ABD: Çin ile savaşı kaybederiz!

ABD: Çin ile savaşı kaybederiz!

Amerika Birleşik Devletleri dış siyasetine yön veren Dış İlişkiler Konseyi’nin yayın organı Foreign Affairs dergisinde 6 Aralık’ta Fareed Zakaria imzasıyla Yeni Çin korkusu’ (The New China Scare) adlı bir yazı yayımlandı.

Makalede ‘dünyanın en büyük ekonomisi’ olan Çin’in Amerika Birleşik Devletleri hegemonyasına alan okuduğu, Amerika Birleşik Devletleri’nin ise bu meydan okuma karşısında doğru, kuvvetli ve uzun vadeli bir taktik geliştiremediği vurgulanıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin saldırgan ve hedef gösteren dış siyasetinin tenkit edildiği yazıda, Çin-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinin Amerika Birleşik Devletleri için bir imtihan olduğu, böyle giderse Amerika Birleşik Devletleri dış siyasetinin on senelerin başarısızlığını yaşayacağı belirtiliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin geçmiş dönem başarısızlıklarına da vurgu yapılarak ‘sakin, kapsayıcı ve uzun erimli’ bir strateji teklifliyor.

20 Kasım’da NATO Dışişleri Bakanları Doruğu için Brüksel’de bulunan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, İttifak azalarının Çin’i tartışacağını çünkü Çin idaresinin hiç de kendilerine benzemediğini izah etmişti. Aynı toplantıda Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da gazetecilere yaptığı izahta Çin’in “NATO’nun asal düşmanı” olduğunu vurgulamıştı. 70. kuruluş yıldönümünde Londra’da toplanan son NATO doruğunun netice bildirgesinde ise Çin’in gelişen 5G teknolojisine konusunda şerh düşülmüştü.

Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyadaki hegemonyasını yıllardır dolar ve teknoloji üzerinden sürdürdüğü bilinen bir gerçek. Hem teknoloji hem de ekonomi alanında Amerika Birleşik Devletleri’yi yakalayan ve hem de pek çok alanda geride bırakan Çin’in, dünyada tek egemen olma iddiasını kaybeden Amerika için korkulu düş haline geldiği görülüyor.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’nin Çin siyasetini tenkit eden ve yeni bir strateji öneren makaleden öne çıkan başlıklar şöyle:

BİR GÜN EVVEL SOVYETLER, BUGÜN ÇİN

Yazı, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry Truman’ın dış siyaset danışmanları George Marshall ve Dean Acheson ile 1947 seneninde yaptığı toplantının özeti ile başlıyor. Toplantının gündemi, Yunanistan hükümetinin komünizme karşı mücadelesi için yardım tasarısı hazırlamak. Marshall ve Acheson sundukları tasarıdan sonra Başkan Truman’a şunu söylüyorlar “İstediğini almanın tek yolu bir konuşma yapıp, tüm ülkenin ödünü koparmak.” Amerika Birleşik Devletleri’nin komünizmi kendi halkına ve tüm dünyaya karşı bir ‘öcü’ olarak göstererek, yaptığı işgalleri nasıl yasallaştırdığının bir özeti bu hikaye.

Yazı Truman’ın tam da kendine söylenileni yaptığını belirtiyor. Truman’ın Yunanistan’daki iç savaşı Amerika Birleşik Devletleri’nin beynelmilel komünizmle yüzleşme yeteneğinin testine dönüştürdüğü söyleniyor. Hem de Acheson daha sonra hatıralarında, Truman’ın kullandığı ‘demokrasilere yardım’ söyleminin gerçeklerin dahi önüne geçerek, o dönemin gerçekliği haline geldiğini kaydediyor.

İşte yazıda bugün benzer bir Amerikan tartışmasının Çin ile ilgili yürütüldüğü anlatılıyor.

ÇİN’İ DÜŞMANLAŞTIRMA STRATEJİSİ HATALI

Yazıda Amerika Birleşik Devletleri’deki politik partileri, askeri kuruluşları ve medyanın temel unsurlarını kapsayan yeni bir konsensüsten söz ediliyor. Buna göre, Çin artık hem ekonomik hem de stratejik olarak AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ İçin hayati bir tehdit oluşturuyor. Bu konsensüs bu arada, Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin’e yönelik siyasetinin başarısız olduğunu ve Washington’un daha kuvvetli bir taktik izlemesi gerektiğini söylüyor.

Bu fikir birliğinin, Amerikan halkının tutumunu da hemen hemen içgüdüsel bir düşmanlığa doğru kaydırdığını söyleyen yazı, Amerika Birleşik Devletleri’de yapılan anketlere göre Amerikalıların yüzde 60’ının rekor bir şekilde Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı negatif bir görüşe sahip olduğunu kaydediyor. Pew Araştırma Merkezi’nin 2005’te suali sormaya başladığından bu yana ise bu oranın rekor bir şekilde arttığı belirtiliyor. Amerikan halkında ‘Çin’in tüm dünyaya hakim olacağı’ algısı yaratıldığı dile getiriliyor.

