Türkiye'yi utandıran katliamlar

Türkiye'yi utandıran katliamlar

Türkiye tarihinin utanç sayfalarından Sivas ve Çorum katliamları üzerinden yıllar geçse de hâlâ yüreklerde kanayan birer yara. Sivas’ta 35, Çorum’da ise 65 Alevi yurttaşımızın katledilerek öldürülmesi, tarihe kara bir sayfa olarak yazıldı.

Sivas Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin kuşatılıp yakılması ve otelde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydın ile iki otel çalışanının yakılarak hayatlarını kaybetmesi, oteli ateşe verenlerden ikisinin de ölmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir. Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pek çok aydının yanı sıra Aziz Nesin bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisi olarak kente gelmişti.

AZİZ NESİN DARP EDİLDİ

2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinden çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi. Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10 bine ulaşan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20 bine yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak otelinin perdeleri tutuştu ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin’in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdivenden inerken bir görevli tarafından darp edildi. Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürüldü.

ATATÜRK BÜSTÜ TAHRİP EDİLDİ

Yine olaylar sırasında Atatürk-Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edildi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ‘2 günlük sokağa çıkma yasağı’ ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi. Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190’a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124’ü hakkında ‘laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma’ suçlamasıyla dava açıldı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994’te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.

33 SANIĞA MÜEBBET VERİLDİ

Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını ‘taraflı, hukuka ve adalete aykırı’ olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın ‘Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu’ belirterek, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. 28 Kasım 1997’de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası’nın 146/1 maddesine göre idama ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.

DAVA ZAMAN AŞIMINA UĞRADI

Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti. Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33’e düştü. Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak’ın yurtdışına kaçtığı varsayılıyordu ancak Sivas’ta yaşadığı ve 2011 yılında evinde öldüğü ortaya çıktı. Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamadı. Sivas Davası, İstiklal Mahkemeleri sonrasında tek bir davada, bu kadar çok idam cezası verilen ilk dava oldu. 2012 yılında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, 37 kişinin ölümüne ilişkin ana davadan dosyaları ayrılan 7 sanık hakkındaki davanın, 2 sanık yönünden ölmeleri, 5 sanık yönünden ise zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildi.

SANATÇILAR SAHNE ALACAK

Madımak katliamında hayatını kaybedenler, 25. yılda düzenlenecek törenlerle anılacak. 2 Temmuz 2018 Pazartesi günü düzenlenecek anma programı, saat 11.00’de Sivas Büyükdere Cemevi önünde yapılacak basın açıklaması ile başlayacak. 12.30’da Atatürk Anıtına bırakılacak çelenk ile devam edecek olan anma programı 20.00’de Büyükdere Mahallesi Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi arkasındaki Futbol Sahası’nda gerçekleşecek anma programı ve konser ile devam edecek. Muharrem Temiz, Tülay Örten Yıldız, Ferhat Durmuş ve Selahattin Akarsu’nun sahne alacağı anma konserinde 25 yıl önceki katliam bir kez daha lanetlenecek.

ÇORUM KATLİAMI'NDA YAŞANANLAR

Tarih 27 Mayıs 1980... MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Ankara’da öldürülüyor. Ertesi gün ülkücüler her yerde sokağa dökülüyor, birçok ilde çatışmalar yaşanıyor. Ancak Çorum, diğer illerden farklı biçimde kitlesel bir linç girişimiyle karşı karşıya kalıyor. Sokağa dökülen sağcı kesimler, kentin en işlek caddesinde silah ve sopalarla yürümeye başlıyor. Polis telsizleri hareketli. Ancak gelen emirler, yürüyüşün toplumsal muhalefet kapsamında sayılmayacağı şeklinde, müdahale edilmeyecek. Kent merkezinde ‘Sazaklar ölmez’, ‘Çorum Komünistlere Mezar Olacak’ sloganları yankılanıyor. Ülkücü hareket bir yandan da liseleri hedef alıyor. Terlemez Evler bölgesindeki Sanat Okulu ve Ticaret Lisesi’ne ilerleyen gruba, solcu öğrenciler okulda barikatlar kurarak karşılık veriyor. Jandarma, okul bölgesinde araya girince çatışma önleniyor. Ancak şehrin geri kalanında, solcu ve Alevi nüfusun işyerleri ve dükkanları tahrip ediliyor. Gün sonuna doğru saldırılar kesildiğinde, Alevi mahallelerinde 6 kişinin ağır yaralandığı, çatışmalar sırasında vurulan Servet Yıldırım’ın da hayatını kaybettiği belirlendi.

