S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Atatürk’ü anlamak ve 10 Kasım

Türkiye Cumhuriyet’inin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü her yıl olduğu gibi, ölümünden 79 yıl sonra bir kez daha minnetle, saygıyla şükranla andık.
Atatürk tüm dünyanın takdir ettiği, çağının en büyük lideriydi.
Fransız düşünür Duhumel, Atatürk’ü diğer dünya liderlerinden ayıran özelliklerini bakın ne güzel ifade etmiş: “Atatürk girişim ve umutlarının gürültüsü ile ortalığı ayağa kaldırmadan çalıştı. İnsana şaşkınlık veren eserleri İngiliz, Fransız ya da Rus devrimcilerinin eserlerine hiç bir bakımdan benzemez. Bu ülkelerden hiçbiri dile, yazıya dokunabilmeyi akıllarından bile geçirmemişlerdir. Ne Cromwell, ne Roberspiere ne de onları izleyenler liderlik ettikleri ulusu, bilim felsefesi, düşünce yöntemi kısacası alın yazısını değiştirme yoluna götürmeye kalkışabilmişlerdir. Mustafa Kemal bunu yapan ve büyük bir başarı ile sonuca vardıran eşsiz tek kişidir.”
Ne mutlu bizlere ki; ezilmiş mazlum ve mağdur bir toplumdan Tam Bağımsız Laik Demokratik Cumhuriyet’i kuran ve bizlere emanet eden böylesi büyük bir lidere sahiptik.
O çağının en büyük bir devrimcisiydi.
Cesurdu, kararlıydı, mantıklıydı, ülkesini ve ulusunu canından çok seviyordu.
Tüm dünyanın saygı duyduğu bir liderdi.
Ama o halk adamı idi, mütevazı idi, onurlu ve gururlu idi.
Milletinin istiklali, prestij ve onuru her şeyden önemli idi.
İlime ve bilime inanıyordu.
Bizlere de; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” diyerek bilimsel yöntemlere inanarak çalışmamız gerektiğini söyledi.
Kısa sürede tarım, sanayi, hayvancılık, eğitim, kültür, sanat, spor her alanda birçok atılımı gerçekleştirdi.
Amacı Türkiye’yi muasır medeniyetler içerisine sokmak idi.
Kısa sürede ülkenin kalkınmasında büyük başarılar sağlandı.
Milletin her bireyinin bağımsızlığımızın kazanılmasından, Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği atılımlara kadar pay sahibi olduğunu
Türk Öğün Çalış Güven... sözüyle ifade etmiştir.
Çok partili siyasi yaşamımızda yıllar içerisinde bizlere Atatürk’ün fikirlerinden uzaklaştırıp, şekilsel olarak dayatan siyasetçilerle, askeri darbecilerle karşılaştık.
Onlar bilerek ya da bilmeyerek Atatürk’e zarar verdiler. Bunlar, Atatürk’ü sömürerek ona ve fikirlerine zarar verdiler.
Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilk yıllarında okullarda okutulan kitaplarını kaçımız biliyoruz.
Bu konuda ve Atatürk’ün çalışmalarını belgelerle bizlere sunan az sayıda araştırmacımızı ayrı tutarsak, kapağı Atatürk yazılı, içerisinde bir kaç Atatürk fotoğrafı bulunan, fikirleri ve düşüncelerini içermeyen çok sayıda kitap piyasaya sürülüyor.
İçi boş bu kitaplar, yazarına kazanç sağlamasından öte, bizlere Atatürk’ün düşünceleri hakkında bir fikir vermiyor.
Atatürk’ü yenilikçilikten uzak, kalıpçı, şekilci gösteren bu yaklaşım da bulunanlardan uzak durmalıyız.
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir” diyen Ata’mızın fikirlerini öğrenmek ve öğretmek Ata’sını seven her Cumhuriyet çocuğunun görevi olmalıdır.
Bildiğiniz gibi; Atatürk’e, fikirlerine, Laik Demokratik Cumhuriyet’e karşı mücadele eden bir başka kesim daha var.
Bunlar mazlum ve mağdur edebiyatı yapan din bezirgânları.
Özgürlük, hak ve adaletten bahseden bu kesimler, engel olarak Atatürk’ün fikirlerini hedef gösterdiler yıllarca.
Bu hedefle örgütlendiler, çabaladılar.
Onlar ancak hak ve adaleti sağlayabilirlerdi.
Hakkın, hukukun temsilcileri onlar idi.
Cami cemaatlerine yıllarca telkinde bulundular.
Allah’a itaat eden resulüne, resulüne itaat eden de onlara itaat etmeliydi.
Siyasi parti, dernek vakıf, cemiyet olarak Allah’ın dediklerini yapıyoruz.
Bizi desteklemelisiniz ki dinen vicdanen huzurlu olmalısınız.
Bizleri desteklemeniz Allah’ın temsilcilerini desteklemektir” diyerek propaganda yaptılar.
Onlar cemaatler üzerinde böylesi bir psikolojik zincir ve mahalle baskısı oluşturmuşlardı.
Bu psikolojik zincirin etkisini ve gücünü tahmin edebiliyor musunuz?
Bu söylemlerden etkilenen saf ve temiz duygulara sahip birçok insanımız son yıllarda gerçekleri gördüler.
Bu 10 Kasım’da ki anma törenine onlar da katıldılar.
Anma törenlerine katılanlar arasında onlarla birlikte, Atatürk’ün bu milletin yüreğinde giderek artan sevgisinden korkanlar, hatta yararlanmak isteyenlerde vardı.
Atatürk’ü anmak Ona tapmak değildir.
Çok az sayıda da olsa bu konuda kafasını kuma sokmuş bazılarının anlaması için Atatürk’ün iki veciz sözünü yazmak istiyorum.
"Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur.”

Yüreğinde Atatürk sevgisi, beyninde bilimsel ve çağdaş fikirlere sahip milyonlar, bu 10 Kasım’da bir kez daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bulundukları her yerde saygı ve minnetle andı.
Senin gösterdiğin yolda ‘ İlim cehaleti yenecek, Türkiye Cumhuriyeti payidar olacak’ Atam.
Bunun için yüreklice çalışacağız... çalışacağız... çalışacağız...

Önceki ve Sonraki Yazılar