Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

GÖKYÜZÜNDE BELİREN TUHAF DELİK

Yazar Dilek Aykul Bishku’nun “Gökyüzünde Beliren Tuhaf Delik” öyküsü çocuk edebiyatının önemli örneklerinden biridir (Kırmızıfare Dergisi, 1993). Öykü, COVİD-19’un başladığı zamanlardaki gibi pek çok portreyi, onların tutam ve davranışlarını çok iyi betimler.

Bir gün bir şehirde hiç beklenmedik bir anda gökyüzünde bir delik belirir. Küçük bir serçe bu delikten içeri düşer. İnsanlar serçeyi dikkatsiz olmakla suçlarlar. Hiç kimsenin aklına gökyüzünde bir deliğin ne aradığını sormak gelmez. Bu delik nereden çıktı diye merak eden de olmaz. Delik yavaş yavaş büyür. Güneye göç etmekte olan bir göçmen kuş kafilesi de bu deliğin içine düşer. İnsanlar kafilenin liderlerini suçlarlar. Haritasız, pusulasız yola çıkmanın cezası bu diye düşünürler ve hatta kafileyi “kuş beyinli” olmakla suçlarlar. Bir çocuk uçurtmasını delikte kaybeder. Babası durumdan yakınır ancak herkes onu susturur. Bu kadar önemli sorunların arasında bir çocuğun uçurtması ile uğraşamayacaklarını söylerler.

Bu arada delik büyüdükçe büyür ve yağmur bulutlarını yutmaya başlar. Çiftiler bu durumdan kaygılanırlar. Bir şey yapmak gerektiğini sorarlar. Böyle giderse tarlaları susuz kalacaktır. Şehirdeki insanlar onlara yağmuru beklemelerini, boruları döşeyip sularını nehirden getirerek, barajdan su alarak tarlalarını sulamalarını söylerler. Çiftçiler kendilerine söyleneni yaparlar. Ancak hiçbiri nehirlere suyun nereden geleceğini, barajların nasıl dolacağını düşünmezler.

Delik büyümeye devam eder. Dev bir Jumbo jet içindeki yolcuları ile birlikte delikte kaybolur. Herkes pilotu suçlu bulur. Koca deliği nasıl görmez derler. Hiç kimse bu deliğin neyin nesi olduğunu sormaz. Neden böyle büyüdüğünü ve ne yapmak gerektiğini sormazlar. Deliğin etrafına kırmızı balonlar koyarak “DİKKAT! GÖKYÜZÜNNDE DELİK VAR!” diye uyarı levhaları asmayı yeterli bulurlar.

Sonunda delik o kadar büyür ki havadaki her şeyi içine almaya başlar. Kuşlar uçmaya cesaret edemez olurlar. Bir yerden bir yere gitmek için yürümek zorunda kalırlar. Uçaklar havaalanlarından ayrılamazlar. Havaya attıkları top delikte kaybolduğundan çocuklar top oynamayı unuturlar. Tüm bunlara karşı yine de insanlar olup bitenlerin kabahatini kuşlara ve pilotlara yüklemeye devam ederler. Kış gelir ve havalar soğumaya başlar. İlk karın yağışı her zamanki gibi insanlara neşe verir. Gri renkli şehrin bembeyaz bir örtü ile kaplanışı, kar tanelerinin döne döne inişi herkesin hoşuna gider. Çocuklar kartopu oynarlar, yokuşlardan aşağı kızakları ile kayarlar. Ancak kar durmak bilmez ve yağmaya devam eder. Gökyüzündeki delikten aşağıya inen karın sonu bir türlü gelmez. Caddeler, evler, parklar, tren istasyonları karla örtülür. Arabalar ve trenler karın altında kaybolurlar. İnsanlar kar durur ya da hiç olmazsa biraz azalır da dışarı çıkıp evlerinin önünü kürerler diye beklerler ama kar yağdıkça yağar.

İşte o zaman herkes büyük bir korkuya kapılır.

Hemen bir şeyler yapmak gerektiğini aksi durumda hepsinin kar altında kaybolacağını söylemeye başlarlar. Gökyüzündeki delik o kadar büyümüştür ki kimse bu kocaman deliği neyle kapatacağını bilemez. Sonunda ortaya bir terzi çıkar. Kocaman bir yama yapalım der. “Eğer hepiniz deliği örtecek kadar büyük bir yama hazırlamama yardım ederseniz ben de bir balonla gökyüzüne çıkıp deliği kapatabilirim” der.

Bunun üzerine tüm şehir halkı evlerindeki artık mavi kumaşları toparlarlar ve belediye sarayında toplanarak soğuktan donmuş parmakları ile kumaş parçalarını birbirine ekleyip dikerek kocaman bir yama yaparlar. Sonra da şehrin merkezindeki alan giderek balonunu hazırlamakta olan terzinin etrafında toplanırlar.

Terzi balona en uzun ve en keskin iğneleri ile en sağlam mavi iplik makarasını özenle yerleştirir. İnsanlar ona çok çabuk olmalarını söyler. Terzi şehir halkının hazırladığı yamayı kapar ve balona doğru koşmaya başlar. Ama koşarken tökezler ve yama yere, kalabalığın ayakları altında ezilerek çamur halini alan karların arasına düşer. İnsanlar yıkamaya zaman yok, yamayı al ve çabuk koş diye bağırırlar.

Terzi ayağa kalkar ve çamurlu yamayı arkasında sürükleyerek balona ulaşır. Balonu gökyüzüne doğru yükseldiğinde meydana toplanmış olan şehir halkı tüm güçleri ile balonun iplerine asılırlar. Terzi işinin ustasıdır. İğneleri ile ipliği inanılmaz bir marifetle kullanıp yamayı yerine diker. Kısa bir süre sonra kar durur. İnsanlar büyük bir sevinçle kurtuluşlarını kutlamaya başlarlar. Terziyi kahraman ilan ederler.

Böylece şehir kar altında kaybolup gitmekten kurtulur. Ama gökyüzündeki çamurlu yama öylece yerinde kalır. Yıllar boyunca insanlar başlarını gökyüzüne kaldırdıklarında kendilerine ihmalkârlıklarını ve vurdumduymazlıklarını hatırlatan çirkin yamayı görürler. O günden sonra ne kadar dikkat ederlerse etsinler o çirkin yamadan sonsuza kadar kurtulamazlar.

COVİD-19 başladığında “bize bir şey olmaz” gibi verilen tepkiler tekrarlanmaya ve gökyüzündeki yama, lekeli haliyle yerinde durmaya devam eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar