
AKP büyük bir ihanete uğradı!
Gazeteci İsmail Saymaz YURT Gazetesi'ne verdiği röportajda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı ‘Ne istediler de vermedik?’ diye sitem ederken "çok haklı" diyen İsmail Saymaz: İktidar, Gülen Cemaati’nden tehdit beklemiyordu. Bu nedenle de büyük bir ihanete uğradı... Tayyip Erdoğan’ın FETÖ kavgasını bir izzeti şeref meselesi haline getirdiğini belirten Saymaz: Gülen Cemaati ve AKP’nin girdiği kavga, kurt kanunu kavgasıdır, orada da düşeni yemek kanundur…
ÜLKÜ ÇOBAN / YURT GAZETESİ
Başlarken…
Gazeteci, hafızasını her zaman diri tutmak zorundadır. Unutmaması gerekir; elindeki taşları doğru zamanda, doğru yerlere koymakla görevlidir.
Biz de biraz da bu nedenle son günlerde tartışma programlarının vazgeçilmez isimlerinden olan gazeteci İsmail Saymaz ile görüştük. Ülke gündeminin üstünden bir kez daha geçtik, satır aralarını konuştuk.
Ankara Garı saldırısının yıldönümünü geride bıraktık, beraberinde Şemdinli’den gelen şehit haberleri var. Birinin yasını tutacağımız anda başka bir haber geliyor; gündem değişiyor ve başlıklar iç içe geçiyor. Gazeteci olarak değil, bir insan olarak yorum yapmanızı istiyorum. Normalleştirmeye mi başladık?
Bugün için normal. IŞİD ve PKK saldırıları; sokaktaki, evdeki şiddet... Bunların hepsi birbirini tetikleyerek büyüyor. Toplumdaki gerginliğe yansıyor ve dilin sertleşmesine yol açıyor. Türklük-Kürtlük, Alevilik-Sünnilik konuları ve politik farklılıklar şiddet ortamında her an birbirlerine karşı hareketlendirilebilir. Bu büyük şiddet dalgası, bir süre sonra insanların onu kanıksamasına, onla beraber yaşamaya alışmasına yol açacak.
AKP analizlerde bulunuyor, içindeki FETÖ’cülerin sayısını belirlemeye çalışıyor. AKP içindeki FETÖ’cülerle yüzleşebiliyor mu?
Bu çok karmaşık, çünkü AKP kitlesi Cemaat ile iç içe geçmiş. Bilhassa 2007 ve sonrasında bu iki grup kaynaştı, evlendiler, çoluk-çocuk sahibi oldular, ortak apartmanlara çıktılar. Adil Öksüz’ü yurtdışına kaçıran Gazeteci Erdal Şen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın apartmanda komşusu. Erdoğan’ın damadı Gülen Cemaati’nin okullarında okumuş. Kadir Topbaş’ın ya da Bülent Arınç’ın damadı Fethullah’a yakın. Aile ilişkilerine kadar yansımış bu durum.
"Cemaat ve AKP barıştırılmaya çalışıldı"
17-25 Aralık bir dönüm noktası ama…
17-25 Aralık da tartışmalı, çünkü o tarihten sonra da bu ilişki ağı sürmüş. Bir yıl boyunca Gülen Cemaati ile iktidarı barıştırmanın mücadelesi verilmiş. Şimdi ise ayıklanmaları güç. Sosyal demokrat kitlelerin tamamına yakını, solcuların büyük bir bölümü hariç hepsi yaptı bunu.
AKP bunun diyetini 15 Temmuz’la mı ödedi sadece?
17-25 Aralık’ta ve MİT krizinde bir sille yedi. AKP esasen büyük bir ihanete uğradı. Yani cumhurbaşkanı 'Ne istediler de vermedik? diye sitem ederken çok haklı; onlardan böyle bir tehdidi hiç beklemediler, bunun olabileceğini tasavvur etmediler. AKP safında Gülen Cemaati’nin bir örgüt olduğunu, devletten ayıklanması gerektiğini belki de tek söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’dı. O bunu neredeyse bir izzeti şeref, bir aile meselesi haline getirdi.
