S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Dış politika kavşağı

Türkiye güneydeki komşularımız Suriye ve Irak’ta ki gelişmeleri yakından izlemekte.
Güney sınırlarımıza yönelik tehditleri bertaraf edebilmek için bir dizi önlemler alınmakta.
Sınır boyunca duvar örülmesi, Suriye ve Irak’ta savaştan harabeye dönen şehirlerin oturulabilir hale getirilmesi, askeri operasyonlarla güvenlik koridoru oluşturulmaya çalışılması bunlardan birkaçı.
Komşu iki ülkemizde yaşanan çatışmalardan, dış müdahalelerden en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye…
Savaştan kaçarak ülkemize sığınan Iraklı ve Suriyelilerin oranı nüfusumuzun yüzde 10’una yaklaştı.
Bu göç ekonomiden eğitime, sağlıktan istihdama, her alanda ek külfetler yüklemekte.
Hükümet bu külfeti karşılayabilmek için vatandaşın sırtına ek vergiler koymakta.
Bugün yaşadıklarımız dış politikamızda yakın tarihe kadar yapılan hataların ceremesinin sonucu.
Şah Süleyman Türbesi’ni koruyamayıp taşımak zorunda kalışımız, Rus uçağının düşürülmesi, Irak’ta ki Türkmenlere zamanında yeterli yardımın yapılamaması ilk hatırladıklarımız.
Son dönemde altmış yıldır müttefik olduğumuz ABD’nin kendi çıkarları için sürdürdüğü Ortadoğu politikası ile ülkemiz çıkarları arasında ne denli derin farklılıklar içerdiğini de yaşıyor ve görüyoruz
ABD gerçekten Türkiye’nin müttefiki mi?
Yoksa Ortadoğu’da ki jandarması mı?
Türkiye’de bu ayrıma son elli yıldır dikkat çeken, ulusal çıkarlarımızın önde tutulmasını isteyen birçok devrimci, aydın işkenceler gördü, hapishanelere atıldı, öldürüldü.
Gelinen noktada onların haklılığı ortaya çıktı.
Türkiye’de yönetime gelen sağ hükümetler, kendi iktidarlarını sürdürebilmek için bu çizgide politikalar sürdürdüler.
Onlarda ülke menfaatleri doğrultusunda adım atmaya kalktıklarında adına muhtıra ya da darbe deyin farklı yöntemlerle iktidardan uzaklaştırıldılar.
Teknolojik yatırım yapmayan batı ülkelerinin engellemelerini aşabilmek için, Rusya ile ağır sanayi yatırımları yapmaya kalkan iktidarların nasıl düşürüldüklerini yakın tarihimizde gördük yaşadık.
Türkiye şimdi yeni bir kavşağın eşiğinde…
Zorunluluklar ve Batı Avrupa’da yaşanan geliş-meler ülkemizi etkilemekte.
Rusya ile uçak krizi nedenlerini birlikte araştırılıp sonuçlandırılması ile başlayan yakınlaşma devam ediyor.
Müttefikimiz ABD ve diğer NATO ülkeleri savunmak için füze ve diğer silahları vermeyince Rusya ile yaptığımız S400 füze antlaşması bunlardan biri.
ABD ile ilişkilerimizdeki gerginlik üst düzeyde devam ediyor.
Avrupa Birliği’ ile olan ilişkilerimizde gerginlik.
Onlardan ve bizden kaynaklanan etkenlerin neden olduğu bu durum her iki tarafında menfaatlerine aykırı…
Almanya ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlayan gerginlik, diğer Avrupa ülkeleri ile referandum sürecinde yaşanan kriz sonrası ilişkiler yeniden yumuşamaya başladı.
Bunun temel nedenlerinden birisi; ABD Trump’ın başkanlığı sonrası, bir yandan Avrupa Birliği ülkelerine karşı ekonomik yaptırımlar uygularken diğer yandan Türkiye’nin de AB’ye yaklaşmasının önünü kesmeye çalıştı.
AB Türkiye ile yaşanan gerginliği göçmen politikası için çıkarlarına uygun gördü.
Bazı Avrupa ülkelerinin liderleri, Suriyeli göçmenlerin sınırları aşmaması ve Türkiye ile bu konuda yaşanan gerginliği iç politika malzemesi olarak değerlendirdiler.
Almanya Başbakanı Merkel bir adım daha öteye götürerek, Suriyeli göçmenler konusunu Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için atlama eşiği olarak değerlendirecek boyuta taşıdı.
Türkiye’de de iktidar, AB ile olan ilişkilerini Avrupa’da çifte vatandaşlık hakkına sahip Türklerin geleceğini riske etme pahasına gererek iç politikada kullanmayı yararına gördü.
Bu gerginliğin aşılması yönünde Kasım ayından bu yana adımlar atılmakta.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ile Mevlüt Çavuşoğlu’nun Antalya’da 5 Kasım’da iç-eriği basına açıklanmayan görüşmesi, ardından bu sene 6 Ocak’ta Gabriel’in evinde Çavuşoğlu’na çay ikram ettiğini gösteren fotoğrafların servis edilmesi Almanya ile daha yumuşak politikalar izlenmeye başladığını göstermekte.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’la Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yapılan görüşmelerde bu yumuşamanın AB boyutuna taşındığını göstermekte.
Bunlar Avrupa’daki ve Türkiye’de ki iş çevrelerinin istediği olumlu gelişmeler.
Macron’un AİHM’de yaptığı konuşmada; Türkiye İle Rusya’yı daha otoriterleşen ülkeler diyerek aynı kefeye koyması AB’nin Türkiye’den beklentilerinin diğer ayağını oluşturmakta.
Bu konuda hükümetin başka konularda olduğu kadar sert tepki vermemesi önümüzdeki günlerde yeni demokratik adımların atılacağının, belki
OHAL’in de kaldırılacağının habercisi olabilir.
Amerika bu süreçte Türkiye’nin AB’ye yakınlaşmasını istememekte…
Avrupa ile bütünleşen bir Türkiye’nin Ortadoğu’da daha güçlü lider ülke konumuna geleceğini bilen Amerika bu süreçte Avrupa Birliğine yakınlaşmamızı istememekte.
ABD; Avrupa Birliği ve Türkiye’yi zora sokacak politikaları izlemeye devam ettikçe, ya bu yakınlaşma daha da hızlanacak, ya da Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırmak için farklı yaklaşımlarda bulunacaktır.
Bu yol ayrımında; hiç kimsenin pardon deme ve dış politikayı iç politika malzemesi olarak kullanma lüksü bulunmamaktadır.
Dışişlerimizin deneyimli kadrolarıyla, ülkemiz yararına uzun vadeli, doğru politikalar üretmesi dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar