Datça yanarken!

Bugünkü kuşağın anlamakta güçlük çektiği bir deyim vardır; “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” diye… Yani, insan hafızası unutkandır… Ama biz unutmadık! Datça’daki yangın haberlerini okuyunca yıllar öncesine döndüm… Ve SİT alanlarının birilerine nasıl peşkeş çekildiğini anımsadım bir an… Şöyle ki;

1999 seçimlerinin arifesiydi… Antalya’da ünlü bir şirketin büyük bir turizm yatırımı vardı… Otel inşa ediyorlardı. Otele bir “golf sahası” gerekiyordu, ancak tesisin kurulu olduğu alan yeterli değildi… Yeni bir alan bulunmalıydı… Derken, bir gece; otel inşaatının bitişiğindeki ormanlık alanda “bilinmeyen bir nedenle!” yangın çıktı… Ormanın 400 dönümlük bölümü (400 bin metre kare) kül oldu… İlginçtir; yangın çıkan alan tam da “golf sahası”na yetecek bir miktardı. Oteli yapan şirket, derhal Orman Bakanlığı’na başvurdu. Bu alanı ağaçlandırmak istediğini bildirdi… Başvuru, bakanlığın Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü tarafından kabul gördü ve kayıt altına alındı. O tarihlerdeki mevzuata göre, bu miktarda yanan orman alanları “ağaçlandırılmak üzere imar ve ihya için” özel sektöre tahsis edilebiliyordu. (Bugünkü Ağaçlandırma Yönetmeliği de üç aşağı beş yukarı aynı)

Oteli yapan şirket, zamanın Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın yakın bir dostuydu… İktidarda 4. Ecevit Hükümeti vardı. Dışarıdan destekli DSP azınlık hükümetiydi ki bu hükümetle 18 Nisan 1999 seçimlerine gidildi… Orman Bakanı ise Prof. Nami Çağan’dı…

Neyse… Bir de ne görelim… O yanan orman alanının bitişikteki otelin şirketine “ağaçlandırılmak üzere” tahsis edilmesine onay veren Ağaçlandırma Genel Müdürü, Antalya’dan, ANAP Milletvekili adayı oldu… Ne var ki seçilemedi ve bürokrat olduğu için eski görevine geri döndü.

Olay, bütün bu detaylarıyla ortaya çıkınca söz konusu orman alanı ile ilgili şirketin talebi o gün için yerine getirilmedi. Ancak 1 yıl sonra aynı şirkete tahsis edildi.

***

Bugün Datça gibi, doğa harikası yerlerde de aynı oyunlar oynanabilir diye bir endişem var. Datça’da son günlerde meydana gelen yangınlar, bu tür senaryoları çağrıştırdı bende.

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı arkadaşımız Çiğdem Toker, 5 Mayıs 2014 tarihindeki “Cennete talan planı” başlıklı yazısında bu konuyu işlerken özetle şöyle diyordu:

“(…) Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonu Plan Hükümleri”. Lakin, mimar ya da şehir plancısı değilseniz, anlamak hak getire... Özel, teknik bir dil ve sayfalarca haritanın içinden çıkmak her babayiğidin harcı değil. “İşin Türkçesini” Datça Mimarlar Odası’nın sembol ismi Necati Sağır’a sorduk.

“Koruma” adı altında, doğal ve tarihi güzelliklerin nasıl yağmalanacağını üç başlıkta anlattı bize:

Palamutbükü, Mesudiye gibi Datça’nın “en mutena” koyları turizm tesis alanları olarak tanımlandı. Daha önce de tanımlanmıştı. Ama şimdi “otel turizmi” getirilerek yapılaşma verilecek.(…) Knidos antik kenti’ne çok yakın mesafedeki Bağlarözü’ne marina yapılacak. Kargı Koyu konut yerleşimine açılacak. Agro turizmi “İyi bir şey” gibi gösterilen “ziraat turizmi” de yeni bir düzenleme olarak planın içinde yer alıyor. Datça-Bozburun Yarımadası'nın, “koruma” gibi fiyakalı bir kandırmacayla sunulan “ölüm fermanı”nın hikâyesi, işte böyle! (…)”

***

Öyle anlaşılıyor ki artık “SİT alanı olsa dahi” bu güzelim sahillerdeki ormanlık alanların turizme ve yerleşime açılması için yangın çıkmasına ya da çıkarılmasına gerek kalmamıştır. Minareyi çalan kılıfını çoktan hazırlamış bile… “Yağma Hasan’ın böreği” ye babam ye! Yazık, çok yazık!

















Önceki ve Sonraki Yazılar