17-25 Aralık hangi hukuki gerekçeyle milat oldu?

FETÖ operasyonunun iş dünyası ayağı çok ilgi çekici hale gelmeye başladı. Bir zamanlar gazetelerde boy boy haberleri çıkan, televizyon programlarının konuğu olan çok sayıda “ünlü” işadamı göz altına alınmış durumda. Devamının da geleceği yönünde iddialar duyuyoruz. Peşinen göz altına alınan herkesin suçlu olduğu, örgütün üyesi olduğunu söylemek elbette “hukuk”la yönetilen bir ülkede doğru değil. Adil yargılamayla gerçeklerin ortaya çıkacağını ummaya devam edelim.

Ortada örgütün finansal ayağını oluşturanlar var, bir de yardım etmek zorunda kalanlar... Aslına bakarsanız “yardım etmek zorunda kaldım” demek suç değilse bile etik kurallara aykırı. Baskı ya da tehdit yapıldıysa bunu sineye çekmek yerine gidip yargıya ve hükümete şikayet etmek gerekirdi. “Yargı da onların elinde bürokrasi de kimi kime şikayet edeceksin” yanıtını duyar gibiyim.

O zaman şu gerçeği baştan kabul edelim örgüte “masumane duygular taşıyan, dinini yaşamak ya da para kazanmak” amacıyla üye olan, yardım eden herkes devletin dışında bir oluşumun olduğunu biliyor ve bunu kabul ediyor.

Şimdi herkeste bir nedamet getirme durumu var, “kandırıldım, gerçek yüzlerini şimdi gördüm” diyenlerin önemli bir kısmı önemli koltuklarda oturuyor. Herkes 17-25 Aralık’ı kendine milat olarak seçmiş ve o tarihten sonra ilişkilerini bitirdiğini söylüyor. Bu iki tarihin milat olarak kabul edilmesi durumu da çok ilginç!

Damadı da Topbaş’ı kandırmış olabilir

Bu konuyla ilgili alınmış bir hukuksal karar mı var? Yani “Bu tarihten önce FETÖ ile yan yana duranlar, yardım edenler, toplantılarına gidenler masum mu? Aklanmış mı oluyor? Eğer öyleyse buna nasıl karar veriliyor?

Örneğin dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, gözaltına alınan damadı Ömer Faruk Kavurmacı ile ilgili bir açıklama yapıp “Bana 17-25 Aralık sonrası örgütle ilişkisini kestiğini söyledi” diyor.

Kavurmacı ailesinin Gülen cemaatinin önemli isimlerinden olduğu, para yardımı yapmakla kalmayıp yardım da topladığı iş dünyasında herkes tarafından bilinen bir gerçekken “1725 Aralık’tan sonra ilişkisini kesti” demekle yasalar önünde olmasa bile toplum gözünde aklanmış mı olacaklar?

Futbolcusundan belediye başkanına, bakanından orgeneraline herkesin ağzında bu tarih var. Beyler, belki siz inanıyor olabilirsiniz bu söylediklerinize, toplumu ikna ettiğinizi düşünüyor olabilirsiniz ancak yanılıyorsunuz! Belki de cemaate üye olanların, yardım edenleri çoğu olayların 15 Temmuz’da yaşanan kanlı darbe girişimine uzanacağını tahmin etmiyordu ancak ülkenin kılcal damarlarına bile sızmış bir cemaatin sadece “dinimizi yaşatmak” için bu devasa yapıyı kurduğunu düşünüyor olamazsınız.

“Müslümanlığı” yaşatmak için orduyu, emniyeti, hükümeti, bakanlıkları, milli eğitimi, sağlığı ele geçirmek mi gerekiyor? Bu ülkede herkes dinini istediği gibi yaşayabiliyor özellikle de Müslümanlar konusunda tüm altyapı sağlanmış durumda. Kimse oruç tuttuğu, hacca gittiği, din eğitimi almak istediği için aşağılanmıyor, tüm imkanlar seferber edilmiş durumda. Bu durumda kalkıp da herhangi bir cemaatin “sadece din” adına hareket ettiğini söylemek için cahil olmak yetmez. Dini kullanıp güç ve iktidar sahibi olmak istiyor diyorsanız işte o doğru olur. Bülent Arınç’ın da dediği gibi ilk taşı masum olanınız atsın!

Önceki ve Sonraki Yazılar