Türkiye bundan yaklaşık 40 yıl öncesinde, bir biyolojik silahla enfekte edildi. Bu virüs, bu toprakları bin küsur yıldır hasta ediyordu, ancak Osmanlı İmparatorluğu’nda bile, birkaç ahmak padişahın yönetimi dışında, her zaman önemli ölçüde bertaraf ediliyordu. Virüsün adı, din bezirganlığıydı. Semptomları ise yolsuzluk, ahmaklık, ahlaksızlık ve ve geri kalmışlıktı. Matbaanın bu topraklara gelmesini iki yüzyıl öteleyen bu ahlaksız güruh, bugün de SARS-CoV-2 ile mücadelede aynı rezilliği sürdürüyor. Bu geni bozuklar, Osmanlı İmparatorluğu’nu nasıl yok ettilerse, bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin çanına ot tıkıyorlar.

Devlet aklı yok, para da yok!
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, salgına karşı en etkin çözüm olan sokağa çıkma yasağı uygulanamıyorsa, bunun tek bir sorumlusu var, o da iktidardaki siyasal islamcılar ve suç ortakları ırkçılar. Özellikle, son beş yıl içinde ekonomiyi rezil eden bunlar. Sokağa çıkma yasağı ilan edemiyorlar, çünkü böylesi bir durumda, zaten çökmüş ekonominin tümüyle batacağını bal gibi biliyorlar. Gerçi ekonomi böyle bir yasağı kaldıracak güçte olsaydı bile, devlet mekanizmalarına doldurdukları yolsuz, ahlaksız ve beceriksiz bürokratlar ve kadrolar ile böyle bir süreçte halka hizmet vermeleri imkansızdı. Yani bu ülkede sokağa çıkma yasağı demek, tüm ülke nüfusu için, ‘evde sürün’ anlamına gelecekti. Eğer çok mecbur kalıp da göstermelik bir sokağa çıkma yasağı ilan etseler bile bugünden sonra, bu sadece halkın salgında aç ve açıkta kalması anlamına gelecek.

Halk düşmanlığının resmidir
Hadi bununla kalsa iyi... Ama bunlar öylesine gemi azıya almış bir organize suç örgütü ki, bu felakette bile, siyasi çıkarlarının peşinde, ateşe benzin ile koşuyorlar. Ele geçirdikleri devleti, kleptokrasi ve nepotizm ile viraneye çeviren bu güruh, böylesi günlerde, belediyeleer savaş açıyor. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, muhalif partilerin yönetimindeki belediyelerin yardım kampanyalarına yasak getiriyor.
Bakmayın siz, lafı dolandırıp, devletin bekasından ve tekliğinden dem vuran şu içişleri bakanına... Bu iki belediyenin proaktif yaklaşımı karşısında, aciz kalmanın getirdiği saldırganlık ile, yoksul halka destekleri engelliyorlar. Yani üstlerine düşen hiçbir görevi layıkı ile yerine getiremedikleri gibi, bir de yardımların önünü kesiyorlar. Bu da yetmiyor, terör örgütleri kadar tehlikeli bazı tarikatlara ve dolandırıcıların yönetimindeki vakıflara, halkı dolandırma imkanı veriyorlar. Belediyelere yasak olan bağış toplama, din bezirganlarına serbest!

Salgın yOlsuzlukları

Zaten içişleri bakanının ne denli kötü bir ruha sahip olduğunu biliyoruz, aynı şekilde pek çok yalanına da onlarca kez şahit olduk. Belediyelerin yardım yapmasını engelleyen siyasal islamcı ve ırkçı organize suç örgütü, hala sağlık çalışanlarına yeterli maskeyi, bırakın onu gerekli testleri yaptırma imkanını bile sağlayamamış durumda. Bilgileri karartarak, satılmış medyanın desteği ile millete yalanlarını yutturmaya çalışıyor. Aile bakanlığının 2 milyon kişiye yapacağı yardıma gelince, o yardımın kime, nasıl, hangi şeffaflıkta yapılacağı bile meçhul. Zira bugüne kadar devlet kasasından yapılan yardımların kimlere gittiği ayan beyan ortada.

Devlet kim, bunlar kim?..

Bu ağızlarından devlet lafını düşürmeyen şer odakları, devletin ilk kez halka destek çıkması gereken bir felaket döneminde, halktan para isteyecek kadar düşük bir durumda. Millet asagari vatandaş geliri beklerken, bunlar utanmadan çıkıp ‘pamuk eller cebe’ kampanyası açıklıyor ve bunu bir de devletin önlemi olarak lanse etmeye çalışıyor.

Bu salgın ile bir kez daha görülüyor ki, bu ülkede bir devlet yoktur. Bu ülkede zenginlerin, yolsuzların, vatan hainlerinin elinde olan, akıldışı, ahlak dışı, gerici ve halk düşmanı bir iktidar vardır. Böyle bir ülkede, SARS-CoV-2 onurlu insanları, emekçileri öldürür, Fatih Terimler bol reklam ile birlikte paşa paşa tedavisini görür, Kocaeli’deki işçiler, bulaşma tespit edilmiş fabrikada silah zoru ile çalışmaya gönderilir.