Yeşil mürekkeple yazılmış bir not kaldı geride

   Kamyonla yola çıkmadan hemen önce aralarında anlaştılar.
   Bir kartvizitin arkasına, yeşil mürekkeple yazılmış bir not düşecekti.
   Eğer sınırı sağ salim geçerse notun sonunda bir nokta olacaktı, eğer bir şekilde yakalanırsa, noktayı koymayacaktı.
   Günler sonra bir kartvitiz geldi, yeşil mürekkeple yazılmış notun sonunda dikkatle konmuş bir nokta vardı.
   Rasih Nuri 29 Mart 1948 günü yola çıkan arkadaşı için derin bir oh çekti.... Sınırı geçmişti... Birisi Ankara’daki karısına, diğeri Mehmet Ali Cimcoz’a bırakılan mektupları adreslerine iletti.
   Oysa durum farklıydı.
   Sabahattin Ali’nin cesedi yanıbaşındaki kırık gözlükleriyle birlikte Sazara köyü yakınlarında, ormanlık bir alanda yatıyordu.
   Ölüm adım adım daralan bir çemberle gelmişti.
   Dört yıl önce 1944’te Nihal Atsız’ın hakaret dolu bir yazısı için dava açmış, ırkçıların boy hedefi haline gelmişti. İstanbul’da gazetecilik yapmaya karar verdi. Yeni Dünya gazetesinde fıkra yazıyordu, Tan olayları sırasında gazete tahrip edilince işsiz kaldı. Ardından Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la birlikte çıkardığı Marko Paşa geldi. Satış rekorları kıran Marko Paşa iktidarın hışmına uğradıkça isim değiştirdi. Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa...
   Tek Parti döneminde iktidara kafa tutacak cesaret efsaneye dönüştü.
   Karşılığında hapis cezaları, hapishaneler...
   Üç ay yattığı Paşakapısı’ndan çıktığında artık yazacak yer bulamıyordu. Pasaport da alamıyordu.
   Bir ahbabı aracılıyla aldığı kamyonla Trakya’da peynir satmaya karar verdi. Aslında kaçacaktı.
   Tünel’de eski Rus Konsolosluğu olan Narmanlı Han'ın hemen bitişiğinde Adalet Cimcoz’un evinden 29 sabahın kör karanlığında ayrıldı. Cezaevinden tanıdığı Berber Hasan aracılığıyla bulduğu Ali Ertekin tarafından sınırdan geçirilecek, Bulgaristan’a kaçacaktı.
   Kemikleri 1948 yılının Haziran ayında bulundu.
   Ama ölenin Sabahattin Ali olduğunu öğrenmek için 1949 yılı Ocak ayını beklemek gerekecekti.
   Gazetelerdeki ‘Sabahattin Ali öldürüldü’ haberi üzerine Kırklareli’ne giden Aziz Nesin ceketi ve gözlüklerinden Sabahattin Ali’yi teşhis etti.
   Katil zanlısı olarak yakalanan Ali Ertekin o zamanki adıyla Milli Emniyet için çalışıyordu. Mahkemede, ‘milli hisleri yüzünden cinayeti işlediğini’ anlattı. İstihbarat teşkilatından iki defa ödül aldığı bilgisiyle birlikte davada ‘gizlilik kararı’ alındı. Ali Ertekin dört yıl hapis cezasına çarptırıldı.
   Fakat konu hiç kapanmadı.
   Sınırda değil Kırklareli Emniyeti’nde işkence altında öldürüldüğü ileri sürüldü.
   Nihat Erim suçlandı.
   Aziz Nesin olayın başka bir boyutu olduğunu ima etti ve bunu yazacağını söyledi.
   Ancak yazamadan bu dünyadan ayrıldı.
   Sabahattin Ali’nin evlerinde kaldığı Cimcoz çiftiyle ilişkisi de sorgulandı. Adalet Cimcoz'un kardeşi seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur'un bağımlılığı yüzünden polisle ilişkisi olduğu ima edildi.
   Hepsi bir yana kartvizitteki o küçük nokta giderek büyüdü.
   Sabahattin Ali nasıl olup da sınırı geçtiğine ikna olmuştu?
   Bir de Tiraje Hanım meselesi var.
   Tiraje Konya'da Fransızca öğretmeniydi ve Sabahattin Ali ile 5 Mayıs 1932 gecesi Zabitan Yurdu’ndaki baloda karşılaşmıştı. Sabahattin Ali Tiraje Hanım’a üst üste dans teklifinde bulunmuş ve reddedilmesi olay yaratmış, hakkında soruşturma açılmıştı.
   Rasih Nuri, Sabahattin Ali’nin Tiraje Hanım’a olan ilgisinin o dönemde yine Konya'da mülki amir olan bir ismi hayli öfkelendirdiğini söylüyordu.
   İşte o mülki amir, 1948 yılında Sabahattin Ali’nin ölü bulunduğu Kırklareli’nde valilik koltuğunda oturuyordu.
   Sabahattin Ali’nin eşyaları arasında ‘Maria Puder ölmedi’ diye bir not bulunduğu da rivayet edilir.
    Tiraje Hanım Sabahattin Ali’nin ölümünden hemen sonra intihar edecekti.
    Sabahattin Ali, “Bir gün kadrim bilinirse/ismim ağza alınırsa/yerim soran bulunursa/benim meskenim dağlardır” demişti...
    Dün doğum günüydü.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar