Geziden dönünce

Şükürler olsun güzel ülkemde her şeyi bıraktığım gibi buldum.
Yurt dışı gezimizin son günlerinde içime kuşkular, korkular doluşmaya başladı.
''Ya bu güzelim memlekette bir şeyler değişmiş olsaydı!''
''Ya vatanımın her yerinde barış ve kardeşlik çiçekleri açmış olsaydı!''
''Herkes mutlu, umutlu, yüzler gülüyor olsaydı!''
Mesela LBGTİ'liler onur yürüyüşlerini, dayak yemeden, gaz yemeden yapabilmiş olsalardı.
Koreli bir gencin Cihangir'de açtığı plakçı dükkânında, insanların sevdikleri bir grubun yeni bir plağını kutlamak için düzenlediği toplantı, sırtını hâkim güçlere dayamış 3-5 serserinin baskınına uğramamış olsaydı.
İnsanları döven, ''sizi yakarız ulan'' diye tehdit eden herif-i naşerifler karakoldan serbest bırakılmış olmasalardı güzel Türkiye'min imajı nasıl bir yara alırdı?
Hele Özgür Gündem gazetesinde dayanışma için ''Sorumlu Yazı İşleri Müdürü'' nöbeti tutan üç aydın insan, tutuklanmayıp serbest bırakılmış olsalardı, nasıl bir kaos olurdu düşünsenize!
Ben bir süre yurt dışına geziye gitmişim…
O arada Tayyip Bey her bulduğu mikrofonu kapıp, TV'lerde saatlerce, herkese, her şeye ''Eey'' diye naralanıp saydırmaktan vazgeçmiş mesela.
Ben ne yapardım?
Uğrayacağım şoku nasıl atlatırdım?
İyi ki geziden böyle bir kırılmaya uğramadan döndüm.
Gezi deyince, Tayyip Bey'in Gezi Parkı olaylarını anımsayıp, “Cesur olacağız. O parka o tarihi eseri (Topçu Kışlası) dikeceğiz'' açıklaması içimi iyice rahatlattı.
Demek ki insanları açıktan ''isyana teşvik'' uygulaması da devam ediyor.
Şükürler olsun.
Bu konuşmayı, bu Gezi Parkı ''takıntısını'' yorumlayan bir arkadaşım ''O Haziran olayları, öyle anlaşılıyor ki bu muktedirleri dehşetli bir şekilde korkutmuş. O korkuyla Tayyip Bey, mezarlıktan geçerken yüksek sesle türkü söyleyen ''yiğitler'' gibi kendi kendini gaza getiriyor''…
Korkudan söz edince aklıma bir fıkra geldi:
Yaşlı bir karı-kocanın evine hırsız girmiş. Hırsızın çıkardığı seslere uyanan bu insanlar bir anda hırsızla burun buruna gelmişler.
Hırsız tabancasını çıkarmış; ''Şimdi artık yüzümü gördünüz. Ben de sizi öldürmek zorundayım'' demiş. Sonra kadına dönüp ''senin ismin ne?'' diye sormuş.
Kadın ''Emine'' diye yanıtlamış. Hırsız, ''Ah'' demiş, ''Annemin ismi, şimdi artık sana kıyamam''.
Sonra adama dönmüş, ''Peki senin adın ne?'' diye sormuş.
Adam titreyerek yanıtlamış, ''Recep ama yakınlarım bana hep Emine derler''.



Önceki ve Sonraki Yazılar