İlhan Cem Erseven

İlhan Cem Erseven

AYDINLANMA RÖNESANSI: KÖY ENSTİTÜLERİ

Bu hafta Köy Enstitülerinin kuruluşunun 80. Yıldönümü. Kuruluş günü olan 17 Nisan 1940, geri kalmışlığı temelinden sarsan, Ortaçağın karanlıklarına ışık saçan bir uyanışın, bir kıpırdanışın, Anadolu rönesansının başladığı tarihtir.

Ülkemizde, 200 yıla yaklaşan aydınlanma ve yenileşme hareketleri, yukarıdan aşağıya doğru başladığı için büyük halk kitlelerinin yaşamında büyük köklü değişiklikler olmamıştır. Osmanlı yenilikçi değildi, halktan kopuktu; Cumhuriyet ise tarihin akışına göre yaptığı tüm reformlara karşın, ne yazık ki büyük şehirlerde emekçilerin sırtından geçinen burjuvanın, ağaların, tefecilerin, hoca, imam ve şeyh gibi din bezirganlarının dirençleriyle karşılaştı. Bunlar da Cumhuriyetin getirdiği nimetlerden yararlanıyorlardı. İşte bu manzara karşısında, köylü halkın da bilinçlenmesini, öğretime katılmasını sağlamak amacıyla yeni adımlar atmak gerekiyordu ki o da köye, köylüye yönelik okulların açılması projesidir.

Bundan 80 yıl önce, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç önderliğinde bir eğitim seferberliği başlatılır. Anadolu’nun kavruk yüzlü başı kasketli Ahmetleri, Alileri, albasma fistanlı Fatmaları, Emineleri çağrılıyordu bu çağrıyla. Onlara, “Geliniz, okuyunuz, yazınız, üretiniz” diyorlardı. O toprak kokan elleriniz, kalem tutsun, o türkü söyleyen, kaval üfleyen dilleriniz alfabe okusun, hesap yapsın deniliyordu. Bu çağrı, Anadolu’nun dört köşesine yayıldı ve y6ankı yaptı. Pamuk toplayan, tütün kıran Ayşeler, davar güden Memetler çifti çubuğu, pamuğu tütünü bırakıp koştular, okumaya olan tüm susamışlıklarıyla.

Bu seferberliği, bozkırlara çiğdem dikme seferberliğini Milli Eğitim Bakanı H. Ali Yücel, şöyle duyuruyordu:

“Arkadaşlarım, artık hep beraber emniyet edebiliriz ki l koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirecek, Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında, hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız.”

Ve bu çiçeklerin açması için 1937’de Eskişehir-Mahmudiye’de Eğitmen Kursu açılarak köy enstitülerinin temeli atılır. Daha sonra 21 tane köy enstitüsü açılır.1

Bu enstitülerden nice yazarlar, aydınlar, bilim adamları çıkar. Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Ali Yüce, Mehmet Başaran, Nebi Dadaloğlu, Ali Dündar ve niceleri, bu köy enstitülerinde yetiştiler, kitaplarıyla karanlığa ışık saçtılar. Bugün hâlâ kitapevlerinde raflarda bu köy enstitülü yazarların, şairlerin kitapları yer almakta, okurlarına buram buram Anadolu kokusu yaymaktadırlar.

Fakat gerici, komprador, toprak ağası, kasaba siyasetçisi, eşraf takımı, sağcı kafa, yarasının gözüne fener tutulmuş gibi bu ışıktan korktular, Anadolu rönesansından rahatsız oldular. Öyle ya piramidin tabanı kıpırdamış, piramidi sallar olmuşlardı. Piramidin tepesine kümelenmiş mutlu, zengin köy ve şehir ağaları, patronları, köylünün, yoksul halk çocuklarının okumasından, onların da gelecekte ülke yönetiminde söz sahibi olmalarından rahatsızlardı. Bir şey yapmalıydılar ve ellerini kıpırdattılar. Hiç gecikmeden, DP ileri gelenlerin de desteğiyle köy enstitülerinin kapanması için harekete geçtiler. İşe önce köy enstitülerine çamur atmakla başladılar basınıyla, yayınlarıyla, dedikodularıyla. Yok köy enstitülerinde Türk bayrağını yırtmışlar.. yok helalara orak-çekiç çizmişler, yok öğrencilere silah dağıtılıyormuş.. kız erkek evlenmeden birbirleriyle ilişkiye girip zina yapıyorlarmış.. buradan komünist öğretmenler yetişiyormuş da.. vs..vs… Çok partili yaşama geçilir geçilmez, henüz CHP iktidardayken çıkar çevreleri harekete geçtiler. Onlar için köy enstitüleri mevcut düzenle egemen sınıfın çıkarlarıyla çelişen kurumlardı. Bu yüzdendir ki köy enstitülerini kuran politikacılar, aynı işin yıkıcısı oldular. İlkin Reşat Şemsettin Sirer, daha sonra Tahsin Banguoğlu eliyle köy enstitülerine tırpan atıldı. Hasan Ali Yücel’i Milli Eğitim Bakanlığından aldıktan sonra sıra İ. Hakkı Tonguç’a geldi ve O’nu da İlköğretim Genel Müdürlüğünden aldılar ya da ayrılmak zorunda bıraktılar. İki rönesansçının alınmasından sonra sıra Köy Enstitüsü müdürlerine geldi. Öyle ki bir emirle Hasanoğlan Köy Enstitüsü, bir iki saat içinde darmadağın edildi.

