65 YAŞ ÜSTÜNE TAKMAYIN

Dünya büyük bir beladan geçiyor mu, geçiyor…

Türkiye’de salgın yüzlerce can aldı mı, aldı…

Tehlike büyük mü, büyük…

Vatandaşların evde kalmaları doğru mu, doğru…

Hükümet ilk iş olarak 65 yaş üstündekiler sokağa çıkmalarını yasakladı.

Bu, onların canlarını korumak açısından önemliydi.

Ama bu doğru operasyon, yanlış algı yarattı:

Sanki Corona vürüsünün taşıyıcısı, yayıcısı sadece 65 yaş üstündeki insanlardı. Onlara sokaklarda hakaretler bile edildi.

Kimdi bunu yapanlar?

Kendilerini genç görüp tehlikesiz sınıfından sayan bazı tipler…

Televizyondaki uzman geçinenler, “Gençlere bir şey olmuyor!” dediler. Bu yanlış yorum, sanki tıbbi bir gerçeklikmiş gibi yalancı bahar havası yaratılmıştı.

Hastalığı taşıyanlar ve yayanlar, 65 yaş üstündekileri suçluyorlardı. Hacı olmak sevdasıyla Arabistan’a gidip virüsü Türkiye’ye taşıyanlar… Geziye çıkıp Avrupa’dan Coronalarak dönenler unutuldu. 65 yaş üstündekiler “tehlikenin kaynağı” gibi kabul ettirildiler.

Böylece pervasız biçimde ortalıkta dolaşan genç nüfus o virüsü şehirlerin sokaklarına yaydılar; Anadolu’ya da taşıdılar.

Bu süreç halen devam ediyor.

Dün, Sağlık Bakanlığı’ndan bir mesaj aldım. “Bulunduğunuz yeri terk ettiğiniz anlaşılmıştır!” diyordu.

Şaşırdım.

İstanbul’a bağlı bir köyde (şimdi mahalle) kalıyorum. Nüfus seyrek mi seyrek. Köy sınırları içindeki bir banka atm’sine otomobilimle gidip geldim, yakalanmışım.

Uyarı için teşekkür ediyorum.

Ama Sağlık Bakanlığı’nı da ben uyarıyorum:

Bu berbat hastalıkla mücadele işinde, kendinizi 65 yaş üstüne kilitlemeyin; asıl 65 yaş altındakileri evde tutmaya çalışın. Özellikle de ağzına bir maske takıp sabahtan akşama kadar İstanbul sokaklarında fink atanların peşine takılın.

Çünkü 65 yaş üstü artık içeridedir.

Hastalığı yayanlar o yaşın altındakilerdir. Bence asıl onların cep telefonlarını izleyerek korkutun ki salgının önü alınabilsin.

GEBER

Açız!” diyen bir anaya sosyal medyada “Geber!” diye cevap veren o herifi tanıyorsunuz.

Kendisi, Aile Bakanlığı’nın yöneticilerinden birisi.

Yani AKP tarafından özel olarak seçilmiş müdürlerden…

İşte o nefretin, şiddetin sebebi bu…

Tek parti devletinin militanı haline getirilmiş bir yönetici kadrosu var devlet dairelerinde.

Bunlar, AKP’nin imajına zarar verecek her sözü kaynağında boğmak peşindeler.

O, yoksul ve perişan kadın, Türkiye’nin çöküntü halini ortaya koydu ya… “Büyük Türkiye!” palavrasının iç yüzünü gösterdi ya…

İşte parti militanı o memur buna kızdı.

İktidar partisine dolaylı da olsa zararı dokunacağı düşünülen birisine hayat hakkı yoktur.

Onun gebermesi gerekir.

Bu olay, sadece o müdürün bakış açısı değildir. Bu, AKP kadrolarının millete bakışıdır…

Ne demiş atalarımız:

Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur!”

Tepelerdekilerin bakışı böyle değil mi?

“Kim onlardan değilse geberip gitsin”dir.

Yine ne demiş atalarımız:

Keser döner sap döner; gün gelir hesap döner.”

Hele sandık bir gelsin; bakalım kim geberecek?

TARİHTE BİR İLK AKP’YE NASİP OLDU

İlklerin partisi olmakla övünen AKP, bir ilke daha imza attı.

Bunların devr-i iktidarlarında Cuma namazı yasaklandı.

Bu yasaklama, bildiğim kadarıyla tarihimizde de bir ilk…

Cuma namazını yasaklamakla tarihe geçen AKP iktidarı yanlış mı yaptı?

Hayır, doğrusu bu idi…

Ama yüce Tanrı bu işi AKP eliyle yaptırarak onlara bir işaret de vermiş oldu.

***

Bunu yazarken de korku içindeyim.

Acaba bir savcı ortaya çıkıp, “Milleti kin ve nefret yoluyla birbirine düşürmek”, “halkın kutsal bildiği dinî değerlere hakaret!” gibi saçma sapan gerekçelerle beni hakim karşısına çıkartır mı diye?...

Osmanlı padişahlarına bile her sabah saraydaki alkış çavuşları şöyle derlerdi:

Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah vardır!”

Vallahi biz bunu, demokrasi beşiği AKP iktidarında cumhurbaşkanına söyleyemiyoruz. Benzer şeyler yazan binlerce vatandaşımız, cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılanıyor.

Allah bizi bu ileri demokrasiden kurtarsın, inşallah!

Önceki ve Sonraki Yazılar