Tevfik Dalgıç

Tevfik Dalgıç

ERDOĞANIN İKİLEMİ

Geçtiğimiz Ekim ayında yayımlanan ABD nin ünlü dış politika dergisi Foreign Affairs’de John Hopkins Üniversitesinden Alman kökenli siyaset bilimci Yascha Mounk “Diktatörlerin Son Durağı” başlıklı bir inceleme yazısı yayımladı. Yazıda son 10 küsur yılın avamcı(popülist) siyasetçilerin seçimle işbaşına gelip iktidar gücünü ve parlamenter çoğunluklarını kullanarak demokratik kurum ve kuruluşları nasıl yokederek güç kazandıklarını hatırlattı. Yazar Türkiyede Erdoğan Rusyada Putin, Macaristanda Orban ve İtalyada  Matteo Salvini, Brezilyada Jair Bolsonaro ile Venezuella’da Maduro örneklerini verip son olarak da ABD de Trump’ın tutumunu ele aldı. Profesör Mounk 19uncu asırdan bu yana ilk defa otokratik ülkelerin toplam Gayri Safi Milli Hasılasının Batılı Liberal Ekonomilerini aştığına dikkati çekti ve gelinen noktada artık diktacı liderlerin ilk defa özgürlukçü demokrasilere cephe aldığını örneğin Rus lideri Putin’in G-20 toplantısında liberal demokrasilerin eskidiğini iddia ettiğini hatırlattı. 

Yazar geçmiş son 10 kusur yıllık başarılara karşın gelecekte durumların eskisi gibi onların lehine çalışmayacağını ve kendi yarattıkları sorunların altnda kalacaklarını öngördüğü yazısında Türkiyeye ayrı bir yer ayırdı. Profesör “Erdoğanın İkilemi” başlıklı yazısında şunları belirtti:  

Kuzey Amerika ve Batı Avrupadaki popülist liderlerin kısa sürede tüm gücü ellerine toplamalarının tam aksine, Türkiyede Recep Tayyip Erdoğan nerede ise 20 yıldır iktidarda. Bu ülke hem popülist diktatörlerin nasıl güç kazandıkları hem de uyguladıkları  baskı ile nasıl  durumlarının eridiğini göstermesi bakımından ilginç bir örnek sunar.    

Erdoğan 2003 yılında sanki ders kitabındaki gibi popülist bir ortamda başbakan oldu. Türk siyaset sisteminin gerçek anlamda demokratik olmadığını iddia ederek seçimi kazandı,.Küçük bir seçkin grubun ülkeyi kontrol ettiğini halkın gerçek isteklerini dikkate almadıklarını iddia etti. Sadece cesur bir liderin sıradan Türkleri temsil ederek bu küçük seçkin azınlığa karşı çıkacağını ve halkın iktidara gelmesini sağlayabileceğini söyledi. 

Erdoğanın bir anlamda haklıydı. Türkiyenin laik seçkinleri geçen asrin önemli bir kısmında ülkeyi kontrol etmişlerdi; ne zaman başları dara gelse istedikleri gibi işler yürümese demokrasiyi bıraktılar 1960-1997 döneminde 4 defa ihtilal oldu. Erdoğanın teşhisi genelde doğru idi ama önerdiği tedavi yolu sonuçta hastalığın kendinden daha kötü oldu. Gücü  halka vereceğine kendi yarattığı yeni seçkinler grubuna verdi.Önce 16 yıl başbakan olarak 2014 ten sonra da cumhurbaşkanı olarak muhaliflerini ordudan attı, adalet sistemini ve seçim kurallarını kendi partizan kuklalarıyla doldurdu onbinlerce öğretmen, akademisyen ve devlet memurunu işten attı, hapishaneleri aklı almayacağı sayıda gazeteci ve yazarlarla doldurdu. Erdoğan daha önce seçimlerde  kullandığı söylemlerle gücünü artırdı.Kendisi Türkiye Cumhuriyetinin seçilmiş cumhurbaşkanı onu eleştirenler ise halkın iradesine karşı çıkan hain veya terörisitlerdi. Gerçi uluslararası gözlemciler seçimlerinin hilelerle dolu olduğunu söylerken siyasal bilimciler artık Türkiyeyi rekabetçi otoriter devlet olarak tanımlamaya başladlar. Seçimi kazandığı sürece pastası alıp ve pastasını yiyebilmek  için koltuga daha sıkı yapıştı ve seçim sistemini kendine seçim kazandırması için kullanmaya devam etti ve ülkeyi daha sıkı ve baskı ve  kontrol altına aldı. 

Ama son zamanlarda Erdoğanın yasal olma öyküsü çökmeye başladı. 2018 yılında ekonomi Erdoğanın kötü yönetimi yüzünden durgunluğa girdi ve yerel seçimlerde Erdoğanın partisi AKP başkent Ankara  ve İstanbul belediyesi seçimlerini kaybett.Erdoğan göreve geldiğinden bu yana ilk defa  zor bir tercih yapmak zorunda kaldı. Ya mağlubiyeti kabul edecek yahut seçim sonuçlarını kabul etmeyip kendi imajını yok edecekti. İkinci seçeneği seçti, Yüksek Seçim Kurulu İstanbul seçimlerini yeniden yaptırdı. Bu büyük bir hesap hatası idi seçmenler ki aralarında  kendi seçmenleri dahil  AKP aleyhine döndü. AKP adayı seçimde büyük bir yenilgi aldı.  

Halkın iradesine karşı olmayı deneyen ve kaybeden Erdoğan artık seçim sonuçlarını iptal edecek durumda değildi. Şimdi bir düşüş girdabına girdi. Artık yasallığı büyük bir kayba uğramıştı. Şimdi  iktidarını korumak için halkına daha çok baskı uygulamaya başladı. Ne kadar çok baskı yaparsa yasallığını o kadar kaybedecek oysa ki.

Bu değişimin yansımaları Türkiyenin dışına taştı. Otoriter popülist rejimlerin demokratik rakiplerini yok edecek korkunç bir kapasiteleri var, fakat Erdoğan örneğininin ispatladığı gibi sonuçta onların kendi yarattıkları sorunlarla karşı karşıya kalacaklar.”

Önceki ve Sonraki Yazılar