Abdüllatif Şener: Erdoğan, Pensilvanya'ya Ahmet Ergün ile gitti
24 Haziran'da gidilecek 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri'nde CHP'nin Konya Milletvekili adayı Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Mayıs 2000 tarihinde Ahmet Ergün ile beraber Fethullah Gülen'i Pensilvanya'da ziyaret ettiğini söyledi.
Sözcü'den Özlem Gürses'e konuşan Şener, "Şimdi Bank Asya'ya para yatırdı diye insanlar evlerinden alınıyor. Kendisi 10 yıl boyunca partisinin en üst kurul toplantılarını Kızılcahamam'daki Bank Asya tesislerinde yaptı! 3 senesi de yatılı yapıldı bu toplantılar. O işbirliğinden zevk aldığı kesindi, o işbirliği kendisine imkan sağlıyordu" dedi.
Şener'in söyleşisi şöyle:
Nasıl görüyorsunuz seçim sürecini? En son kıraathane vaat etti Sayın Erdoğan…
İnsanların, özellikle de gençlerin iş bulamadıklarını, vakit geçirmek için kıraathanelere takıldıklarını, oradaki çay parasını bile ödeyemediklerini demek ki en iyi kendisi biliyor! Umudunu yitiren gençlerden çay parası almayarak onları sandıkta ikna etmeye çalışmaktır bu. Kendisinin ne kadar zayıf ve ne durumda olduğunu gösteren bir seçim vaadi.
Ekonomi ne durumda gerçekten?
Bugün bütün ekonomik göstergeler perişan vaziyette, kaldı ki bazı veriler gerçeği de yansıtmıyor. Sürekli değiştiriyor, hesap yöntemlerini ortadan kaldırıyor. Milli Gelir Serileri hesap yöntemlerini değiştirdi mesela, 2011 öncesini de göremiyoruz. Buna rağmen ekonomiyi yakın takip edenler olup biteni görebiliyor.
2007'de ben bırakırken kişi başına milli gelir 9216 dolardı, bugün bu rakam 500 dolar aşağıda. Hele Suriyeli 4 milyon sığınmacıyı da eklerseniz daha da düştü.
Peki Türkiye'de bir bankacılık krizi mi var?
Piyasa çok kötü. Batan, kredi borcu olan, borçlarını ödeyemez durumda olan çok sayıda iş adamı, girişimci, esnaf var. Garanti Fonu ile desteklenen krediler vermişti, şimdi onu sürekli uzatıyor. Seçim öncesinde piyasada bir şeylerin patlamasını önlemeye çalışıyor. Ama önemli bir işadamı kesimi kredi borçları nedeniyle zor durumda, iş yerleri batanlar var, yurtdışına çıkanlar var. Bütün bunlar bankacılık sektörünü de doğrudan etkiliyor tabi ki.
Geri ödemelerde bir zorluk çıktığında acaba bankalarımızın yapısı nasıl sorusu gündeme gelecek…
Politik ve popüler nedenlerle sürekli olarak kuralları bozan bir Tayyip Erdoğan var. Kafasında seçim var. Bu seçim nedeniyle bol keseden kaynak dağıtıyor, “hazine garantilidir” diyor. Bunlar bankacılık sektörünü zorlayacak durumlar. Bankalar iflas etmeye, çökmeye başladı mı Türkiye'de, bu 2001 krizi ile kıyaslanamayacak kadar ağır sonuçlar doğurur.
Siz partinizden “akçeli işler” nedeniyle ayrıldınız. Bugün durum ne acaba?
Bu dönemdeki yolsuzlukların daha öncekilerle kıyaslanacak hali yoktur, hem miktar hem yaygınlık açısından. Ben Türkiye Devleti kurumlarının bu kadar zayıf olduğunu hiç tahmin etmezdim. Devlet, kim eline geçirirse onun sopasıymış meğer. Tayyip Erdoğan ele geçirmiştir devleti, sopa gibi kullanıyor. Yargıyı siyasetin kırbacı haline getirmiş. Bu bir devlet tanımı değil aslında. Diğer kurumların hepsini de kendine göre yönetiyor, kamu kaynaklarını da istediği gibi yağmalıyor. Bu yağmanın haddi hesabı yoktur!
Niye hiç bilgi belge yok yolsuzluklara dair?
Çünkü iktidar yolsuzluk haberlerine geçit vermiyor, medyayı ele geçirmiş durumda, muhabirler gazetecilik reflekslerini yitirdiler. İkincisi de kamudan sızmalar olmuyor. Eskiden ahlaklı memurlar servis ederdi bu işleri… İktidar değişikliğinde bu bilgiler, belgeler, bağlantılar tek tek çıkar ortaya.
Mesela Akkuyu Nükleer Santrali, normalde enerji kaynaklarını çeşitlendirmek kadar, maliyetlerin düşmesi, enerjinin ucuzlaması için yapılmalı değil mi?