İŞYERLERİ YAĞMALANDI

28 Mayıs gecesi Alevi mahallelerinde, halkın ve devrimci örgütlerin katılımıyla komiteler kuruluyor. Şehirde daha önce bir araya gelmemiş fraksiyonlar aynı masa etrafında. Halkın Kurtuluşu, Dev-Yol, Kurtuluş, İGD gibi örgütler bir arada; Alevi ve devrimci mahalleleri savunmaya karar veriyorlar. Barikatlar kuruluyor. Çorum’da sol hareketler ve Alevi halk yeni bir Maraş Katliamı’na izin vermemek için bir araya geliyor. 29 Mayıs sabahı, sağcı gruplar yine ana caddeleri kuşatmış durumda. İşyerleri yeniden yağmalanıyor. Sol görüşlü Bahar Yayınevi ve Çorum Gazetesi büro ve matbaası da yağmalanan dükkanlar arasında. Gazete 15 gün boyunca yayın yapamayacak hale geliyor. Ülkücü gruplar, yolda yalnız gördükleri insanları rehin alıp, işkence ediyor.

MİLÖNÜ'DE BARİKAT

Olaylar çok geçmeden, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Milönü bölgesine sıçrıyor. Ancak, sağcı gruplar Milönü bölgesinde barikatları aşamıyor. Çıkan çatışmalardan sonra valilik, sokağa çıkma yasağı ilan ediyor ve askerlere barikatların kaldırılması talimatını veriyor. Devrimci gruplar ise barikatları kaldırmamakta kararlı. Asker ikna ediliyor, barikatlar kalkmıyor. 29 Mayıs akşamı şehir sessizliğe gömülmüş durumda. Birkaç polis, Milönü barikatlarını aşarak sivil bir araçla Alevilerin bulunduğu mahalleye giriyor. Havaya açılan taciz ateşi sonrasında ölüm ya da yaralanma olmuyor. Ülkücü harekete yakın POL-BİR üyesi birçok polis, ilerleyen günlerde de çatışmalara bizzat dahil oluyor.

ALEVİLERE YÖNELİK SALDIRILAR DEVAM EDİYOR

30 Mayıs’tan itibaren olaylar durulsa da şehir, her gün gergin bir havaya uyanıyor. CHP’li vekillerin araya girmesiyle birkaç gün içinde, can güvenliği garanti edilerek barikatlar kaldırılıyor. Mayıs ayında 2’si polis memuru 5 kişi hayatını kaybediyor. Haziran ayında Alevi ve Sünnilerin bir arada yaşadığı mahalleler, yavaş yavaş ayrışıyor. Bugün, Milönü semti hâlen, ‘Yeşil Hat’ diye anılan görünmez bir çizgiyle Alevi ve Sünni nüfusun birbirinden ayrıldığı bir bölge. Resmi rakamlara göre 1980 Mayıs-Ağustos ayları arasında 600’den fazla aile Çorum içinde yer değiştiriyor.

TEMMUZ GELİRKEN

1980 Çorum Olayları’nın ikinci dalgası bir katliama dönüşüyor. 30 Haziran günü CHP İl Başkanı Cemal Solmaz ve AP İl Başkan
Yardımcısı Erol Şahin, Vali Yüksel Çavuşuğlu ile görüşüyor. Ülkücülerin şehirde örgütlü bir saldırı planladığını ve acil önlemler alınması gerektiği konuşuluyor. Aynı gün akşamüstü, Milönü bölgesine aniden giren bir otomobil, çevreye rastgele ateş açıyor, Hatice İlhan isimli bir öğrenci, ağır yaralanıyor. İçişleri Bakanlığı’ndan Valiliğe gelen emirle 100’e yakın devrimci gözaltına alınıyor.

1 Temmuz ile birlikte, şehir merkezinde çatışmalar başlıyor. SSK Hastanesi, ülkücülerin üssü. Hastaneye gelen solcu yaralılar tedavi edilmedikleri gibi işkence görüyorlar. SSK Hastanesi çalışanlarından Necati Göktaş’ın cesedi bir tarlada bulunuyor. 3 Temmuz’da sokağa çıkma yasağı ilan eden devlet, bir gün içinde yasağı kaldırıyor ve 4 Temmuz’da en vahşi halini alacak saldırıların önünü açıyor.

BENZİN BİDONLARI VE UZUN NAMLULU SİLAHLAR HAZIR

1 Temmuz’u 2 Temmuz’a bağlayan gece Terlemez Evler ve SSK Hastanesi civarında şehri tepeden gören mevziler var. Uzun namlulu silahlarla tepelere konuşlanan sağ görüşlü gruplar, Alevi mahallelerine doğru ateş açmaya başlıyor. Alevilerin yaşadığı evler işaretlenmiş; sokaklar ‘ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız!’ sloganlarıyla inliyor. Stadyumun arkasındaki duvarda ‘Yunusça anlamayana Yavuzca anlatırız’, polis lojmanlarının önündeki duvara ise ‘Saygımız sonsuzdur polise, hıncımız çoktur komünizme’ yazılmış.

