Övgün A. Ercan

Övgün A. Ercan

Yunan denize dökülünce Vahdettin ne dedi? (1)

Yıkılan Osmanlı’nın son padişahı, ülkeyi kurtarmaya çalışan Ata’ya ‘Haydut’, ‘Çete Reisi’ derken, ayrıca İstanbul basını ile yabancılar kendisine de böyle anarken, onun peşinde gelenler ona ‘Anadolu Bozkurt’u’ diyorlardı.
Anımsarsanız; Vahdettin, Yunan’ın 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkışı için şu fermanı(buyruğu) vermişti:
‘Yunan ordusu dostumuzdur. O, Anadolu’ya İslam Dinini kurtarmak, ayrıca hain, haydut Kemal’den kurtarmak için geliyor. Onlara iyi davranılsın’
En önde Osmanlı paşaları olmak üzere Osmanlı garnizonu İzmir-Punta kordon boyunda Türk toprağına ayak basan Yunan ordusuna selam durarak karşılarken, Yunan Albay’ı ile Yunan Sancaktar’ı karaya ayak basınca, Alsancak(Punta) Metropoliti Başpiskopos Krisostom, Haç ile Yunan albayı kutsamış. Sonra ayaklarına kapanarak, ağlayarak şu sözleri söylemişti;
‘İşte, sonunda bu kutsal, ulu bir gün geldi çattı. Anadolu’da içeceğiniz her Türkün kanı sizi Tanrı katında ödüllendirecek, cennete gideceksiniz’.
Türk ordusu Yunan’ı, Afyonkarahisar’da 26 -30 Ağustos 1922 bozguna uğratarak İzmir’de denize sü- pürmüştü. İzmir’e söz verildiği gün; 9 Eylül 1922’de Türk ordusu girmişti, Ata ise 10 Eylül’de. Bu utku Rusya, Azerbaycan ile Hindistan’da coşkuyla kutlandı. Hindistan’da (o yıllarda Müslüman Pakistan ile Bengaledeş içindeydi), yoksul toplum aralarında para toplayarak, Ata’nın kendi kullanımı için bir uçak armağan ettiler.
Ata, 13 Eylül 1922’de İzmir’de ilk basın toplantısını yaparken, Yunan ile Ermeniler İzmir’in Hıristiyan mahallelerinde çıkardıkları yangınlarla cayır cayır yakmışlardı, tıpkı bırakıp gittikleri diğer Anadolu kentleri gibi. Yangın içinde kalan iki bin kişi ölmüştü.
Ancak, herkes bilirdi ki, Ata, bir kez yola çıktımı, yarı yoldan dönmezdi. Türk ordusunun donanması olmadığından Sakız’a kaçırılan Yunan Ordusunu adalara doğru izleyemedi.
Ancak ordu durmadı. Akıncılar, Yunan Ordusunun Bursa üzerinde gelen kuzey kanadını kovalayıp, işgal altında olan Trakya’dan da sürmek için yürüdü.
Ancak, Çanakkale ile İstanbul Boğazı’nın her iki yakası da yabancı bağdaşık güçlerinin yansız-tarafsız bölge dedikleri alandı, girilemezdi. Onu koruyanlar da başta İngiliz, Fransız ile İtalyan güçleriydi.
Ata, buyruk vermişti, ‘Sakın İngilizlerle silah çekip, kapışmayın. Yoksa elde ettiklerimizin tümünü de yitirebiliriz’
13 Eylül 1922 günü Türk ordusu Ezine ile Biga’ya ulaşmış, tarafsız bölgeye girmişti. Ancak, tüfekleri aşağıya doğru yönelterek… İngilizler bu duruma şaşırdılar.
‘Burası bizim egemen olduğumuz bölge. Sınırı geçemezsiniz’
Ata yanıtladı, ‘Burası benim ülkem. Sen de kim oluyorsun? Kimin toprağına kimi sokmuyorsun? Ben, ne tarafsız bölge tanırım, ne de sınır. Yunanı kovalamak, İstanbul ile Trakya’yı almak üzere Gelibolu’ya geçeceğim.
Senden de izin almama gerek yok’
