Yine kandırıldık mı?

    Ülke siyasetinde ilk kumarı, merhum Özal döneminde yaşamıştık. Körfez krizinin yaşandığı dönemde,  ABD'nin, Irak'a girme hazırlığı yaptığı bir aşamada,  ABD'nin yanında yer almamız ve  olaya müdahil olmamız nedeniyle,  toplumda oluşan tepki üzerine, Özal; ''merak etmeyiniz, biz bu işten karlı çıkacağız. Bir koyup üç alacağız '' demişti ama ne yazık ki, bir yerine ''üç'' koyduk ama ''bir'' dahi alamadık.         Mart ayında, dönemin Başbakanı, Davutoğlu'nun ''vize'' konusundaki açıklaması, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında büyük bir heyecan yaratmıştı. Brüksel'de, 18 Mart tarihinde yapılan, Türkiye-Avrupa Birliği zirvesinde varılan mutabakat çerçevesinde, Haziran 2016 sonuna kadar Türkiye vatandaşlarının, Avrupa'ya ''vizesiz'' Seyahat edebilme imkânına kavuşacağı, büyük bir müjde olarak duyurulmuştu.          Vize serbestisi için bizden istenilen 72 şartın yerine getirilmesi için, Parlamento gece gündüz çalışarak bu şartları yerine getirmeye çalıştı ama sonuç fiyasko. Vize serbestisi yol haritasında; en önemli yaptırımlar, Belge güvenliği, Göç ve sınır yönetimi, Kamu düzeni ve güvenliği, Temel hak ve özgürlükler konusu en önemli başlıklar olarak görülmekte idi. AB ile varılan mutabakatta yer alan bu yaptırımlar açık açık ifade edilmiş olmasına rağmen, ne yazık ki verilen sözlerin birçoğu yerine getirilemediğinden dolayı vize konusu şimdilik bir başka bahara kalmış oldu.         15 Ekim 2015 tarihinde, Avrupa Birliği Konseyi ile imzalanan ''ortak göç eylem planı ve geri kabul anlaşması'' çerçevesinde, Avrupa Birliğinden 3 Milyar Euro hemen, 2018 yılı sonuna kadar da bir 3 Milyar Euro daha gelmesi kaydıyla Suriyeli mültecilerin Türkiye'de kalması konusunda bir mutabakat sağlanmış olmasına rağmen, bu konuda da beklenilen maddi yardım gelmediği gibi sözde ''Kayseri pazarlığı'' yaparak Avrupa Birliğini istediğimiz şart ve koşullara razı etmiş olmanın zaferini kutlarken, ne yazık ki bu konuda da yine kandırılmış olduğumuzu doğrudan Cumhurbaşkanı birkaç gün önce itiraf etmiş oldu.         Bu güne kadar, Avrupa Birliğinden, Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde; Çocukların kamptaki durumlarının iyileştirilmesi ve eğitimi için, 55 milyar, İnsani yardım için ise sadece 40 milyar Euro olmak üzere toplam 95 Milyar Euro bir yardım gönderilmiştir. Kamplarda eğitim görmesi gereken Suriyeli öğrenci sayısı 110 bin olarak ifade edilmektedir. Ülkemizde şimdilik misafir olarak kabul ettiğimiz ve zamanla ülke vatandaşımız olacak olan Suriyelilerin toplam nüfusunun ise 3 Milyon olduğu ifade edilmektedir.         Avrupa Birliğinin böyle bir eylem planı hazırlamasındaki amacı; Avrupa'ya daha az mültecinin gelmesi ve bu mülteci akınının önünün Türkiye'den kesilmesi iken, Türkiye'nin bu eylem planından beklentisi ise, Suriye'den, Esad karşıtı olarak kaçıp gelen bu mültecilerin, Türkiye'ye ''yurttaş''  AKP'ye ise, ''yandaş'' olma beklentisidir.         Bu yandaş olma planı da o kadar ustalıkla yürütülüyor ki, Kahramanmaraş, Sivas ve Erzincan gibi, Alevi nüfusun yoğun olduğu illerde ve ilçelerde iskân edilerek hem o bölgelerde siyasi dengeyi sağlamayı hem de o  bölgedeki demografik yapıyı bozmayı amaçlamaktadırlar.         Hangi açıdan bakılırsa bakılsın bu proje yanlıştır ve tehlikelidir. İleri ki dönemlerde bu plan Ülkemizde büyük sorunlara ve kavgalara neden olabilir. Bu nedenle derhal bu tehlikeli plandan vazgeçilmeli ve Suriyeli mülteciler kendi yaşam biçimlerine en uygun olan toplum kesimlerinin yakınlarında iskân edilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar