıyor, satışları düşüyor, aldıkları kredilerin ödemelerinde zorlanmalar başladı. En önemlisi, kendi iktidarlarının artık kendilerini ihmal ettiğini, hayattan soğuttuğunu, vatan ve millet edebiyatının karın doyurmadığını görüyorlar. Tüm bu sıkıntıların dış güçlerin Türkiye ile uğraşmalarından kaynaklandığı algısı da çöktü. Sahi TCMB Başkanı ve Hazine ve Maliye Bakanlarını dış güçler mi atadı, görevden aldı veya istifa ettirdi!  
2020 rakamlarıyla Türkiye’de kayıtlı 1 milyon 954 bin esnaf ve esnaflara ait 2 milyon 103 bin iş yeri var. Kayıtsızları bilmiyoruz. Bildiğimiz şu, sokakta yaşananlar, evlerde konuşulanlar, çarşı, pazarda, mahallede olan bitendir ve bunu susturamazsınız. Kaybedeceği hiçbir şey kalmayan insandan her şey beklenir.   
Ve son cümle, son günlerde olan bitenden anladığımız şu; esnafların iktidarı da bitiyor, yolun sonu görünüyor, siyasette değişim kaçınılmaz. Zira, hala Türkiye’de özellikle Anadolu’da siyaset esnaf üzerine kuruludur, esnafın oyunu alamayan gider, tıpkı öncekiler gibi..

Önceki ve Sonraki Yazılar