Yunanistan'ın AKP'si, Türkiye'nin Syriza'sı

Ege’nin karşı kıyısında Radikal Sol Koalisyon’un (Syriza) iktidar olmasının bu tarafta bir yankı bulması kaçınılmazdı doğal olarak ve buldu da zaten.
Ancak, tam da bize özgü tuhaflıklarla bezeli bir şekilde gerçekleşti bu ve son derece saçma bir “Türkiye’nin Syriza’sı kim” tartışmasının içerisine düştük hepimiz.

Bu saçma tartışmayı katmerlendiren ise soruya verilen yanıtlardan birinin “AKP” olmasıydı şüphesiz.

Yandaşlıkta her gün çığır açan kalemlere göre Syriza kendine AKP’yi örnek almış, tıpkı AKP gibi “milli irade” tarafından iktidara getirilmiş ve tıpkı AKP gibi ekonomik krizi çözme iddiasıyla işbaşı yapmıştı.

Oysa manzaraya yakından bakılıp Syriza’nın ilk bir haftadaki icraatlarıyla AKP politikaları karşılaştırıldığında bu benzetmenin bir palavradan ibaret olduğu gayet rahat bir şekilde görülebilmekteydi.

Şöyle ki;
“Türkiye’nin Syriza’sı” on iki yıl boyunca Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmelerini yapmışken, “Yunanistan’ın AKP’si”nin ilk işi Pire limanı özelleştirmesini ve enerji alanındaki kimi özelleştirmeleri durdurmak oldu.
“Türkiye’nin Syriza’sı”nın ekonomi politikalarının temelinde taşeron ve güvencesiz çalışma varken, “Yunanistan’ın AKP’si” öncelikli olarak Maliye Bakanlığı’nda işten çıkarılan 600 kadın temizlik işçisinin yeniden işe alınacağını açıkladı.

“Türkiye’nin Syriza’sı” alanları, meydanları, kamu binalarının etrafını, Meclis’i ve Saray’ı giderek protesto eylemlerine kapatırken, “Yunanistan’ın AKP’si”nin İçişleri Bakanı ilk iş olarak parlamento etrafındaki demir bariyerlerin sökülmesi talimatını verdi.
“Türkiye’nin Syriza’sı” bu hafta Meclis gündemine gelecek olan “İç Güvenlik Paketi”yle polise muhalefete karşı sınırsız yetki vermeyi ve parti-devletinin kolluk gücünü oluşturmayı hedeflerken, “Yunanistan’ın AKP’si” polisin toplumsal olaylara müdahale esnasında silah taşımasına yasak getirdi.
Velhasıl, ortada ne Türkiye’nin Syriza’sı, ne Yunanistan’ın AKP’si var.
Syriza ve AKP iki farklı sınıfın, iki farklı dünya görüşünün, iki farklı siyasetin, tamamen zıt kutuplarda yer alan iki temsilcisi.

***

AKP hangi sınıfın partisi olduğunu geçtiğimiz günlerde bir kez daha gösterdi ve katılım itibariyle son yılların en büyük grevlerinden biri olan Metal işçilerinin grevini daha önce başka grevlere de yaptığı gibi “milli güvenlik” gerekçesiyle 60 gün süreyle erteledi, yani fiilen yasakladı.
Eğer yasak olmasa 10 kentte ve 22 fabrikada, 15 bin metal işçisi greve gitmiş olacaktı.

Böylece, “milli”den anlaşılanın sermaye düzeni, “milli güvenlik”ten anlaşılanın ise sermaye düzeninin güvenliği olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.
Üstelik Aziz Çelik’in T 24’de yayınlanan yazısında ortaya koyduğu gibi, Bakanlar Kurulu en son 26 Ocak’ta toplanmış olmasına rağmen, grev yasağına ilişkin karar 29 Ocak tarihini taşıyordu.

Yani aslında Bakanlar Kurulu, grevi ve sonuçlarını görüşmek ve tartışmak için toplanmamış, bakanlar elden ele dolaştırılan bir kâğıda (belki de boş bir kâğıda?) imza atmışlardı.

Dolayısıyla grevin yasaklanmasının biçimi de yeni Türkiye’nin fıtratına uygun bir şekilde gerçekleşmişti.

***

Syriza’nın iktidara gelmesinin Yunanistan’da sermaye düzeninin sonu anlamına gelip gelmeyeceğini henüz bilemiyoruz.
Net olarak bildiğimiz şey ise AKP’nin Türkiye’nin Syriza’sı değil, sermaye düzeninin has temsilcisi olduğudur.
Tam da bu nedenle, Numan Kurtulmuş’un olanca dürüstlüğüyle “Türkiye’de Syriza benzeri bir iktidarı biz engelledik” demesi boşuna değildir; Kurtulmuş bir hakikati dile getirmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar