Hizbullah’ın kanlı yolculuğu!

2000’li yıllarda domuz bağıyla onlarca insanın cinayetinden sorumlu olan Hizbullah’ın yasal partisinin adıdır HÜDA-PAR…

Nasıl ki HDP, ideolojik olarak PKK’dan ayrı tutulamazsa, HÜDA-PAR da Hizbullah’tan ayrı değerlendirilemez.

Hizbullah “Allah’ın partisi” anlamına geliyor.

“Hüda” sözcüğü de Allah anlamına geldiğine göre iki örgütün ismi bile aynı değil mi?

****

1950’li yıllardan sonra Sovyetler Birliği’ni kuşatmak amacıyla oluşturduğu ‘Yeşil Kuşak’ projesi kapsamında Amerika, Türkiye’de komünizm karşıtı örgütlenmeleri özel olarak destekledi.

Türk-İslam sentezi buradan doğdu, süreç içinde İran’daki Humeyni devriminden sonra da Güneydoğu’da Hizbullah ortaya çıktı.

İran tarafından özel olarak desteklendi bu kanlı örgüt…

Türk makamları da özellikle PKK’ye karşı kanlı eylemler yapan Hizbullah’a göz yumdu.

****

Gazeteci Mehmet Faraç’ın “Batman’dan Beykoz’a Hizbullah’ın Kanlı Yolculuğu’ kitabında AKP’nin de atası sayılan Akıncılar Derneği içinde faaliyet gösteren Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu, Mansur Güzelsoy gibi isimlerin bir araya gelerek Diyarbakır’da kurduğu bir örgüttür.

Hüseyin Velioğlu

İlginçtir, örgütün lideri Hüseyin Velioğlu, tıpkı Abdullah Öcalan gibi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu ve Öcalan’la okul arkadaşıdır.

HİZBULŞEYTAN!

Hizbullah 1990’lı yılların ortasında yaklaşık 20 bin kişilik bir güce ulaşarak, önce kendi içinde ayrılık yaşadığı Menzil koluna saldırdı. Ardından silahlarını ‘Partiya Kafirin Kürdistan’ diye nitelediği PKK’ya yöneltti.

Batman’da, Diyarbakır’da pek çok faili meçhul cinayet işledi.

O yıllarda korku saldı, insanlar gece yalnız sokağa çıkamaz oldu.

***

Hizbullah güçlendikçe devletin kontrolünden çıktı ve batı kentlerinde de eylem yapmaya başlayınca operasyonlar başladı.

17 Ocak 2000 yılında Beykoz’da, örgüt lideri Hüseyin Velioğlu çatışmada öldürüldü, diğer liderleri yakalandı, yakalananlar itirafçı oldu.

Örgüt çökertildi.

HİZBULLAH VE BURSA

Mehmet Faraç, emniyet kaynaklarına dayanarak 2000 yılı öncesinde Hizbullah’ın merkez üslerinden en önemlisinin Bursa olduğunu yazdı aynı kitapta:

Hizbullah İlim grubunun beyin takımında yer alan ve batıya kaçan militanlarca kuruldu. Küçük esnaf içinde taban buldu, kısa sürede etkisiz kılındı.

Hizbullah’ın Nesim Malki cinayetiyle Susurluk sürecinin çok önemli merkezlerinden biri konumuna gelen Bursa’yı ‘Saklanma ve barınma’ alanı olarak seçtiği polis raporlarında yer aldı. Batıya gönderilen militanların Bursa’da halkla iç içe olacak meslekleri yaparak saklandıkları öne sürüldü. Bursa Hizbullah’ı olarak ve çok sayıda öldürme olayına karışan militanlara yönelik Temmuz 1997’deki operasyondan sonra Bursa Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, 15-17 Temmuz 1997’deki operasyonlarda ele geçirilen ‘Recai’ kod adlı Ali Altun’un elektrikçilik, ‘Cemal-Rıdvan’ kod adlı Abdurrahim Doksal ve ‘Cahit Abdülbaki’ kod adlı İlhan Çelik’in boya badana işleri, ‘Reşat’ kod adlı Yaşar Zengin’in kebapçılık, ‘Abdülkerim-Arif’ kod adlı Bedrettin Şener’in servis şoförlüğü yaptığı ‘Dede-Hacı’ kod adlı Burhan Aslan’ın da temizlik malzemeleri dükkanı işlettiği aktarıldı.”

(A.G.E, Mehmet Faraç, Günizi Yayıncılık, 2001, Sayfa-49).

****

Hizbullah’ın batıdaki üstlendiği kentin Bursa olmasının özel bir önemi vardı:

Örgütün batıdaki ilk eylemi ve ona yönelik operasyon da İstanbul-Bursa arasında oldu.

4 Haziran 1992’de İstanbul’dan kaçırılarak öldürülen ve Yalova’daki ormanlık alana gömülen Humeyni karşıtı Ali Akbar Gorbani’ye yönelik eylemi yapanlardan Cengiz Sarıkaya, Temmuz 1993’te Bursa’da yakalandı. Sarıkaya’nın İran’da Badigan kampında askeri eğitim gördüğü İslami Hareket’in önemli tetikçilerinden biri olduğu, Bursa’da barındıkları süre içinde anahtarcı dükkanı açarak halkla iç içe olduğu belirlendi.”

(Sayfa-51).

****

Mehmet Faraç, kitabında Bursa’daki bir başka Hizbullah operasyonunu daha anlatıyor:

Bursa’daki önemli Hizbullah operasyonlarından biri de 7 Kasım 1994’te Özdilek’te 2 hırsızın yakalanmasıyla başlatıldı. ‘Yusuf İnanç’ sahte kimliğiyle yakalanan Yakup Tekin ve yanında ‘Mustafa Ünal’ sahte kimliğiyle yakalan İbrahim Günaydın’ın İslami Hareket Örgütü’nün önemli militanları olduğu ortaya çıktı.”

(Sayfa-51).

Faraç, Bursa’da ayrıca daha pek çok Hizbullah operasyonlarından söz ediyor.

DOMUZ BAĞIYLA ÖLDÜRÜLEN İZZETTİN YILDIRIM

Örgütün üzerine gidilmesinde Zehra Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım’ın kaçırılmasının önemli bir rolü var.

Peki kimdi İzzettin Yıldırım?

Kitapta yer alan benim Bursa Hakimiyet gazetesinde o tarihte yer alan yazımı buraya aktarayım:

Örgüte büyük darbe vurulan sürece burada nokta koyup, aslında Hizbullah’ın sonunu hazırlayan ilk hedefini tanımak gerekiyor. Evet, gerçekten kimdi bu İzzettin Yıldırım?

Hizbullah operasyonlarıyla Türkiye’nin gündemine gelen ‘Zehra Vakfı’ Bursa’da çok etkiliydi. Hizbullah tarafından kaçırıldığı ortaya çıkan Zehra Vakfı Genel Başkanı İzzettin Yıldırım’ın da zaman zaman Bursa’ya geldiği, Zehra Vakfı’nın toplantılarına kentteki ünlü sanayici ve iş adamlarının da katıldığı öne sürülüyordu. Yıldırım’ı tanıdığını bildiren gazeteci Yüksel Baysal, 21 Ocak 2000 tarihli Bursa 2000 gazetesindeki köşe yazısında konuyu işliyor, Yıldırım’ı şöyle tanıtıyordu:

“İzzettin Beyle beraber yemek yedik, çeşitli sorunlarla ilgili söyleşimiz oldu. Bir grubun lideri olmasına karşın son derece alçakgönüllü, halim-selim bir tavrı vardı. Kırmadan, dökmeden düşüncelerini ifade ediyordu. Hoşgörülüydü, insancıldı. Öyle bir insana nasıl kıydılar anlamak mümkün değil.”

Gazeteci Baysal, İzzettin Yıldırım’ı ‘Başını öne eğmeyen, bu yiğit adam’ olarak tanımlayarak, Yıldırım’ın kendini sorgulayanlara, ‘Yanlış yoldasınız, size katılmayacağım’ diyebildiğini de aktarıyordu. Baysal, bu vahşeti yapanların Müslümanlıkla, insanlıkla alakası olmayacağını da vurguluyor ve Hizbullah’ın ortaya çıkmasında devletin büyük sorumluluğunun olduğunu öne sürüyordu. ‘Bu canavar PKK’yı yok etmek amacıyla beslenip büyütülmedi mi?’ diye soran Baysal, yazısını ‘Zehra nedir? Vakıf ne yapar?’ sorularını yanıtlayarak bitiriyordu:

Zehra ile Mısır’da kurulu bulunan El-Ezher Üniversitesi arasında bir ilişki var. Zehra beyaz, El-Ezher bembeyaz gibi düşünülebilir. Bilindiği gibi Hazreti Muhammed’in kızı, Hazreti Ali’nin karısı, Hasan ve Hüseyin’in annesi Fatma’nın bir başka adı da Zehra’dır.

Said-i Nursi, Osmanlı döneminde Sultan Reşad’a bir dilekçe verir. Tıpkı Mısır’da olduğu gibi Van’da bir Doğu üniversitesi kurulmasını ister. O üniversitede ‘Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz olmalıdır’ der.

Ve sanki bugünleri görmüş gibi ekler, ‘Bu okulu açmazsanız 50 sene sonra çok büyük zarar göreceksiniz.’

Devlet uzun yıllar bu işi yapmayınca Said-i Nursi’nin bu vasiyeti üzerine Nur talebelerinden bir grup kolları sıvar. 1990 yılında Zehra Vakfı’nı kurarlar. Amaç Van’da üniversite açmaktır. Evli olmayan Başkan İzzettin Yıldırım’ın da tek amacı bu vasiyeti yerine getirmektir.

Yurdu dolaşır, para toplar, kendisi bir derviş gibi yaşadığı halde üniversite inşaatına başlar. Ama ne yazık ki kendisi bu üniversitenin açılışını göremeyecek. Düşüncelerimiz, dünya görüşümüz, duygularımız farklı olsa da hayatımda bir kez oturup konuştuğum bu değerli insanın önünde saygıyla eğiliyorum. Nur içinde yatsın.”

(Sayfa-131-132-133).

****

Ne yazık ki bu güzel amacı Fethullahçı çete öylesine kötü kullandı ki, 2006 yılında Ergenekon tertibi Van’da başladı. Van Üniversitesi rektörü gözaltına alınarak, bu üniversite gerici bir odak haline getirilmek istendi.

Önceki ve Sonraki Yazılar