Niye en çok aldatılan o oldu? Cemaat bunu neden yaptı?
Cemaat, devleti yöneten gücün kendisi olduğunu ve bunun gereği olarak da temel politikaları belirleme yetkisinin kendisinde olduğunu iddia etmeye başladı. Antidemokratik bir devlet yapısında iktidar kavgası, kurt kavgası misali verilir. Gülen Cemaati ve AKP’nin girdiği kavga kurt kanunu kavgasıdır, orada da düşeni yemek kanundur, bunu Kemal Tahir aynen böyle bize söyler.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” politikası terk edildi
Komşularla sıfır sorun ile başladık, Suriye ve Rusya ile bozulan ilişkilerle devam ettik. Geçtiğimiz günlerde Rusya ile Türk Akımı Anlaşması imzalandı, ilişkiler düzeldi. Dış siyasette Türkiye’nin hızlı değişen bu tavını nasıl buluyorsunuz?
Her meseleyi TOKİ kafasıyla, halk ekmek bakışıyla çözmenin bir yansıması bu. Bir sene önce uçağın düşürülmesinin ardından neredeyse Rusya’ya savaş açan dış politik kafa bugün özür mektubu yayımlayan, onu Türkiye’de ağırlayan, onunla birlikte fotoğraf vermeyi kendi kudretinin alameti sayan bir çizgiye savruldu. 4 yıl önce Suriye’de namaz kılmayı kendine hedef olarak belirlemiş dış politika bugün Esad’a da razı geldi. 4-5 yıl boyunca İsrail’le tüm ilişkileri askıya alan kafa, bugün en temel motivasyonu olan Mavi Marmara meselesinde bile tazminata fit oldu. Bu “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasının terk edilmesinin sonucuydu. İşte o kısa zamanda sonuç alacağını umduğu için her tarafımızı inşaatla dolduran TOKİ kafası bizi dış politikada da böyle hatalara sürükledi.
"AKP, TOKİ kafasıyla ülke yönetiyor"
Sürekli iktidarın TOKİ kafasıyla ülkeyi yönettiğinden söz ediyorsunuz.
AKP ve onu önceleyen sağ iktidarlar, uzun vadeli kamu yatırımlarını geriletirken inşaata başvurdu; çünkü inşaat birden çok alanda alışverişe girmiş, kısa zamanda büyüyen, karlar getiren ama uzun zamanda kirlilik yaratan kaotik bir sektördür. AKP yollar, köprüler, hanlar, hamamlar yaptı, ülkenin bütün siyaseti kısa zamanda ve hızlıca iş yapıp yüksek marjda kar elde etmek olunca tökezliyor. Yani kısa vadede gidip Şam’da namaz kılmak üzerine dış politika belirlerseniz Süleyman Şah’ı kaybedersiniz.
Süleyman Şah’ın kaybedildiği düşünülmüyor ki…
"Hakkâri’yi Edirne’ye taşıdım” gibi bir bakış olur mu? Sınırlarımız dışındaki tek toprak parçası, onu aldım Konya’ya koydum. İşte bu kafa o kafa. Bir apartmana kaçak kat çıkma kafası.
"Erdoğan her anlamıyla ‘elit’tir"
"Kim Beyaz Türk, kim göbeğini taşıyan adam?” derken şimdi bir de ‘elitler’ tartışması başladı. Siz bu tartışmaya ‘Atatürk Selanikli bir yetimdi, elit değildi’ diyerek cevap verdiniz, peki şu an elit kim?