Akkuyu'nun dolar cinsinden bir alım garantisi var, o alım garantisiyle, kuru 4 lira desek, 16 liralık elektrik 50 liraya çıkıyor. Böyle emme basma tulumba gibi, ülke hazinesini boşaltan yatırımların hepsinde, sadece yandaşların değil aynı zamanda akrabalık bağlarıyla yakınlarının da ortaklığı var. Şu anda resmi kayıtlara giremiyoruz, ama tek tek göreceğiz bunları.
Geçmişte kendisine hakaret eden pek çok isim, bugün kendisiyle yan yana. Acaba neden?
Çıkar nedeniyle. Ben 60'ımdan sonra şunu öğrendim; eskiden zannederdim ki insanların ilkeleri olur, duruşları olur, insanların duruşlarını belirleyen şey çıkarlarıymış. İlkeler çıkarlarla çatışınca, terk edilen ilkeler oluyor; Numan Kurtulmuş da budur, Süleyman Soylu da budur. Önemli olan güç değil, önemli olan duruş. İlkesi ahlak olan bir güç faydalı olabilir ama ilkesiz bir güç de ülkenin başına bela olur. Yaşıyoruz işte…
Peki Bahçeli?
Sayın Bahçeli'yle ilgili yorum yapmayayım.
Bahçeli getirdiğini götürüyor diye mi düşünüyorsunuz yoksa siz de?
Olabilir, belki de! (kahkahalar)
Bu son Alaaddin Çakıcı ile Bahçeli fotoğrafı nedir?
Bahçeli söylediği bir şeyi meşrulaştırmaya çalışıyor; affı. Bakın bu af konusu çok önemli. Bu seçimi belirleyecek olan af meselesidir… Önce Yiğit Bulut iki yazı yazdı, sonra Bahçeli “af gerekir” dedi… Kim af bekliyor, bir düşün. Bir taraftan sayıları 1 milyonu geçen FETÖ mağdurları var, KHK ile atılan, bankada parası olduğu, dershaneye çocuğunu gönderdiği için hapse düşen…
Bir tarafta da HDP çizgisinde af bekleyenler. OHAL'de çok sayıda mağdur olanlar var…
Bu iki kesim kendilerine aitken kaybettiler. Şimdi yine bu iki kesim “sorunu yaratan sorunu çözer” diyebilir. Onlara sinyal veriyorlar bu af meselesi ile.
Yani bu Çakıcı fotosu Sedat Peker'in açıklamalarına karşı bir kare değil. Bir de o söyleniyor çünkü, seçim sonrası karmaşaya dair bir önlem gibi…
Yok, hayır, ben o ihtimali görmüyorum. Türkiye seçim sonrası öyle bir çatışmaya girmez. Tam tersi seçimi kaybederse, herkes bir rahat nefes alır.
Kendi partisi de mi?
En başta kendi partisi bence ! Türkiye'deki bütün kurumlar bu beyefendiden kurtulmak istiyor aslında. En güvendiği adamlar ipini çeker. Seçimi kaybetme ihtimali ortaya çıktığında, Yüksek Seçim Kurulu'nun filan onu koruyacağını zannetmiyorum. Kaybettiğini ilan ederler ve rahatlar insanlar…
O yüzden mi mecliste de AKP'ye oy verin diyor?
Tabi, gücünü kaybetmek istemiyor. Muhalefet de aynı iddiada olmalı bence, hem parlamentoyu hem Cumhurbaşkanlığını almak için uğraşmalı.
Tayyip bey kazanırsa?
O durumda Türkiye düşünen insanlar için yaşanabilecek bir ülke olmaktan çıkar! Ne hukuk kalır ne adalet kalır, ne devlet. Temel hak ve özgürlükler biter. Böyle bir yönetim altında ekonomi de ayakta kalamaz zaten. Herkesi susturarak varlığını devam ettirmeyi bir yöntem olarak görüyor, ona devam edecektir. Ama demokrasiyi yıkarsanız, ekonomi de yıkılır. Kendisi de o ekonominin altında kalır, sürdüremez yani.
İnsanlar korkuyorlar mı Tayyip beyden, neden çevresinde hiç sağduyulu biri yok?
Çünkü hepsi bir koltuğa, bir ikrama nail olurum diye bakıyor.
O zaman vatandaş nasıl güvensin siyasetçiye?
Zaten söyleseler de dinlemez ki o ! Hep kafasındakilerin gerçek olduğuna inanır. Ona aykırı bir şey söylerseniz herkesin içinde azarlar, döver. Bu basına yansıyan dayaklar filan hep doğrudur…
Önceki gece Kanal D'de dedi ki “bizim zamanımızda FETÖ'nün güçlenmiş olduğunu kabul ediyorum”…
NİHAYET KABUL ETMİŞ!
Acaba sizin ABD'deki ziyarete dair yapacağınız açıklamadan mı endişe ediyor?
Etmesi gerek! Hatırlayın daha önce tersini söylüyordu, eski iktidarların bunları güçlendirdiğini anlatıyordu. Sanki onlar sorumluymuş gibi o isimleri ön plana çıkarıyordu. Oysa eski iktidarlarla kıyas bile olamayacak biçimde FETÖ'yü her yere yerleştiren bizzat Tayyip Erdoğan'ın kendisidir. Onun için hiç kaytaramaz. 15 Temmuz gibi bir şey ortaya çıktıysa, bunun da en büyük sorumlusu Sayın Tayyip Erdoğan'dır.
Aldatıldım diyor, biliyorsunuz…
10 sene, düşünebiliyor musunuz? Şimdi Bank Asya'ya para yatırdı diye insanlar evlerinden alınıyor. Kendisi 10 yıl boyunca partisinin en üst kurul toplantılarını Kızılcahamam'daki Bank Asya tesislerinde yaptı! 3 senesi de yatılı yapıldı bu toplantılar. O işbirliğinden zevk aldığı kesindi, o işbirliği kendisine imkan sağlıyordu.
Ne gibi?
Bakın Türkiye'de Tayyip Erdoğan'a alternatif bir ismin çıkmamasının sebebi FETÖ kadroları ve medyasıdır. Bir çok bürokratı, siyasetçiyi, Erdoğan karşıtlarını sürekli itibarsızlaştırdılar. Ben bıraktım, bana neler yapmadılar. Keza Turhan Çömez FETÖ hakkında uyardı, mektuplar yazdı diye başına gelmeyen kalmadı.
Yargı, emniyet, istihbarat gibi birimler sürekli olarak Tayyip Erdoğan'ın rakiplerini diskalifiye ettiler. Aynı zamanda kendilerine kadro açma operasyonlarıydı, iki çıkar bir araya geldi. Ergenekondu, Balyozdu, Odatv davası gibi, insanın içini ürperten neler yaptılar. Şimdi de Sözcü'ye yapıyorlar.
Bir anlaşmaydı bu diyorsunuz…
Net.
Söylemeyecek misiniz şu Amerika ziyaretinin ayrıntılarını?
Söyledim. 2000 Mayıs'ında 4 kişi Amerika'ya gitti, Tayyip Erdoğan, Turhan Çömez, Ahmet Ergün ve Ali İbiş. Biri milletvekilliği yaptı zaten, Ali İbiş. Öbürü de Belediye döneminde Tayyip Erdoğan'ın en yakınıydı, Ahmet Ergün, hatta kasası olduğu iddiaları vardı. Şimdi neredeler, inanın ben de bilmiyorum. Sayın Erdoğan'ın şöyle bir adeti vardır, kendisine çok yakın olanları siyasette yanına almaz, ayırır.
Amerika ziyaretinde Pensilvanya'ya gittiler mi gitmediler mi?
Israr ediyorsunuz madem, bir kademe ilerisini de söyleyeyim size, tweet de atacağım zaten, birlikte ABD'ye gittiklerinde Ahmet Ergün'le beraber Pensilvanya'ya gittiler ve Fethullah Gülen ile görüştüler. Tayyip Erdoğan'ın ilk Pensilvanya ziyaretinde yanında Ahmet Ergün vardı.
Turhan Çömez var mıymış Pensilvanya'da?
O bölümlerini de sonra anlatacağım!
Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Gül'ün bu son adaylığı gündeme geldiğinde şöyle bir tweet atmıştı “FETÖcü E. Uslu Sayın Gül'ün desteklenmesini önermiş. Acaba bugün Gül'ün yanındaki 20 kişiden 16'sı FETÖcü olduğu için mi?”
Çok yorum yapmayayım ama Sabri Uzun benim güvendiğim isimlerden biridir. Son kitabı “İN” bu konuda okuduğum önemli kitaplardan biridir. Söylediklerini yabana atmamak lazım.
Bülent Arınç bugün Tayyip Beyin yanında…
Evet, oğlunu da milletvekili yapıyor. Bülent bey bir bakarsınız gözyaşı döker, bir bakasınız muhalefet eder, derken birden U dönüşü yapar. Bülent Bey işte, kendi bireysel dengeleriyle meşgul.
Mehmet Ağar'ın oğlu AK Parti'den aday biliyorsunuz…
Eski dostlarmış demek ki.. birbirlerini de kollarlarmış demek ki… Ağar ile ilgili Tayyip Bey'in ağzından hiç olumsuz bir şey duymadım. O çizgiye yönelik sert bir şey söylediğine de hiç tanık olmadım.
Davutoğlu ne yapıyor acaba?
Davutoğlu sessizce kaybolanlardandır