Yazar Amerika Birleşik Devletleri dış politikasının Çin’i düşmanlaştıran saldırgan söylemlerine atıf yaparak, bu meselesi çözemezse on senelerin en büyük dış politika başarısızlığı ile karşı karşıya kalacağını söylüyor. Şayet Amerika Birleşik Devletleri, Çin ile yeni bir Soğuk Savaş’a girerse bu savaşın Sovyetlerle olandan çok daha uzun süreceği ve çok daha pahalıya patlayacağı vurgulanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin geçmiş dönem başarısızlıkları Henry Kissinger’ın ifadelerine atıf yapılarak ortaya konuyor. Kissinger, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1945’ten beri tüm büyük askeri müdahalelerini (Kore, Vietnam, Afganistan, Irak) kamuoyundan destek bularak başlattığını ancak sonra savaş geliştikçe iç desteğin dağılmaya başladığını ve herkesin bir çıkış taktiği aramaya başladığını anlatıyor.

Yazıda, bu başarısızlığın tekrar etmesini önlemek için Çin ile ilgili Amerika Birleşik Devletleri kamuoyunda oluşan bu fikir birliğinin irdelenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Çin’in askeri gücünün, uzun müddetli ve sistematik bir tasarı yapıldığını gösterdiği kaydediliyor. Şayet Washington, Çin’in kaydettiği her gelişmeyi ve gayreti tehdit olarak tanımlarsa, bunun Amerika Birleşik Devletleri’yi beynelmilel hayatın natürel dinamiklerine karşı konumlandırmış olacağı belirtiliyor. Ve bu vaziyetin yükselen bir güçle (Çin), kaygılı bir hegemon (Amerika Birleşik Devletleri) arasındaki savaş tehlikesi yaratabileceği vurgulanıyor.

ÇEVRELEME SİYASETİ GERÇEKÇİ DEĞİL

Metinde AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ içindeki tartışmalara da yer veriliyor. Amerika Birleşik Devletleri’de daha saldırgan olan sertlik yanlısı Şahinler’in Çin ile yeni bir Soğuk Savaş’ı müdafaa ettiğini ve ancak ‘çevreleme siyaseti’ ile Çin’in yenilebileceğini düşündükleri belirtiliyor. Ancak yazar Çin’in Sovyetler olmadığını vurgulayarak, Çin’in Amerika Birleşik Devletleri’nin eşiti olduğunu, hem de bir takım konularda öncü olduğunu, Amerika Birleşik Devletleri’yi gölgede bırakacak bir nüfusa, pazara ve döviz rezervine sahip olduğunu söylüyor. “Amerika Birleşik Devletleri, ulusal birliğini sağlamış ve dünyanın öncü güçlerinden biri olmanın verdiği gururlu bir millete sahip bir muasırlıkla karşı karşıya” ifadelerini kullanıyor.

Pentagon’un Çin’i ‘stratejik baş rakip’ olarak tanımladığını söyleyen yazar, bunun mantıklı olduğunu zira Amerika Birleşik Devletleri’nin gelişmiş bir askeri güce karşın, donatımı zayıf ve mali zorluklarla boğuşan düşmanlarına karşı başarılı olamadığını belirtiyor. Bu yüzden Çin’den bir düşman yaratılmasına itiraz eden yazar, “Çin’den bir düşman yaratmak, askeri manada bir süper güce ve en ileri teknolojiyi kullanan bir devlete karşı savaş tamtamları çalmak, Soğuk Savaş dönemindeki “altın çağ”a dönmek mananına geliyor Pentagon için. Ama Çin’le böyle bir “Soğuk Savaş”ın Amerika Birleşik Devletleri’ye fiyatı çok fazla olur, Amerika Birleşik Devletleri ekonomisini bozar, savunma endüstrini gereğinden fazla şişirir” ifadelerini kullanıyor.

Çin ile ilişkileri kesmenin Amerika Birleşik Devletleri’yi başarısızlığa sürükleyeceğini müdafaa eden yazar, Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında ekonomik işbirliğinin-aitin ve iç içe geçmişliğin çok fazla olduğunu söylüyor. “Amerika Birleşik Devletleri’de yaşayan binlerce Çinli var; en becerili genç dimağlar Çin’den Amerika Birleşik Devletleri’ye geliyor, onlara kapımızı mı kapatacağız” suali sualliyor makalede. Trump idaresinin 61 ülkeden Huawei’ye yaptırım uygulamasını istediğini ancak yalnızca en yakın 3 bağlaşığının bunu kabul ettiğini belirten yazar, Soğuk Savaş stratejisini gerçekçi bulmuyor.

BASKILAR ÇİN’İ DAHA DAYANIKLI YAPAR

Çin’in pek çok ülkenin ticaret ortağı olduğunu belirten yazar, dünya çapındaki liderlerin de Çin ile ilişkileri kesmeyi hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini söylüyor. Önceden kendisinin bir ülkenin hükümet başkanına bu suali sorduğunda aldığı cevabı şöyle dile getiriyor: “Lütfen Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasında bir seçimde bulunmamızı bizden istemeyin. Sonuçtan memnun olmayacaksınız çünkü!”

İzole edilmiş bir Çin’in, kendi tedarik zincirini ve teknolojisini yapacağını belirten yazar böyle bir Çin’in Amerika Birleşik Devletleri’nin baskılarına karşı çok daha dayanıklı olacağını vurguluyor.

Yazı Amerika Birleşik Devletleri dış siyaseti için, Çin’in tecrit edilmeye çalışılması yerine, beynelmilel sisteme entegre edilmesi teklifinde bulunarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin ile ancak istikrarlı bir beynelmilel çerçevede rekabet edebileceğini söylüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ticaret, teknoloji ve yolcu üzerindeki kısıtlamalarının da tenkit edildiği yazıda, vergileriyle damgalanan kırılmış, çatallaşmış bir beynelmilel düzenin; refahın azalmasına, kalıcı istikrarsızlığa ve alakalı herkes için gerçek askeri çatışma beklentisine yol açacağı belirtiliyor.

İTİRAF NİTELİĞİNDE

Bu ehemmiyetli makale, Amerika Birleşik Devletleri’li bir kesim stratejistin ve kanı önderinin itirafı niteliğinde. Yazar, Fareed Zakaria özünde çok kutuplu dünyayı kabul ediyor ve Amerika Birleşik Devletleri’ye dünyanın tek efendisi olma iddiasından vazgeçmeyi öneriyor.

“Sertleşirsek biz zarar veren çıkarız” diyen Zakaria, sonuç bölümünde ise tekliflerini toparlıyor.

Çin’i lider güç olarak görmek gerektiğini ifade eden yazar, ancak uluslararası sisteme Çin’i entegre ederek Amerika Birleşik Devletleri’nin onu sınırlayabileceğini ve gücünü engelleyebileceğini müdafaa ediyor.

Hem de, öyle ki Kuşak Yol İnisiyatifi’nde Batılı devletlerin de bulunabileceğini böylelikle Çin’in hakimiyet alanlarına Batı’nın da girebileceğini dile getiriyor.

'GÜCÜNÜ GİZLE, SIRANI BEKLE'

Xi Başkanlığında, Çin dış siyasetinin daha hırslı ve iddialı bir hal aldığını belirten yazar Çin’in başarılarına örnek veriyor: Birleşmiş Milletler’de öncülük rolü, Kuşak Yol İnisiyatifi, Güney Çin Denizi’nde adalar oluşturma siyaseti. Çin’in global oyuncu olma ile ilgili geçmişte izlediği pasif tutumu bir kenara koyduğu belirtilerek, Deng Xiaoping’in sözüne atıf yapılıyor: “Gücünü gizle, sıranı bekle!” Yazar “Çin harbiden sırasını bekledi ve şimdi yerel ve küresel bir güç oldu” ifadesini kullanılıyor.

ESKİ DÜNYA DÜZENİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL

Makalede ‘küçük Avrupa ülkelerinin ehemmiyetli küresel aktör olarak hareket ettiği, Çin ve Hindistan gibi devlerin ise uluslararası kuruluşların idare kademelerinden dışlandıkları’ eski dünya düzeninin artık sürdürülebilir olmadığı net bir şekilde vurgulanıyor.

Çin’in yükselişi ve küresel bir güç olması, ‘asırlara dayanan uluslararası sistemi etkileyecek en belirleyici gelişme’ olarak dile getiriliyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin’i hedef gösteren, düşmanlaştıran bir dış politika yerine ancak Çin’e ‘masada yer açan’ ve onu uluslararası mekanizmaya dahil eden bir strateji ile başarılı olabileceği müdafaa ediliyor.

Çin’in kendi düzenini kurması ise şu sözlerle anlatıyor: “Çin yıllarca Asya Kalkınma Bankası’nda daha geniş bir rol oynayabilmek için uğraştı, fakat Amerika Birleşik Devletleri bunu engelledi. Bunun sonucu olarak Çin, kendi çok uluslu finans kuruluşu olan, Asya Altyapı Yatırım Bankası’nı (Asian Infrastructure Investment Bank) kurdu.”

Washington’un tevekkeli bir biçimde buna da muhalefet ettiği belirtilirken, Dışişleri Bakanı Pompeo’nun patron edasındaki izah ve tavırlarının da Çin’i ve Çin yurttaşlarını kızdıracak bir tarz olduğu dile getirilip, eleştiriyor.

Pekin’in hareketlerine belli ölçülerde tahammül göstermenin Amerika Birleşik Devletleri ve Batı için en büyük imtihan olduğu vurgulanırken, Çin’i global sisteme uyumlu hale getirme konusu da bir görev olarak dile getiriliyor

Tercüme: Aydınlık