Yunan Solu ve Türk-Yunan İlişkileri

Yunanistan’ın yeni ve yükselen sol partisi Syriza’nın lideri Çipras, Başbakanlık görevine başlarken, bölgesine ve Türkiye’ye “aydınlık” mesajlar yollamıştı. Yunanistan gibi, hala Anayasasında dini kurumlara yer veren ve laikliğe oldukça uzak duran bir ülkede, ilk kez bir Başbakan, İncil’e el basmadan ve din adamlarının huzuruna çıkmadan yemin edip göreve başlıyordu.  Ayrıca, uluslararası alanda  ülkesinin  içine girmeye zorlandığı AB cenderesine meydan okuduğu gibi, Türkiye’ye de “kardeşlik” mesajları veriyordu…

Ancak, Yunan solunun geleneğini bilenleri şaşırtmayan adımlar, gecikmeden gelecekti : Önce koalisyon ortağı sağ partinin Savunma Bakanı, Kardak’a çıktı ! Ardından da ilk “yurt dışı” ziyaretinde Kıbrıs’a giden Başbakan Çipras, güvercinliği ülkesinde bıraktı ve en şahin söyleme döndü…

Neden ? Niçin ? Yunan solunun geleneği, temel özelliği nedir ? Bu sorular yanıtlanmalı…

Yunan solunun geleneğinde ulusal sorunlara neredeyse en önde sahip çıkmak vardır. İkinci Dünya Savaşı sırasında, önce İtalyan, sonra da Alman işgaline direnenlerin en önünde Yunan Solu yer almıştır. Savaş ertesinde Kralcılarla karşı karşıya kalan sol, büyük ölçüde Stalin’in kendilerini desteklememesi yüzünden yenilgiye uğramıştır. Stalin, Yunan İç Savaşı sırasında, 1944’te Churchill ile yaptığı “Yüzdeler Anlaşması”na sonuna kadar sadık kaldığı için Yunan Komünist Partisi’ni Bulgaristan üzerinden desteklemeyi reddetmiş, hatta partinin “ulusal” kanadının tasfiyesini ve doğrudan Moskova’ya bağlanmasını sağlamıştır. Bu müdahalelerle bölünen Yunan solunun asıl güçlü kalan kanadı, her zaman ulusal sorunlara sahip çıkanı olmuştur.

Yunanistan’da, başta Kıbrıs konusu olmak üzere “ulusal” sorunlara sahip çıkan solun ilk yükselişi, 1960’ların ikinci yarısında, 1967’de Albaylar Cuntası ile son bulmuştur. 1974’te Ecevit Hükümeti’nin Kıbrıs” Barış Harekatı” , yalnız Kıbrıs’taki faşist Sampson’u değil, Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nı da düşürmüştür.

 Yirminci Yüzyılın başından beri bir “kutuplaşma” modeli içinde yürütülen Yunan siyaseti, 1974 ertesinde sağdan sola bütün siyasal partilerin “Türkiye karşıtlığı” üzerinde birleşmeleriyle, yeni bir döneme girmişti. Bu yeni modelin başını çeken de yine ana-akım Yunan Solunu temsil eden PASOK (Pan Helenik Sosyalist Parti) olmuştu.

Şimdi, Syriza’nın iktidarı, en azından “Türkiye karşıtlığı” modelinin sonunu getiriyor. Ama, bu durumdan, Türk-Yunan sorunlarının ve Kıbrıs konusunun olumlu sonuçlara doğru kanatlanıvereceğini ummak, doğrusu saflık olur. Kıbrıs Rum solunu da aynı biçimde değerlendirmek gerekir. Unutmayalım ki, AKEL daha 1944’teki ilk programına “enosis” koyarak güçlenmiştir.

Türkiye’de ana akım solun ulusal sorunları sahiplenip, bir yandan da uluslararası alanda emperyalizme karşı mazlumların işbirliğini savunan geleneğinin canlandırılışı, 1970’lerin CHP’sinde, Ecevit’in liderliğinde gerçekleşmişti. Şimdi, Türk solunun asıl anımsaması gereken de budur ve bu açıdan Yunan Solu’nu değerlendirmek, anlamak gereklidir… 

Önceki ve Sonraki Yazılar