Akşener:  Enis'ten terorist çıkarılamaz

Akşener: Enis'ten terorist çıkarılamaz

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun milletvekilliğinin düşürülerek tutuklanmasına, "Enis’ten terörist çıkarılamaz" diye tepki gösterdi.


İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun milletvekilliğinin düşürülerek tutuklanmasını eleştirirken "Bunun doğru olmadığını Enis’ten terörist çıkarılamayacağını söylemek isterim" dedi.

Akşener, FOX TV’de İsmail Küçükkaya'nın sorularını yanıtladı. 

Akşener, telefonla görüştüğü Enis Berberoğlu'nun "Ben yatar çıkarım demokrasiye bir katkım olacaksa hiç kimse üzülmesin. Bu da geçer yahu" dediğini açıkladı.

Akşener özetle şunları söyledi: 

İNANMIYORUM: CHP'den milletvekili seçilmiş bir arkadaşımız önemli bir gazeteci. Enis'in teröristlikle, casuslukla suçlanmasını doğru bulmuyorum, inanmıyorum. Siz Enis Berberoğlu’na eğer derseniz ki; sen teröristsin, gerçekten terörist olanların bunun her anlamda söylüyorum, terörist olanların o tanımını sulandırırsınız, ciddiyetsiz bir hale getirirsiniz. Eğer siz Enis Berberoğlu’na çalıştığı gazeteler üzerinden bakarsanız hiçbir zaman Türkiye'nin terörle mücadelesine yönelik nakısa yaratacak, onu zayıflığa uğratacak ki, Genel Yayın önetmenliği de yapmıştır asla bir toz zerresi kadar bir şey bulamazsınız.

TUĞRUL TÜRKEŞ'E GÖNDERME: Gelelim şu tırlarla ilgili konuya, ben o dönemde Milliyetçi Hareket Partisi mensubuyum, bir milletvekili Genel Başkan Yardımcısı arkadaşımız televizyonda bu konuda gayet net açık kanaat bildirdi ve bugün aynı arkadaşımız, Başbakan Yardımcılığı yaptı AK Parti'de ve AK Parti’nin milletvekili. Ne demek istiyorum; suç kabul ettiğiniz hiçbir şey yanınızda durana dokunmayacak ama yanınızda durmamışsa Enis Berberoğlu'na terörist diyeceksiniz, casus diyeceksiniz. Buna ne vatandaş inanır ne de benim gibi Enis’i yakından tanıyanlar inanır. Şimdi bunun Türkiye'nin uzun zamandır devlet ciddiyeti kurumların adımlarındaki o ciddiyetin cıvıdığı bir başka örnek olarak görüyorum. Bunun doğru olmadığını Enis’ten terörist çıkarılamayacağını söylemek isterim.

DIŞ POLİTİKADA NE OLUYOR BELLİ DEĞİL: Suriye’de Jeffrey James’ın önderliğinde, isimlendirerek söyleyeyim. Barzani'nin Amerika'nın bir alanında bulunduğu ve YPG, PYD’nin bir araya gelerek orada bir devlete veya devlet benzeri bir şeye doğru gidildiğine dair bilgilerimiz var. Böyle bir duyumumuz oldu ve onu tam öğrenebilmek için dün bir araştırma önergesi verdik. Cevap da alamadık, zaten kabul edilmeyeceğini biliyoruz ama konuşma konusunda da sıfır bilgili burada duruyoruz.

Rusya ile Suriye’ye yönelik Ateşkes Anlaşması yapılmıştı. Beraber devriye yapılacaktı onlarla ilgili çok olumsuz haberler bilgiler geliyor. Ona yönelik de bir netlik yok. Türkiye şu an itibarıyla Korona’ya odaklandığı için dış politikada ne oluyor ne bitiyor belli değil.

