Ergenekon işbirlikçileri (2)

04.06.2008 tarihinde ise gizli tanık Deniz, Ergenekon savcısının istemi ile Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı’na 2009/55 talimatla ifade veriyordu.

Dönemin İP’lileri gizli tanık Deniz‘in ifadelerinin ardından, gizli tanık Deniz‘in aslında APO olduğu balonlarını uçurmaya, milletvekilleri parti yöneticileri dahil birçok insanı APO’nun gizli tanık olduğu konusunda ikna etmeye başlamışlardı.

Şemdin Sakık’ın gizli tanık olması ve gizli tanığın APO olduğu söylentilerinin yayılmasının ardından bir başka tertip daha sahnelere konuluyordu. Bu tezgahla Diyarbakır E Tipi kapalı cezaevinde kalan PKK teröristi Şemdin Sakık‘ın kitap yazdığı şeklinde yayınlara başlanıyordu.

Nihayet 17 Şubat 2012 tarihli Aydınlık‘ta; Şemdin Sakık’ın kitabına Kültür Bakanlığı’nın bandrol ve onay vermediği haberleri yapılıyordu.

Aydınlık haberine şöyle devam ediyordu: “Şemdin Sakık ‘Kültür Bakanlığı’nın onay vermediği kitabında açıkladı; “Öcalan 1975’den beri MİT’in kendisiyle ilgilendiğini söylerdi…”

Perinçekgillerin Aydınlık’ında yayınlanan bu haber ile Şemdin Sakık’ın Hasan Gürbüz’ün sahipleri arasında yer aldığı Togan yayınlarından “İmralı’da Bir Tiran Abdullah Öcalan” adlı kitabına Kültür Bakanlığı’nın bandrol vermediği haberi ile feryad-ı figan eyliyordu.

Oysa bandrol bir gün gecikmişti.

18 Şubat 2012 tarihli Aydınlık’ta Mehmet Bozkurt imzasıyla bu kere, “Şemdin Sakık’ın kitabına izin çıktı” başlığı ile müjde veriliyordu. Aydınlık’ın Şemdin Sakık’ın kitabı ile ilgili muştusu özetle şöyleydi:

“Kültür Bakanlığı dün Togan yayınlarına kitabın dağıtımı için gerekli olan bandrolü verdi. Sakık’ın Öcalan ve MİT ilişkisinden, örgüt içi infazlara kadar tanık olduğu birçok olayı anlattığı kitabı, kitapçılara dağıtıldı...”

Perinçek'in Aydınlık'ı, Şemdin Sakık’ın kitabının dağıtılmasını bir gün geciktirdiği için Kültür Bakanlığı’nı topa tutuyordu. Oysa aynı Şemdin Sakık; 33 erimiz başta olmak üzere yüzlerce insanımızın katiliydi. Bu katilin kitabını yayınlayan ve Hasan Gürbüz’ün sahibi olduğu Togan ise; Şubat 2011’de yayınladığı “Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” adlı kitapta Doğu Perinçek ve ekibi hakkında;

Aslen Yahudi olup inanç ve ideolojilerini gizlice sürdüren, ama zahiren Ermeni görünen, sonra da Müslümanlığa geçen Pakradun taifesi” deniyor ve üç özellikleri diye şu bilgiler veriliyordu.

“Sabataistler, Masonlar ve Siyonist Yahudilerle sürekli ilişki ve samimi işbirliği içinde oldukları...

Çok koyu bir Türk ırkçısı ve ulusalcı rolüyle katı bir Ermeni karşıtlığı yaparak, Yahudilerin hıyanet ve melanetlerini gizlemeye çalıştıkları...

Laiklik ve Kemalizm kılıfı altında İslam ve maneviyat düşmanlığı ile uğraştıkları...”

Başka?

Yine aynı kitapta, Perinçek ‘in Özel Harp Dairesini savunup, NATO karşıtlarını hain ilan ettiği, APO ile bir küs bir barışık olduğu, bazen Mao’ya bazen de Marks’a aşık olduğu yine işbirliği yaptıkları yine aynı yayınevinden çıkan kitaplarda yer alıyordu. Üstelik bu işbirliği yaptıkları yayınevinin yayınladığı kitaplarda Perinçek ve avanesinin İngiliz ve Fransızlarla dost olduğu ve İngiliz gizli servisleri ile irtibatları da uzun uzun anlatılıyordu.

Perinçek ve ekibini Pakraduni ilan eden yayınevinin sahibi Hasan Gürbüz’dü. Gelin şimdi Hasan Gürbüz’ün kim olduğuna bir daha bakalım.

