Zulmün adı ne?

Yıllar yılları kovaladı işte, geldik bugüne. Ve bizler tam 22 yıldır “adalet”i kovalıyoruz. Ancak her nasılsa ve her neydeyse bu adalet denilen, bir türlü yakalayamadık, olmadı. Bizim ömrümüz yaşayamadı adaletli bir günün içinde...

Peki, yılacak mıyız? Hayır, elbette yılmayacağız! Bu eli kanlı adalet katilleri ve Ortaçağ zorbalarıyla her alanda savaşmayı sürdüreceğiz, sürdürüyoruz da.

Onlar, nefreti çoğaltacak “fıtrat”ları gereği, biz sevgiyi ve aşkı söyleyeceğiz durmaksızın, “fıtrat”ımız gereği... Gökkuşağının bütün renklerini kendi rengimiz bilip, öyle seveceğiz kuşkusuz! Doğan çocuklarımıza bunu öğreteceğiz ve bunu kazıyacağız bizim olan her kalbe.

Onlar, yeni düşünüş biçimlerine, cinsel kimliklere, dinsel inanışlara, insani duruşlara, modern seslenişlere, haksızlığa serzenişlere nefret okları gönderdikçe, biz, o nefret oklarını daha havadayken yakalayıp bükmek için; daha güçlü kollara, daha çok okuyup kavrayan dimağlara, daha çok dönüştüren bilimsel akıllara sahip olacağız, başka yolu yok bunun!

Çünkü bizler, bin yıllardır dövüşe dövüşe, yenişe yükselişe, asıla kesile, derisi yüzüle boynu vurula, yana yakıla geldik işte bugüne! Ve bugün, savaş çığlıklarının yeniden kulakları sağırlaştırdığı, yüzlere yeniden o kara savaş boyalarının sürüldüğü bugün, dünden daha çok gereksinimimiz var kardeş seslere. Bizim can’larımız yansa da Madımak’ta ve her yerde, biz yine de intikamın ardında değil, adalet isteğinde birleşeceğiz, ki öyle de yapıyoruz!

Fakat anlamaya çalışıyoruz yine de ve hâlâ, bu adaletin kapıları neden hep bizim yüzümüze kapanır? Bu adalet hangi dağın ardındadır, hangi toprağın altındadır ki hiç uğramaz bizlere. Ancak gerekirse kapıları kıracağız, dağları yıkacağız, toprağı eşeleyip altında gizlenen adaleti bulacağız ve pislik içindeki gerici akıllarını gerçek adalet ışığında yıkayacağız ve “davamız divana kalmayacak bizim”

22 yıldır kalplerimiz acıyla dolu. Okuduğumuz her Behçet Aysan, Metin Altıok, Uğur Kaynar şiirinde, dinlediğimiz her Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu ezgisinde ve Asım Bezirci’nin edebiyata ilişkin her parlak seslenişinde kanamaktayız. Kalplerimiz bu zulmün sahiplerine karşı öfkeyle dolmakta. Ve bizler tam 22 yıldır bu öfkeyi kontrol altında tutuyoruz, metanet öğütlüyoruz birbirimize yine de.

“Yaradılanı yaradandan ötürü” sözde sevenler, ağızlarından düşürmedikleri “vicdan”ın nemenem bir şey olduğunu bir kez olsun anlamaya çalıştılar mı? Geçmişte ve şimdi bir kez olsun o ağu boşaltan dillerini kontrol etmek istediler mi? (Ak-it gazetesinin 2 Temmuz 2015 manşeti şöyleydi: MÜSLÜMAN’A ZULMÜN ADI MADIMAK...)

Sanmasınlar ki korkudan sessiziz, sanmasınlar ki güçsüzlüktendir sevgimiz. Bize öğretilen sevgi öyle yücedir ki, o sevgi bir gün onlara, onların diliyle yanıt vermeye izin verirse, işte o an, o öfkenin önünde durulamaz, duramazlar. Umalım ki böyle bir gün gelmeden, bizleri bu kötülüğün içine çekmeden bu kötüler, iyilik denilen, hoşgörü denilen her neyse, tez elden ülkemize dolsun...

2 Temmuz 1993’ü unutmamız olanaklı mı, unutabilir miyiz onca güzel gözlü ceylanı? Onlara adanmış yüreklerimizde diner mi bundan sonra da bu acı? Hiç dinmedi ve dinmeyecek elbette, hep kanayan bir şiirle başbaşa kalacağız derinlerde. Geçtiğimiz yıllarda içimdeki acı, “İçten Dışa, Sivas’a Nefes” adıyla dışarı sızmış ve “Zito i Epanastasis” adlı son kitabımda yer almıştı. Bu hafta sizlere bu şiirle veda edeğim istedim...

SİVAS’A NEFES
(Döndüm baktım Behçet yok)
Yükte hafif bir yolcuyum burada
ordan gelir, burdan gider yanarım
mor karanlık dehlize düşmüş yolum
dıştan içe, içten dışa yanarım

Yanar giderim ah, gider yanarım.

Madımak'tan aşağıya can benim
tut elimden o yangına gidelim
yolcuydun san, o ateşe her zaman
dur deme hiç durmak olmaz gidelim

Yanık gidelim can, gidip yanalım.

Çevir yolu biz oraya gidelim
sabrı bilip, en diplere inelim
o yangının kapısından girince
2 Temmuz nedir deyip, soralım

Yanıp gidene vay, gidip yanana.

Durdurağı yok bu yolun, yanalım
ordan gelip, burdan gidip yanalım
ölümden bil, karanlıktan geçelim
dıştan içe, içten dışa yanalım

Yanıp gidelim hay, gidip yanalım.




Önceki ve Sonraki Yazılar