OYLAR ERDOĞAN'I CUMHURBAŞKANI SEÇMEYE YETMİYOR: Aşağıdan hesaplıyorlar, yukarıdan hesaplıyorlar, yandan hesaplıyorlar yani sağdan hesaplanıyor soldan hesaplanıyor. Cumhur İttifakı'nın oyları Sayın Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı seçmeye yetmiyor. Öyle olunca 2 sistem lazım burada Cumhuriyet Halk Partisi'ni HDP ile bir arada paketlemek; bizim seçmenimizi bu konuda irite etmek, bu birincisi. İkincisi ise aynı zamanda kendi mahallesini, kendi seçmenini konsolide etmek yani aynı değil ama benzerliği söylüyorum. Trump gitti İncil salladı. Daha sonra “Polislere ayaktan vurmayı öğretmeliyiz” dedi. Karşıyı şeytanlaştırmaya çalışıyor. Biz de de durum aynı. Seçim kazanmak için değerlerimiz üzerinden vatandaşı çarpıştırdıkça o değerlerin içini boşalttınız.

ORTAK AKLA, MAKUL DİLE İHTİYAÇ VAR: Biz İYİ Parti olarak bu kutuplaştırma siyasetini kurulduğumuz günden beri reddediyoruz. Biz İYİ Parti olarak doğru yapılan işlere; “Evet aferin bunu iyi yaptınız. Tebrik ederiz şurada eksik yaptınız. Böyle yaparsınız daha iyi olur” Bunun dışında da “Şunu da yanlış yaptınız kardeşim” diyen makul bir dili, seviyeli olmasına gayret ettiğimiz bir dili tercih ediyoruz. Küfürlerin havada uçuştuğu bir siyasi dilin içerisinde çok zor. Ama üçüncü bir yol dediğimiz o makulde buluşmayı, bu çok zor bir yoldur, makul de buluşmayı hedef seçtik kendimize. Covid-19’dan sonra Korona’nın getirdiği hasarı toparlayabilmek için bir ortak akla makul dile ihtiyacımız var.

VİCDANSIZLAR-CÜZDANSIZLAR: Aidiyetler üzerinden ister etnik aidiyet, ister dini inanç aidiyetleri, ister siyasi aidiyetler üzerinden bu ülkenin insanı birbiriyle dövüşmez ama benim dikkat çekmeye çalıştığım, Biz ilçeleri geziyorduk yerinden gördüğüm şeyler var, hele bu korona da üzerine binince şimdi vicdansızlar, yani vicdansızlar nedir? yolsuzluk yapan, hırsızlık yapan hiç emek harcamadan namütenahi zenginleşen, emeksiz zenginleşenlerle, işini kaybeden, aç kalan çocuğu ile ilgili endişesi olan insanlar arasındaki oluşabilecek probleme dikkat çekmeye çalışıyorum. Epeydir Vicdansızlarla cüzdansızlar arasında dediğim şey bu. Sayın Erdoğan'ın sürekli seçim alabilmek için insanları birbirinin karşısına dikip, yumrukları dişleri sıkıştıracak bir söylem söyleme yerine o dediğim alana dikkat etmesi gerekir öyle bir şey herkesi çok zor durumda bırakır. Gündem değiştirmek için bu yol olmaz. Tekrar söylüyorum gündem değiştirmek için seçmen konsolidasyonu için bu dil olmaz.

MASAYA OTURURUM: Ben neler geçirdim ama en karanlık gecem 16 Nisan 2017’dir. Türkiye'nin nereye gittiğini gördüğüm için. Şimdi de diyorum ki bu yanlışı önceden gördüğüm için o gece benim en karanlık gecemdi. Sayın Erdoğan dürüst bir biçimde “Meral Hanım sizinle görüşebilir miyim dese?” buyrun derim. Fikirlerini bana anlatsa, benim ona söyleyeceğim şey şu; 2010 referandumu Türkiye’yi felakete götürecek. Evren’e öyle şeyler oldu ki, başörtüsü ile dövüşerek çıktı, ayet hadis okuyarak çıktı. 82 Anayasası’nı siz hazırladınız kardeşim.

O zaman şöyle dediler; “Biz bu anayasası Allah korkusu ile hazırladık besmele ile hazırladık” Ben dedim ki; herkesi götürecek bu, keşke haklı çıkmasaydım ama haklı çıktım. En karanlık gecem 2016 Nisan referandumu gecesi. Türkiye’nin geleceği adına kaygılandım. Ben Erdoğan’a derim ki; parlamenter sisteme geçmek kaydıyla masaya otururum. Ben prensipler ve ilkeler üzerinden yürüyorum. İki yılda gelinen noktada nefes alamıyorsunuz. Ekonomi rezalet bir durumda.

NECİP FAZIL DA NAZIM HİKMET DE BİZİM: Grup toplantılarında ben Necip Fazıl'dan da şiirler okudum, Mehmet Akif Ersoy'dan da okudum yani ne demek istiyorum. Necip Fazıl ve Nazım Hikmet taban tabana zıt; Peyami Sefa ile Nazım Hikmet taban tabana zıt. Ama bunların siyasi görüşlerine katılırsınız-katılamazsınız kenara koyarak hepsi çok önemli yazarlarımız, şairlerimiz bizim. Türk Dünyası'na çok gittik geldik. Elçibey’le dost olduk. Bir keresinde İstanbul’a geldiklerinde bir arkadaşıyla tanışmıştık Kültür Bakanlığı yapmış bir insandı. O arkadaş Nazım Hikmet’in Sovyet Rusya’da meşhur olan, Sovyet Türklerinin arkasında duran bir insanmış ben de bilmiyordum. Nazım bizim, tekrar söylüyorum; siyasi görüşleri ayrı. Görüşlerine katılmayan pek çok insan var. İlginç olanı bu tweetin altına benim mahallemden itiraz olmamış.

KÜRTLER MARABA DEĞİL: Ahmet Şık gibi sol cenahta yer alan insanların gagalaşması ile karşılaştım. Yani arkadaşlar Kürtleri maraba mı zannediyor? Arkadaşlar Kürtleri kendilerinin tapulu malı mı zannediyor? Yok böyle bir şey elbette Kürtler de dahil. 31 Mart’a giderken Sayın Erdoğan dedi ki “Aha Kürdistan Irak’ta defolun gidin” terörist dedi hepimize. İstanbul’da hayatında HDP’ye oy vermemiş, Bağcılarda, Fatih’te Esenler’de bu vatandaşlar sandığa gitmedi. HDP’ye oy vermek Kürtleri maraba yapmaz. Elbette Kürtler de dahil. 

DAMAT BEY BİR PAKET AÇIKLADI:  Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının hızlı para için bir tercihi oldu o da inşaat sektörü. İnşaat bitsin demiyorum ama öncelik sıralarını ayarlamanız lazım. Damat Bey bir paket açıkladı, kredi verecekler. Nereye verecekler inşaat sektörüne. Dostlarını kurtarıyor Sayın Erdoğan. O üç kamu bankası 3 ay ile 6 ay arasında borçlanabilirken; 15 yıllık bir kredilendirme borçlanma haline girdiği zaman yarın benim oğlumdan başkalarının çocukları, torunlarımızın başına bu borçları ödeme. yani gençlerin geleceğini çalma gibi bir eylemle karşı karşıyayız. 15 yıllık bir borçlanmaya girdiğinde çocuklarımızın torunlarımızın başına yeni borçlar açma 2001 olayındaki gibi bir çıkmaza çıkacak.

LÜTFÜ TÜRKKAN'IN ARAZİSİ: Lütfü Bey hemşerimdir. Uzunca bir zamandır tanıdığım biridir. Sanayicilik alanında başarılıdır, yıllarca çok öğrenciler okutmuştur. Büyük bir arazisi var orada fabrikanın olduğu yer. Silo yapılmış oraya çok önce. Orman arazisi diye kadastroya geçmiş sonra ormandan bu alanı kiralamışlar. Sayın AKP’li takmış durumda Lütfü Beye. Sonuç itibariyle bir ip çektiler yıkın dediler onlar da yıkmadılar mahkemelik olacaklar. Lütfü Bey yabancı bir şirkete buraya satsa ki satabilir CARGİL’e mesela. Parayı cebine koyar siyasetini yapardı. Lütfü Bey AKP’li olsa orman arazisi onun oluverirdi. O fabrikadan ekmek yiyen insanlar var. Maaş alıp evine ekmek götürüyor, yazıktır.

Bana bakın FETÖ’cü dediler. şu anda neredeyse PKK'lı oluyorum. Her şey deniyor bana da peki bana Başbakan yardımcılığı teklif edildiği zaman 2015'de ben kabul etseydim. bana ne denecekti bugün?