BEN DE YAZDIM...

Bu günlerde bütün köşe yazarları, Amerika'nın "terbiyesiz" Başkanının, Türkiye'nin"terbiyeli" Reis'ine gönderdiği "mektup" üzerine bir şeyler yazıyor. Benim neyim eksik? İşte ben de yazdım.

Efendim, eskiden, benim gençlik yıllarımda (yani 40-50 yıl önce) "mektup", evrensel olarak çok önemli bir iletişim aracı idi.  öyle şimdiki gibi, herkesin elinde bir telefon ne arasın? Telefon, zengin evlerine mahsus bir lüks araç idi. Telgraf, kelime başına para alındığı için pahalıydı. Her dem kullanılamazdı. Geriye bir tek gariban "mektup" kalıyordu. İlkokulda, "mektup yazma" konulu bir ders gördüğümüzü anımsıyorum. Mektuba tarih nasıl atılır; başlık nasıl olur; hal-hatır nasıl sorulur; zarf ve adres nasıl düzenlenir, ayrıntılı olarak işlenmişti sınıfta.

Müzik dersinde de en sevdiğimiz şarkılardan biri:

                   "Bak postacı geliyor, selam veriyor,

                     Herkes ona bakıyor, merak ediyor"

şarkısı idi.

Yıllarımız ailemizden, arkadaşlarımızdan, sevgilimizden mektup beklemekle geçti.

Mektubun ve onu bize ulaştıran postacının hayatımızdaki yeri, insan olarak bütün dünyada çok önemliydi. Öyle ki, baş rollerini Jack Nicholson ve Jessica Kange'in oynadığı, "Postacı Kapıyı İki Defa Çalar" filmi, dünyanın en çok bilinen filmlerinden biri olmuştu.

Gerçi o filmin bu kadar tutulmasının gerçek nedeni olarak adı değil, Jack'in Jessica'yı mutfak masasının üzerinde "hallettiği' sahnenin, sinema tarihinin en erotik  sahnelerinden birisi oluşu kabul edilmektedir.

Yıllar sonra Jessica Ablamız, yönetmen "stop" demeyi unuttuğu için, Jack abimizin olayı sonuna kadar götürdüğünü de açıklamıştı. Böylece sahnenin sırrı da çözüldü.

Şu zihnin "çağrışım" yeteneği de ne garip! "Terbiyesiz" Trump'ın mektubu, sanki muhatabını hemen yemek masasının üstüne yatıracakmış gibi bir üslupla yazıldığı için, bakın aklım nerelere gitti.

Reis'in mektuptan hiç söz etmemesi, diğer yöneticilerimizin de "çöpe attık"tan başka bir açıklama yapmamaları, "masaya yatırılmak korkusundan mı" bilmiyorum ama hemen ertesinde bir "masaya oturma" eylemi gerçekleşti ve "ateş kesildi".

Tabii ki iyi oldu.

60'lı, 70'li yılların Amerikan gençliği ne diyordu: "Savaşma,seviş".

Ne slogan ama!

Önceki ve Sonraki Yazılar