Doğu Perinçek‘in avukatı ve yoldaşı, Mehmet Nuri Aytekin’in ortağı ve kankası...

Hasan Gürbüz sadece Mehmet Nuri Aytekin’in mi kankasıydı?

Olur mu?

Normal şartlarda olmaz ama ne garip ki burada olmuş.

Ufuk Akaya ile de, Doğu Perinçek’in bir diğer vekili ve İşçi Partisi Başkanvekili Hasan Basri Özbey’le de kankaydılar...

Yine Togan Yayınları’ndan Nisan 2011’de yayınlanan “ABD’li Siyonistlerin AKP’li Piyonistleri” adlı kitapta; "Perinçek'in Ermeni Yahudisi, pakradun pişkini olduğu" vurgulanıyordu.

Peki, aleyhine bunca yayın yapan yayınevi sahibi Hasan Gürbüz ile Perinçekler neden bu denli sıkı fıkıydı ve hemen hemen her konuda işbirliği yapıyorlardı?

Ve yine hepsinden önemlisi Perinçek ve grubu Şemdin Sakık gibi 33 askerimiz başta olmak üzere yüzlerce Mehmetçik’in kanına giren eli kanlı katilin kitabının, piyasaya çıkması için varlarını yoklarını ortaya döküyorlardı… Üstelik bununla da kalmıyor, kitabın piyasaya çıkışı çok değil bir gün gecikti diye ortalığı ayağa kaldırıyorlardı?

Şemdin Sakık’ın kitabı daha kitapçılara dağıtılmadan içeriğini yayınlayarak reklam üzerine reklam yapıyorlardı.

Neden?

Öyle ya; kitabın çıkması için olağanüstü gayret gösteren Perinçekgiller o günlerde Şemdin Sakık’ın eli kanlı bir PKK’lı olduğunu bilmiyorlar mıydı?

Ergenekon davasında tanıklık yapmadan önce övgüye boğdukları Sakık’ı tanıklığından sonra neden yerden yere vurdular?

Tarih; 6 Kasım 2012!

Yer: Silivri Ergenekon Mahkemesi Salonu!

255. Duruşma!

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, gizli tanık Deniz’in dinleneceğini açıklıyordu. Deniz’in sesi ve görüntüsü bozularak duruşma salonunda bulunan ekrana yansıtılıyordu.

Ancak gizli tanık Deniz, açık kimliğiyle ifade vermek istediğini ve orijinal görüntüsünün duruşma salonunda gösterilmesini istedi. Mahkeme heyetinin bu istemi kabul etmesinin ardından, gizli tanık odasında ifade veren Deniz’in PKK’nın ikinci adamı “parmaksız zeki” kod adlı Şemdin Sakık olduğunu gören sanıklar, büyük bir şaşkınlık yaşıyorlardı. Şaşkınlık yaşayanların başında İP’liler geliyor, neredeyse şaşkınlıktan küçük dillerini yutuyorlar, yaptıkları onca planın çöktüğünü görünce şaçlarını başlarını yoluyorlardı.

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, “Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek hakkında beyanlarda bulunmuşsunuz. PKK me zaman, nasıl kuruldu, dosyamız sanıklarından irtibatlı olan var mı?” şeklindeki sorusunun ardından;

Perinçek ve Küçük’ün PKK kamplarını ziyaretine değinen Sakık, bu ziyaretlerin Abdullah Öcalan’ın imajını iyileştirdiğini savunuyordu. Sakık “o güne kadar pos bıyığı, sesiyle köylü görünümü ile tanınıyor olmasına rağmen Perinçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı” diyordu.

Ertesi gün 7 Kasım 2012 tarihli duruşmada, Perinçek‘in sorusu üzerine Sakık şu yanıtı veriyordu:

“Ziyaretiniz ardından yayınlarınız sayesinde Öcalan siyasi bir kişilik kazandı.”

Doğu Perinçek’in PKK’dan kaçanların “bizi Öcalan’dan siz koruyabilirsiniz” diyerek, kendilerine sığındıklarını belirtmesi üzerine, Şemdin Sakık; “sizde onları yüzüstü bıraktınız. Öcalan da onları öldürdü” cevabını veriyordu.

Perinçek’in “1991’de SHP tarafından o zaman PKK’ya teklif edilen 22 milletvekili için, Murat Karayılan’ın beni Ankara’daki partiye ait telefondan arayıp 4 milletvekili teklif ettiğini biliyor musunuz” diye sorduğu soruyu Sakık, “biliyorum ama neden kabul etmediğinizi bilmiyorum. 1980’e kadar örgüte düşmandınız 1990’larda dost oldunuz. Sonradan da tekrar düşman oldunuz. Bunu anlayamadık” şeklinde yanıtlıyordu.