KÖYLÜLER ÜLKÜCÜLERİN BARİKATIYLA KARŞILAŞIYOR

Şehir 2 Temmuz Çarşamba gününe uyandığında gerginlik iyice tırmanmış durumda. Merkeze giden yollar ülkücü gruplar tarafından tutuluyor. Köylerden mallarını satmaya şehre inenler, yolda ülkücülerin kurduğu barikatlarla karşılaşıyor. Barikatı yalnızca ülkücülerin önceden verdiği parolayı söyleyebilen insanlar geçebiliyor.

SALDIRILAR YOĞUNLAŞIYOR

3 Temmuz günü, Alevilere ait evler yakılıyor, evlerini can havliyle terk eden ailelerin eşyaları da yağmalanıyor. Şehirde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, saldırılar yoğunlaşıyor. Devrimci mahalleler, barikatlar ardında yeniden savunma ve direnişe geçiyor. 4 Temmuz Çorum için bir kırılma noktası. İzleri bugün halen çok belirgin ve taze olan olayların en şiddetli yaşandığı gün. Camilerde Cuma hutbesi okunurken, ‘Komünistler, Milönü’ndeki Alaaddin Camii’ni yaktı’ bağırtıları duyuluyor. İnşaatı henüz bitmemiş Alaaddin Camii’nde yangın yok, ancak caminin minaresine kum torbalarıyla mevzilenmiş maskeli ve silahlı insanlar var. Ulu Camii gibi camilerin hoparlörlerinden, İslama el uzatıldığı anonsları yapılıyor. ‘Kızılbaşlara Ölüm’ sloganları atmaya başlayan kitle yolda çoğalarak Milönü’ne doğru yürümeye başlıyor. Aynı anda Milönü’nde yaşayanlar, Alaattin Camii’nin hoparlöründen gelen sesler üzerine o tarafa doğru yürüyorlar. Caminin etrafını jandarma tarafından sarılmış buluyorlar, bir anda panzerlerden ateş başlıyor. Camilerden çıkan güruhlar da şehrin Alevi-
Sünni karışık bölgelerinde Alevilere karşı saldırıya geçiyor. Tıp öğrencisi Süleyman Atlas polis panzerinden açılan ateş sonucu omzundan yaralanıyor. Polis panzerle alıp SSK Hastanesi’ne götürüyor. Süleyman Atlas’ın ailesi ancak jandarma eşliğinde ertesi gün hastaneye gidebildiğinde, oğullarının işkence edilmiş cesedini teslim alıyor.

MAHALLE FIRININDA YAKILDILAR

Ulukavak’ta bir Alevi dedesi Veli Solmaz, evini apar topar taşımaya çalışan arkadaşı Ahmet Doğan’ı sakinleştirmeye çalışıyor. Protesto yapan çocuklarla konuşacak, yolu açmalarını isteyecek. Gün sonunda, Veli Solmaz da Ahmet Doğan da mahalle fırınında yakılarak öldürülüyor. Aynı anda şehrin başka yerlerinde işe giden belediye işçilerine işkence ediliyor, insanlar kurşuna diziliyor, şehre gelmeye çalışan köylüler öldürülüyor, insanlar, evler yakılıyor...

TRT'YE CAMİYE BOMBA ATILDIĞINI DUYURUYOR

Tüm bunlar olduğu sırada, TRT radyosu Alaaddin Cami’ne bomba atıldığını duyurmakta. Sağ parti siyasetçileri ve devlet yetkilileri, Çorum’da komünistlerin tezgahı var, açıklamaları yapmakta. Mayıs’taki olaylar sonrası evlerini taşımamış olanlar, Temmuz’da Ramazan ayının da başlamasıyla olaylar yatışır yatışmaz kendi mezheplerinden insanların çoğunlukta olduğu mahallere taşınıyorlar. Ekonomik imkanları olanların bir çoğu Çorum’u toptan terk ediyor. Ölen 65 kişi, yaralanan, işkenceye, saldırıya uğrayan yüzlerce kişi, talan edilen yüzlerce ev ve iş yeri... geriye kalan ikiye ayrılmış sessiz sedasız bir Çorum.

REMZİ AKBULUT'TAN AKP'YE ÇAĞRI

Alevi Vakıflar Federasyonu Başkanı Remzi Akbulut, Sivas Katliamı’nın yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, aradan geçen çeyrek asırda, gelinen noktanın daha da ayrıştırılmış, kutuplaştırılmış ve bölünmüş bir toplum olduğunun altını çizerek, 24 Haziran Seçimleri’nde Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’a ve AKP’ye çağrıda buldu. Başkan Akbulut, “Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları boşa çıkarmak amacıyla 24 Haziran 2018’de 5 yıllığına seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kuracağı kabinesinden, acil olarak Alevi meselesine çözüm getirecek, gerek Sünni gerekse Alevi vatandaşlarımızın beklentisi olan ‘Toplumsal barış ve kardeşliğe’ katkı sağlayacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının hükümet programına alınıp uygulanmasının, Alevilere kamunun her alanında yapılan haksızlığın ortadan kaldırılması anlamında Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olacağı umudunu taşımaktayız” dedi.