Yunanistan yalanları

Troyka’nın sözcülerinden biri, geçenlerde Yunanistan’ın ekonomik nedenlerle değil, Sokrat’ın, Platon’un ülkesini Avrupa’nın dışında bırakmaya gönülleri razı olmadığı için Avrupa Birliği’ne aldıklarını, şimdi de aynı nedenle birliğin içinde tutmak istediklerini söyledi.
Bu sözlerde bir gerçekle birlikte büyük bir yalan var.
Yunanistan, gerçekten de Avrupa Birliği’ne gelişmiş ve güçlü ekonomisi nedeniyle alınmadı.

Sorun 1980’lerde siyasaldı; bugün de siyasal.
Yunanistan 1981’de, Portekiz ve İspanya 1986’da Avrupa Birliği’ne bu ülkelerdeki komünizm tehlikesini etkisizleştirmek için alındılar. Albaylar cuntası sonrası Yunanistan, Franko sonrası İspanya ve Salazar sonrası Portekiz Avrupa’nın sola açılan, geleneksel işçi ve komünist hareketin güçlü, düzenin zayıf olduğu ülkeleriydiler. Avrupa’daki son ve ciddi devrim denemesinin “Karanfil” devrimiyle 1974’te Portekiz’de yaşandığını anımsayalım.

***

Dünya ve Avrupa komünist hareketinin yanılgılarının da yardımıyla Avrupa kapitalistlerinin bu üç ülke üzerindeki “operasyon”u “başarılı” oldu. Artan milli gelirler, refah düzeyi vb… 2000’li yılların başında Türkiye’yi de içine alan renkli Avrupa rüyasının vitrini gerçekten albeniliydi.
2008 dünya kapitalist krizi patladıktan sonra ise Avrupalı kapitalistler ödedikleri bedeli bu ülkelerden tahsil etmenin yollarını aramaya koyuldular.
Ne yaptıklarını sadeleştirerek yazalım. Bir: Bu ülkelerin var olan sanayilerini ve tarımlarını, kendi tekellerine bağımlı hale getirerek çökerttiler. İki: Bu ülkeleri büyük miktarlarda borçlandırdılar. Daha az üretirken, daha çok tüketmenin tek yolu borçlanmak, ucuz emek sömürüsünün ve pazarın sürekliliğini sağlamanın etkili yöntemi borçlandırmaktır.
Bir noktayı ekleyelim: Yunanistan, tarihsel ve güncel nedenlerle işçi sınıfı hareketinin güçlü olduğu, emekçilerin mücadeleyle haklar, kazanımlar elde ettikleri bir ülkedir.

***

Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, konuyu Yunanistan’a borç verilen büyük miktarların aslında Yunanistan’a gitmediğini, aralarında Alman ve Fransız bankalarının bulunduğu özel sektör alacaklılarına gittiğini yazdı. “IMF ve diğer ‘resmi’ alacaklıların talep edilen paraya ihtiyaçları yok…mesele para değil. Mesele…Yunanistan’ı boyun eğmeye, kabul edilemez olanı, sadece kemer sıkmayı değil, diğer geriletici ve cezalandırıcı politikaları kabul etmeye zorlamak “ diye ekledi. (Cumhuriyet, 1 Temmuz 2015)
AB’nin Yunanistan’a ilişkin propagandası yalanlara dayanıyor. Başta Almanlar, neredeyse tüm dünya Yunanlıların tembel olduğuna, Alman yurttaşların ödediği vergilerle ekmek elden su gölden yaşadığına inandırılmak isteniyor. Konuyla ilgili “bilgi”yi anaakım medyadan edinen, sağdan soldan birçok insan Yunanlıların bugünkü cezayı hak ettiklerine inanıyor.
Bu yalanları tek tek çürütmek için yerimiz yok. Bir örnek: Bir panel için araştırdığım için biliyorum, örneğin Yunanlı emekçinin, Alman emekçisinden daha az çalıştığı büyük bir yalan.

***

Öyleyse sorun ne?
En yalın biçimde şu: Avrupalı kapitalistler, “kemer sıkma” politikalarıyla çoğu geri alınan ücret, emeklilik aylığı vb. emek kazanımlarının Avrupa’nın öteki ülkeleri için “emsal”, “kötü örnek” ve “yol” olmasından büyük bir korku duyuyor, Yunanistan’ı en acımasız biçimde cezalandırarak öteki ülke emekçilerini hakları için mücadeleden caydırmak istiyorlar.
SYRİZA’nın ne olduğu, ne yaptığı ve ne yapabileceği konusu ayrı. Bence, 5 Temmuz günü referandumuna “hayır” denilmesi, yalnız Yunanistan için değil, Avrupa ve tüm dünya emekçileri için olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Referandum sonucu öyle de olsa böyle de olsa mücadele sürecektir. Yunanistan halkını bu zor mücadelesinde yalnız bırakmamak ise yalnızca dayanışmanın değil, kapitalizmden kurtulmak gibi bir sorunu olanların güncel görevidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar