Ayakta uyuyan güzel

Bir varmış bir yokmuuşşşş.

Evvel zaman içinde, dünyanın en bereketli, en güzel topraklarında bir prenses doğmuş.
Prensesin adını Türkiye koymuşlar.
Türkiye büyüdükçe güzelleşmiş, güzelleştikçe de herkeslerin dikkatini çekmeye başlamış.
Hem kendi güzelliği hem de yaşadığı topraklar, Prensesi daha da kıymetli kılıyormuş.
Dünyadaki bütün güçlü ve aç gözlü krallar, oğullarını onunla evlendirmek üzere yarışa koyulmuşlar.
Çünkü prensese sahip olmak demek, yaşadığı topraklara da sahip olmak demekmiş.
Türkiye bütün bunlardan habersiz, kendi dünyasında yaşar gidermiş. Tüm gününü kırlarda çiçeklerin arasında ve hayvanlarla geçirirmiş.
Gerçek dünyanın farkına varamayacak kadar saf ve iyi kalpli bir kızmış.
Bir de kimselerin bilmediği bir hastalığı varmış;
Ayakta uyumak.


Bu öyle bir hastalıkmış ki; herkes gibi yiyor, içiyor, geziyor, dinliyor, konuşuyormuş ama
bunları yaparken gözü açık, içi uyuyormuş!
Sürekli içi uyuduğundan çevresinde olan biten her şeyi kaçırıyor, olayları zor anlıyormuş.
Anladığında da çok geç oluyormuş...
Babası Maviş Kral, kızının hastalığını öğrendiğinde anlaşılmaması için elinden geleni yapmış.
Yıllarca gizli gizli çareler aramış ama ömrü yetmemiş şifa bulmaya.
Son nefesinde yaverine emanet etmiş kızını ve sıkı sıkı tembihlemiş hastalığını sır olarak tutsun, onu kimselerle evlendirmesin diye.
Tek endişesi kızının kötü niyetli krallar ve oğullarından zarar görmesiymiş.
O kadar saf, güzel ve dünyadan habersizmiş ki çok üzülür, başa çıkamazmış kötülüklerle...
Oyuncak olurmuş aç gözlü prenslerin arasında!
Yaver sözünde durmuş, elinden geleni yapmış prensesi korumak için ama sadece başka krallıklarda değil sarayın içinde de tahta göz diken fırsatçılar ve iş birlikçiler varmış. Hangi biriyle başa çıkacağını şaşırmış.
Türlü türlü entrikalar, planlar, iş birlikleri...
Prensese gelince; O her geçen gün daha fazla ayakta uyur olmuş. Artık konuşulanları hiç anlamıyormuş.
Geçmiş anıları hatırlamıyor, bu güne kadar öğrendiği her şeyi bir bir unutuyormuş.
Ara sıra babasının mavi gözleri geliyormuş aklına ama geldiği hızla gidiyor, yeniden aklı karışıyormuş.
Sonra içi geçiyormuş yine gökyüzüne bakarken...

***


Bu masal nasıl biter bilemedim. Sonunu getiremedim açıkcası!
Ama gönül ister ki!
Masal bu ya!
Olan biteni yukardan izleyen Maviş Kral dayanamamış!

Atladığı gibi beyaz atına yıldırım gibi çakmış ülkesinin üstünde!
Kızına şefkatle sarılırken, öyle bir bakmış ki o mavi gözleriyle!
Her yer ve herkes buz tutmuş...

Önceki ve Sonraki Yazılar