Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

Gaza gelmek

Diplomasi ince, enine boyuna düşünmeyi gerektirir. Olayın önünü, arkasını okuyamadan , muhataplarınızın aklının gerisini hesaplayamadan diplomasi yapmaya kalkarsanız amiyane tabirle çuvallar, daha da öte başınıza büyük belalar sararsınız.

Çok iyi yetişmiş, dünya gelişmelerini iyi okumasını bilen, yerinde üslupla konuşan diplomatlarınızı “monşerler” diye aşağılamaya kalkıp onların yerine uluslararası deneyimden yoksun kişileri yerleştirmeye çalışırsınız. Liyakata değil, biata bakarsınız. Çünkü alıştığınız tavır, içinden geldiğiniz çevre bunu yapmanızı size söyler. Ancak dünyada işler öyle yürümüyor.

Bu son S-400’ler krizi ve Japonya’da açıkça ABD Başkanı Trump tarafından aşağılayıcı davranışlara, daha da öte tehditlere maruz kalınması üzerine aklıma geçmişte yaşanan çok çarpıcı bir olayı size hatırlatmak geldi. Anlatayım.

Yıl 1990. Aylardan Temmuz. O zamanki Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in komşu Kuveyt’i işgal etme planları dünya alem tarafından biliniyor. Derken, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie Saddam Hüseyin’den randevu istiyor. Gerçi Washington’dan böyle bir görüşme için talimat almamıştır. Yine de ABD Yönetimi’nin sınır anlaşmazlıklarının barışçı yollardan çözülmesinin tercih edilmesi politikasını Saddam’a anlatmak istemektedir.

Randevu tarihi 25 temmuz olarak belirleniyor. Büyükelçi Glaspie öyle sıradan bir diplomat değil. ABD devletince çok iyi yetiştirilmiş. Tam bir diplomasi cambazı. Saddam’ın April Hanım’ın bu özelliklerini bilmemesi mümkün değil. Ancak beşerdir şaşar ya da ego şişmesi insanı şaşırtır, diyelim. O görüşmede Saddam’la April Hanım arasında şöyle bir konuşma geçer:

“Sayın büyükelçi Irak bu sınır anlaşmazlığı çözülmediği takdirde Kuveyt’e girerse Washington’ın tavrı ne olur?”

“Sayın Başkan, bizim Irak’ın Kuveyt’le sorununa benzer Araplararası anlaşmazlıklarla ilgili herhangi bir fikrimiz yoktur. Ben 1960’lı yılların sonunda ABD’nin Kuveyt Büyükelçiliği’nde görevliydim. O dönemde bize verilen talimat bu gibi konularda görüş bildirmemek ve konunun ABD’yle ilgisi bulunmadığını ifade etmekti. Sorununuzu ya Klibi (o dönem Arap Birliği Genel Sekreteri olan Çedli Klibi) ya da Mübarek’le (dönemin Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek) aracılığıyla bulacağınız yöntemlerle çözeceğinizi umuyoruz. Bütün umudumuz sorunun kısa zamanda çözülmesidir.”

Bu görüşmeden sonra kimi diplomatik kaynaklara göre Saddam Glaspie’nin sözlerini Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesine yeşil ışık yakılması olarak değerlendirmiş. Kimi diplomatlar da Glaspie’nin dolambaçlı yollardan gitmek yerine meramını açıkça anlatması ve Saddam’a, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi durumunda ABD’nin askeri güce baş vuracağını söylemesi gerekirdi.

Öte yandan Washington’da Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkililerine göre Glaspie’nin Saddam’ı tuzağa düşürmüş olması söz konusu değil. Bu yetkililer Glaspie’nin sözlerinin Saddam için gayet anlaşılır olduğuna ve Saddam’ın mesajı net biçimde almış olması gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Özetlemek gerekirse Saddam’ın Aşırı öz güveni ve , ben istersem Kuveyt’i de başka yerleri de işgal e4derim, zihniyetiyle Irak ordularını Ağustos 1990’da Kuveyt’e göndermesinin ardından Ocak 1991’de ABD’nin başını çekmesiyle Birinci Körfez Savaşı başlamış, Saddam deyim yerindeyse fena bir “Osmanlı şaplağı” yemişti.

Diyebilirsiniz ki bu Birinci Körfez Savaşı durup dururken nereden aklına geldi? Hiç, öylesine... Bazen geçmişe yapılan yolculuklar göz açıcı oluyor. Tarihi iyi okuyabilenler adımlarını dengeli atarlar. Ama okumaktan hoşlanmayanlar ne yapar? Ona da siz karar verin!

Önceki ve Sonraki Yazılar