Doğu Perinçek’in “yoldaşım, duygudaşım, kardeşim” diye hitap ettiği Soner Yalçın 4 milletvekilliğini Perinçek’in neden kabul etmediğini şöyle açıklıyordu:

“Öcalan başta Doğu Perinçek olmak üzere üç Aydınlıkçının SHP listesinden TBMM’ye girmesini teklif etti. Ancak Perinçek daha çok milletvekili istedi. Anlaşamadılar.”

Neyse,

Şemdin Sakık’ın ifadesinin ardından çıkan 7 Mayıs 2012 tarihli Aydınlık gazetesi, bu defa manşetten, “33 askerin katili Şemdin Sakık gizli tanık çıktı. Komutanları PKK yargılıyor” şeklinde haber yapılıyordu. Halbuki aynı Şemdin Sakık aynı Aydınlık tarafından kitaplarını yayınlatma mücadelesi verilirken de 33 askerimizin katiliydi.

8. sayfada ise, “TSK sanık PKK tanık, Şemdin Sakık Ergenekon tanığı oldu. Ergenekon davasında gizli tanık Deniz’in bir dönem PKK’nın iki numarası olan Şemdin Sakık olduğu ortaya çıktı” deniyor ve “Şemdin Sakık kimdir “ başlığı altında özetle şu bilgiler veriliyordu:

“1998 yılında Irak’ın kuzeyinde yakalanana kadar, PKK’nın ikinci ismi olarak anılan Şemdin Sakık çok sayıda PKK saldırısına komuta eTmişti. Sakık’ın en önemli saldırısı ise Bingöl’de 33 erin şehit edilmesi oldu.”

Ne garip ki; bugün bunları hatırlayan Aydınlık, Sakık’ın kitabının basılması sırasında ise bunları unutuyordu.

21 Şubat 2013 tarihinde ise Aydınlık’ın hırsının geçmediği, Sakık’a olan öfkelerinin hala dinmeği görülüyordu: “Adalet PKK’nın temelidir” başlıklı haberde, İlker Başbuğ’un sanık, Şemdin Sakık’ın tanık olduğu bir kere daha işleniyordu.

Oysa Aydınlıkçılar, çok değil 6 ay kadar önce daha kitabı çıkmadan büyük yazar olarak lanse ettikleri, kitabı daha yayınlanmadan gazetelerinde kitabından alıntılar verdikleri, hatta kitabın biran önce yayınlanması için Kültür Bakanlığı’na gazeteleri aracılığıyla baskı yaptıkları, neredeyse kahraman ilan ettikleri Şemdin Sakık’ı bugün hain olarak yaftalıyorlardı.

Neden?

Altı ayda ne değişmişti?

Hani diyorlarsa, “Biz Şemdin Sakık’ı yazar zannediyorduk. Onun PKK’lı bir katil olduğunu yeni öğrendik” o başka! Ama bu açıklamaya kargalar bile gülmez.

O halde;

Bu yaman çelişkilerinin sebebi neydi?

Neden 6 ay önce kitabın reklamı, tanıtımı, haberi yapılan Sakık bugün birden bire kaka ilan edilmişti?

Sakık önce “gizli tanık” olması için ikna edildi. “Deniz” kod adını aldı. Ardından bu kod ismiyle 04.06.2008 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nda sanki APO’yu andıran bir şekilde ifade verdi. Beyanlarında ağırlık APO-Perinçek görüşmesiydi.

Ardından gizli tanık “Deniz”in APO olduğu söylentisini yaydılar. Milletvekilleri, hatta büyük büyük parti yöneticileri bile bu masala inandı.

İfade günü Perinçek, APO olarak ünlenen “gizli tanık Deniz’i” danışıklı dövüşle yerden yere vuracak, APO’ya duruşma salonunu dar eden yiğitler yiğidi, kahramanlar kahramanı olacaktı.

Olmadı!

Olamadı!

Şemdin Sakık, Perinçek’e son dakika golü attı. Bu golü Perinçek’in en yakınındakilerle işbirliği yaparak attı. 6 Kasım 2012 günkü duruşmada gerçek kimliğini açıkladı. Yetmedi, bir de Perinçek’i kelimenin tam anlamıyla mat etti.

Böylece İP’lilerin kahraman yazarı Şemdin Sakık, 6 ayda tekrar PKK’lı katil Şemdin Sakık oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar