AŞKA DAİR

Geçen hafta, 14 Şubat günü, "sevgililer Günü"idi. Dolayısı ile, gazeteler, radyolar, TV'ler,"aşka dair" yazı ve yorumlarla doluydu. "Ben de eksik kalmayayım" diye düşündüm.

Bilim insanı büyüklerimiz, "Bilim sınıflandırmadır" demişler. Ben de bilimsel yöntemlere az-çok aşina bir hekim olarak, söze, aşkı sınıflandırmakla başlayacağım.

Benim görüşüme göre, aşk iki bölümde incelenebilir. 1)Türklerin aşkı, 2)Dünyanın geri kalanının aşkı

Dünya halklarının aşkları, soyut, romantik duygularla, melankoli ile, acılarla, uykusuz gecelerle ve bunları anlatan, gönül titreten sanat eserleri ile bezeli; anlatılması zor bir kavramdır. Bu nedenle en önemli edebiyat ürünleri, aşkı anlamaya, anlatmaya uğraşan eserlerdir.

"Türklerin aşkı"ise, somut, tamamen cisimsel, elle tutulabilen tutkuların adıdır. Bu tanımlamanın içine giren, AKP iktidarı ve ,onun başı Tayyip Bey'in, makam, mevki, güç, saray, gösteriş, alayiş ve para, para, para aşkını bugün konu etmeyeceğim. Günün anlamına uygun olarak sadece iki insan arasındaki aşktan söz edeceğim.

Aşkın Türklere özgü en özet tanımını, büyük ozan "Aşık Veysel" yapmış. "Aşk nedir?" demişler; "Oğlan kızı sever, kavuşamaz aşk olur"demiş. Yani büyük ustaya göre, kavuştunmu aşk bitiyor.

Gazetelerin üçüncü sayfaları her gün, bir kaç kadının erkekler tarafından öldürülmesi haberleri ile dolu. Erkeklerin mazereti hep aynı: "Çok seviyordum, öldürdüm Hakim Bey". Adam haklı. Başka halkların erkekleri gibi, "kavuşamadım" diye niye acılar çeksin? Öldürüyor, sebep ortadan kalkınca" aşk acısı" olmuyor.

Dünya edebiyatının şaheserlerinden "Leyla ile Mecnun" hikayesinde, Mecnun, yıllar sonunda Leyla'yı gördüğünde tanımıyor; ilgilenmiyor da. Çünkü o soyut bir imaja aşık. Cisim olarak Leyla, düşüncelerinde yok.

Halbuki "Türk işi" cismani aşka en son ve çarpıcı örnek Gaziantep'ten geldi. Belediye Başkanı Fatma Hanım, "Gaziantep'e hizmet için dağları deldik" dedi ve devam etti. "Tıpkı Ferhat'ın Şirin'i deldiği gibi". Bundan güzel "Türk işi" aşk tanımı olur mu yahu.

Şöyle bağlayayım: 13-14 yaşlarımda iken rahmetli babama sordum:"Baba sen hiç aşık oldun mu?" Muzip muzip gülümsedi: "Sana bir fıkra anlatayım" dedi. "Nasrettin Hoca'ya, senin bana sorduğun gibi sormuşlar:"Hocam sen hiç aşık oldun mu?" Hoca biraz düşünmüş: "Yahu bir kere tam oluyordum, mahalleli baskına geldi" demiş.

Biz Türkler olmasak şu dünyanın hiç tadı olmayacak yani!

Önceki ve Sonraki Yazılar