İngilizler Ata’dan çekindiler; ‘Bu adam aklına koyduğunu yapar’ İngilizlerin elinde, bu beklenmeyen durum için yeterli güç yoktu. Koloniler Sekreteri Winston Churchill; Türk ulusalcıları İstanbul’u almaların, ayrıca Doğu Trakya’yı yeniden ele geçirmelerinin, 1. Dünya Savaşının yenenlerine yapılmış bir küçük düşürme olacağını açıkladı. Hemen İngiliz dominyonları ile Balkan Devletlerine Çanakkale’ye asker yollamaları için telgraflar çekildi. Avusturalya, Yeni Zelanda ile Kanada istekli olarak ivedi yollarız dediler. Balkanlar’da ise; Romanya ile Yugoslavya, ayrıca Çekoslovakya,
‘Türklerin Meriç Irmağı sınırına geri döndüklerini görmektense savaşmaya hazırız’ dediler.
Lloyd George ile Churchill, İngiltere’de seferberlik ile genç gönüllüleri orduya katılmaya çağırdılar. 19 Eylül’de tarafsız bölge yönetimi başkanı General Harington, Çanakkale’deki bütün sivillerin bölgeyi boşaltması buyruğunu verdi. Her an savaş patlayabilirdi.
Türklerin donanması yoktu, ancak ya Rus donaması Türklere destek verirse diye çekindiler.
Fransızlar, İngiltere’ye, ‘Biz yeni savaşta olmayacağız’ dediler. İtalyanlar ise küçük bir birlik yolladılar. Ancak birlik o denli dağınıktı ki, yanlarına bir İtalyan bayrağını almayı bile unutmuşlardı.
İngilizlerin Pegasus adlı uçak gemisi, güvertesindeki 7 uçakla Çanakkale’ye gelmişti. İskoç birlikleri ile Southampton erleri İngiltere’den gemilere binmişti.
Ata, geri adım atmıyor, koşullarını sıralıyordu;
‘Benim ülkemde bir tarafsız Bölge’nin varlığını tanımıyorum. İki, ordumu Marmara Denizi’ne, sonra oradan da Trakya’ya, çekilen Yunan’ı kovalamak üzere yürütme hakkımı söke söke istiyorum. Üç, bütün koşullarım ile sözleşme koşullarım onaylanmadıkça hiçbir barış toplantısına
katılmayacağım. Bu kadar!’
Fransızlar, bir elçi yollayarak, barış toplantısında Ata’nın yanında olacaklarını belirtmişlerdi ki Ata, ‘Ben satın alınamam. Kimsenin yardımı gerekli değil’ demişti.
Ata, düşmanlarına karşı acımasız, dostlarına yardımcıydı.Korkan İngilizler, Ata’ya barışı görüşmek üzere toplantıya çağırdılar. Ata, bunu önemsemedi, görmemezlikten geldi. ‘Önce koşullarımı yerine getirin. Sonra toplantı’
İngilizler baktılar ki, Ata kararlı. Bir adım geri attılar.
Evet, Trakya boşaltılacak, İşgal kademeli olarak sonlandırılacaktı. Böylece Mudanya silah bırakışması toplantısı İsmet İnönü ile başladı.
Savaşmadan Trakya ile İstanbul kurtulmuştu.
Yunanistan’da, Gounaris yönetimi düşmüş, erler ile generaller krala Megalo İdea macerası için başkaldırmış,
Küçük Asya’da yenilen generaller başta Hacianistis olmak üzere kurşuna dizilmişler, kral Constantine ‘de baskıya dayanamayıp 17 Eylül’de Roma’ya kaçmıştı.
Venizelos yönetime geldi. Türkler Kıbrıs’a çıkınca da benzer durum olmuş; Yunanistan’da Cunta gitmiş, elerkidemokrasi gelmişti.
Peki, son Osmanlı hanedanı Mehmet Vahdettin’in durumu neydi?
Vahdettin baktı ki, pabuç pahalı! Haydut, Çete Reisi dediği Ata, yönünü kuzeye çevirmiş, Çanakkale, Trakya ile İstanbul’a doğru geliyor. Ürperdi, korktu, kaçacak bir delik, bir çözüm aradı.

Önceki ve Sonraki Yazılar