Hasan Ali Yücel, adeta hedef tahtası olur, hışma uğrar. Vuran vurana, söven sövene… Bakanlıkta, okulda, sokakta, mahkemede ve her yerde… Fakat O, yine de 1940’ların verdiği duygu ve inanmışlığı içinde yerinden fırlar ve mahkeme salonunu çınlatan gür sesiyle şöyle haykırır: “Dün bu halde Enstitüye gelmiş köy çocukları, bugün kız erkek aslan gibi büyümüş, işlerinin başında çalışıyorlar. Benim onları himaye etmek haddime mi? Ben bu memleket evlatlarına sadece hizmet ettim. Benim anladığım milliyetçilik budur. Başka türlüsünü ne anlıyorum ne de kabul ediyorum.”

Köy Enstitüleri, gerici sağ aydın kesimi için halen günümüzde bile büyük bir küfür konusudur. Ne zaman bu konu açılsa, hemen uydurma iddialarla saldırırlar, çeşitli iftiralarda bulunurlar, karalama politikalarını devam ettirirler. Oysa, Köy Enstitüleri bir gereksinimden doğmuştur.

Köy Enstitülerini kapatmaya götüren nedenler çoktur. Köy Enstitüleri olayını, içinden çıktıkları dönemin sosyo-ekonomik ve sınıfsal yapısı ve çelişkileri içinde ele alıp değerlendirmek gerekir. Yoksa onların kuruluşları kadar kapatılışlarını da anlamak güçleşir, hatta gittikçe olanaksızlaşır. Köy Enstitüleri, belli bir toplumsal-sınıfsal ortamın ürünüydüler ve belli bir sınıfsal çatışmanın (Cumhuriyetçilerle DP zihniyetini savunanlar) kurbanı oldular.2 Çünkü Cumhuriyeti kuran kadro, özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra, bu konuda tam kararlılık gösteremedi, gerekli yasaları zamanında çıkaramadı ve ayrıca halkın desteğini de tam olarak arkasına alamadı.

Bugün ise eğitim sistemi, 4+4+4 sistemiyle tümüyle laik demokratik çağdaş yörüngesinden tümüyle uzaklaşmış, Osmanlı döneminin medrese eğitimine doğru bir yol alınmıştır. Böylece bilimsel sorgulayıcı, çağdaş, özgür bireyler yerine ümmetçi dindar bireylerin yetişmesi büyük proje olmuştur. Geçmişte nasıl ki Köy enstitülerini kendi zihniyetlerine ters bir eğitim kurumu olarak gördüler ve kapattılar, bugün de aynı biçimde normal Anadolu ve meslek liselerini açmayıp imam-hatip okullarına ağırlık verdiler, milli eğitimi de cemaatlere ve dinci vakıflara teslim ettiler. Bugün özlemle ve kıskançlıkla anılan köy enstitülerinin bir daha açılma şansı yok ama laik çağdaş bilimsel eğitim veren okulların açılma şansı vardır ve olacaktır da. Dileğimiz bu.

Karanlığa ışık olan Köy Enstitülü nice yazar, şair ve öğretmenlere selam olsun, saygıyla…

1 Bunlar, Kızılçullu (İzmir), Çifteler (Eskişehir), Kepirtepe (Lüleburgaz), Gölköy (Kastamonu), Akçadağ (Malatya), Aksu (Antalya), Akpınar (Ladik), Arifiye (Adapazarı), Beşikdüzü (Vakfıkebir), Cilavuz (Kars), Düziçi (Bahçe), Savaştepe (Balıkesir), Pazarören (Kayseri), Gönen (Isparta), İvriz (Konya), Pamukpınar (Yıldızeli), Pulur (Erzurum), Dicle (Ergani), Ortaklar (Aydın), Erciş (Van), Hasanoğlan (Ankara)

2 Daha ayrıntılı bilgi için bkz: Oya Baydar, Kuruluş Yıllarında Türkiye’nin Sosyal-Ekonomik Yapısı ve Sınıfsal Açıdan Köy Enstitüleri, sayı: 5, sf: 15-32,Yeni Toplum, 1976.

-Ayrıca bkz: İlhan Erseven, 36 Yıl Sonra Köy Enstitüleri ve Bir Köy, dizi yazı, Yeni Halkçı Gazetesi, 1977, Ankara

Önceki ve Sonraki Yazılar