Fetih ve yağma

Bu iki kavram birbirinin ‘mütemmim cüzüdür’.
Yani ayrılmaz iki olgudur.
Antik savaşlar, görünürdeki nedenler ne olursa olsun, asıl amacı ‘yağma’ olan ‘fetih savaşları’dır’.
Fatihler, fethettikleri topraklardaki zenginlikleri, (buna köle haline getirilecek insanlar da dâhil) kendi hakları olarak görürlerdi. 
Tarihte, benim bildiğim, en büyük fetih sonrası yağmalarından biri, 1204 yılında, güya Kudüs’e yönelik Haçlı seferinde, Venedik ağırlıklı Katolik Latinlerin İstanbul’a yönelip şehri fethetmeleri sonucu yaptıkları yağmalamadır. 
Günler süren yağmalamadan sonra kurulan Katolik Latin İmparatorluğu, İstanbul’un bütün zenginliklerini İtalya’ya taşımıştır.
Venedik’teki ünlü San Marco meydanındaki görkemli dört bronz at heykeli, bu yağmanın ürünüdür.
Fatih Sultan Mehmet’in, uzayan İstanbul kuşatmasını, yeniçerilere şehri üç gün yağmalama izni vererek bitirdiğini tarihler yazıyor.
Yağmasız fetih olmaz.
II. Dünya Savaşı’nda Almanlar, işgal ettikleri yerlerdeki tüm sanat eserlerini Almanya’ya transfer etmekte gecikmediler. 
En son Amerikalıların Irak’ı işgali sırasında, güzelim Bağdat’ın arkeoloji müzesi hoyratça yağmalandı.
Yağma fethin fıtratında vardır.
Hiç bir fetih yağmasız duramaz.
Bundan 16 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini ele geçiren zihniyet, önceleri gizli gizli, sonraları açıktan, bu yönetim değişikliğine ‘Türkiye Cumhuriyetinin Fethi’ gözü ile baktı.
Böylece, bu fethin doğal sonucu olarak, Cumhuriyetin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri, günümüz fatihlerince kıyasıya yağmalanmaya başladı.
Ama devir değişmişti.
Yağmanın da incelikle yapılması gerekiyordu.
Bunun için fatihler, Cumhuriyetin nesi var nesi yoksa satmaya başladılar.
Bu yeni yağmanın da adını ‘özelleştirme’ koydular.
Cumhuriyet kurucularının bin bir zorluklarl kurdukları kurumları yok pahasına sattılar.
Gelen parayla, saraylar, köşkler yaptırdılar.
Kendilerine uçaklar, helikopterler aldılar.
En doğal ihtiyaçları ürettirmeyip ithal ettiler.
En kırtıpil bürokratlarının altına en son model makam arabaları çektiler.
En son Afrin’e yapılan harekâta da ‘fetih’ dediler.
Hem bu lafı dünyaya karşı söylemekten utanıyorlar, hem de topladıkları kalabalıkları ‘fetih’ lafı ile gıdıklamaktan vaz geçmiyorlar.
Sen Afrin’e Türk askerinin yaptığı harekete ‘’fetih’’ dersen, bir avuç ÖSO çapulcusu da fethin doğal sonucuna, yani yağmaya başlar.
Yazımı bir anekdotla bitireyim:
Neyzen Tevfik’i hayatında ilk defa sinemaya bir ‘Tarzan’ filmine götürmüşler.
Filmin nihayetinde Tarzan, vahşi zencilerden kurtardığı beyaz kız Jane’i öperken film bitmiş.
Neyzen’e ‘filmi nasıl bulduğunu’ sormuşlar.
“Her şey gayet tabii idi” demiş; “Sonunda, her zaman olduğu gibi, kurtarıcı, kurtardığının ırzına geçti”.

Önceki ve Sonraki Yazılar