Direnişte kadın olmanın ağırlığı
Gezi Parkı direnişinde kadınlar epey bir etkindiler. Yalnızca direnen kadınlar değil, direnişe yemek götürerek, tencere tava çalarak destek olan kadınlardan da söz ediyorum. Ataerkil düzenin kadının üzerinde kurduğu baskıyı kırmak için kadının eylemde yer alması tüm toplumun geleceği açısından çok önemli.
Hem kapitalist sistemin hem de dinsel söylemin kadının üzerinde yaptığı baskı düşünülürse kadın faktörünün önemi daha iyi anlaşılır. En az üç çocuk isteği, kürtaj ve sezaryenle ilgili zorunlu düzenlemeler bardağı taşıran son damlalardı. Kadın sesini duyurmalıydı ve duyurdu da. Ancak yapılacak daha çok şey var.
Kadınlar Gezi Parkı eylemleri ile farkındalıklarını arttırdılar. Bu yüzden yola devam edeceklerini düşünüyorum. Hakkını aramanın ve haklarına sahip çıkmanın önemi bir kez daha görülmüş oldu. Yalnızca kadınlar değil, LBGT'nin çalışmaları ve varlıkları da Gezi Parkı direnişinin cinsiyetçi bir tutum almasının önüne geçti.
Gezi Parkı direnişinde kimi kadınların simge olması kuşkusuz rastlantı değildi. Kadınlar tepkilerinde son derece kararlı ve cesurdu. Bunun örneklerini de gördük. (Kırmızılı ve siyah elbiseli kadınlar vb.) kadının cesareti ve kararlığı arttıkça iktidarın acımasızlığı ve cinsiyetçi tutumu da arttı. Bu durumu, -ne yazık ki- polisin kadına davranışında açıkça gördük.
İzmir’de Gezi Parkı direnişine destek vermek için toplanan insanlara polisin gaz bombaları ve tazyikli suyla saldırması yetmemişti. Bu sırada, rıhtımda oturan ve protestoyla ilgileri olmadığı söylenen gençleri de coplayıp bir genç kadının saçını çekerek, coplayarak şiddet uygulamıştı. Sanırım polislere göre, bu gençlerin eylemlerle bir ilgisinin olup olmamasının önemi yoktu. O polisler de tıpkı, Başbakan Erdoğan gibi bir kadın ve erkeğin toplum içinde, parktaki bir bankta oturmalarını, giyimlerini, özetle yaşam tarzlarını hoş karşılamıyorlardı. Ya da dinsel tabuları bu duruma izin vermiyordu. Bilemiyorum, her ikisi de insan hakları açısından kötü, dahası zavallı bir durum.
Takvim Gazetesi önündeki protestoyu görüntüleyen kadına, sivil polisin tokat atarak saldırması da benzer örneklerden biri. Bu örnekler yalnızca medyada yer alanlar. Günümüz medyasını düşünecek olursak, kim bilir daha ne çok bilmediğimiz örnek var.
Kapitalist sistemin olumladığı ataerkil düzende kadının çilesi, bizim gibi dinsel bağnazlıkla boğuşan bir ülkede iki katına çıkar. Ülkemizde yapılmak istenen rejim değişikliği, doğrudan kadının üzerinden başlatılıyor. Bu nedenle iktidarın kadını rahat bırakmayacağı çok açık.
Kadın hakları konusunda, en azından hukuk alanında önemli yollar katetmiş Cumhuriyeti, ortaçağ değerlerine iade etmeye çalışanlara karşı hem bir kadın olarak hem de bir yurtaş ve aydın olarak mücadelemizi sürdüreceğiz.