Şu an elit tabii AKP’liler. Her anlamıyla… n Erdoğan elit mi? Tabii ki Erdoğan elittir. Gücü, iktidarı, parayı elinde bulunduran kimse elit odur. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan her anlamıyla elittir. Anadolu orijinli olması, muhafazakâr bir inanç dünyasına mensup olması onu elit olmaktan çıkarmaz.
"Nagehan-Rasim çifti Boğaz’a karşı viski içer"
Gazetecilerin arasında elitler var mı? Boğaz’a karşı içip ahkâm kesen gazeteciler kim?
Var işte, Nagehan Alçı- Rasim Ozan Kütahyalı çifti Boğaz’a karşı viski içerler.
Erdoğan bunu söylerken o isimleri kastetmemiştir ama…
Nazlı Ilıcak mesela Boğaz’a karşı viski içer. (Gülüyor) Artık içemiyordur tabii ama çıkarsa yine içebilir. Mehmet Barlas ve ailesi de öyle. Ben kendime muhalif demiyorum, laik yaşam biçimini benimsemiş bir gazeteciyim. Benim bundan sonraki hayatımda da kazanamayacağım parayı onların büyük bir bölümü kazandı. İnsanların cezaevinde sürünmesi, ölmesi pahasına sınıfsal olarak sıçramalar gerçekleştirdiler. Haksızlığa uğramaları, onurlarına, haysiyetlerine, aile şereflerine gölge düşürülmesi pahasına villalar aldılar. Kazandıkları parada ne demokrasi arzusu, ne özgürlük arayışı, ne eşitlik hayali var. Baştan sona haramdan, gözyaşından, içeri düşmüş insanların kanından mürekkep bir para. Ve o parayla Boğaz’a karşı viski içiyorlar.
"Twitter’da vakit geçirerek CHP oy alamaz"
CHP ana muhalefet partisi olarak görevini layıkıyla yerine getiriyor mu?
CHP’de başka bir sorun var, CHP hayatın solunda davranıyor. Benim gördüğüm CHP’nin seçmeni solcu değil. Ecevit “CHP halkın istediğinden bir adım daha sola götürülemez” demişti. Tam da bu nedenle, CHP hayatın akışının onu sürükleyeceği kadar solda durmalı. 12 milyon oy alan bir parti, küçük bir sol dergi grubu değildir. CHP’nin politik öncelikleri onlardan farklı olmalı. Türkiye’de iktidar olabilmek için CHP’nin mevcut oyunu kaybetmemesi ve 5 milyon daha oy eklemesi lazım. Bunun için gündelik hayatta daha çok bulunmak ve çözüm üretmek gerekiyor. Sadece duruşmaları takip ederek ve Twitter’da vakit geçirerek CHP bu 5 milyon oyu toplayamaz.
"NEFESSİZ HİSSETTİĞİM ANLAR OLDU"
Televizyon programlarında sizi çok sık görüyoruz. Beyaz camın büyüsü sizi etkilemiyor mu? Program teklifi gelse sıcak bakar mısınız?
Program teklifi düzenli konuk olarak ya da program hazırlamam talebiyle geliyor. Asli işim gazetecilik, hiçbir zaman televizyonda olmaya öykünmedim. Orada olmayı hayatımın belirleyici bir meselesi yapmadım. Bir tartışma programı yönetmek gibi bir arzum olmadı, her programda olmak gibi bir niyetim de yok. Benim için bilgi sahibi olduğum konu üzerine konuşayım yeterlidir.
Özgür bir gazeteci misiniz?
Bu demokratik iklimde, koşulların sağladığı kadarıyla evet.
Hiç tıkandığınız, artık olmayacak dediğiniz, meslekten ümit kestiğiniz anlar oldu mu?
Ekonomik anlamda zorlandığım oldu, bir de 2010 sonrasında arkadaşlar Cemaat döneminde tutuklanırken, bazen nefessiz hissettiğim anlar oldu. Her gece polis yarın gelecek diye uyuyup, her sabah bugün de gelmedi diye uyandığım zamanlar oldu.