Batı ile Türkiye: İlişkinin sonu mu?

Batı ile Türkiye: İlişkinin sonu mu?

Batı dünyasında Türkiye’ye karşı tavır konusunda tartışma giderek büyüyor.

Erdoğan’ın savaş suçlusu olarak yargılanmasından, Türkiye’nin NATO’da çıkarılmasına kadar tüm öneriler masada. Görünen o ki, masada olmayan tek seçenek, Türkiye ile uzlaşma yolları aramak.

Eski Birleşmiş Milletler Uluslararası Ceza Hukuku Mahkemesi Başsavcısı Carla del Ponte, İsviçre’de yayımlanan ‘Schweiz am Wochenende’ gazetesi ile yaptığı söyleşide açık açık, “Erdoğan için soruşturma başlatılıp savaş suçları işlediği iddiasıyla suçlanmalı. Erdoğan’ın bu yaptıklarından cezasız kurtulmasına izin verilmemeli” diyor.

Del Ponte, Barış Pınarı Harekâtı ile Türkiye’nin uluslararası hukuku ihlal ettiğini iddia ediyor.  Del Ponte, 2017 yılında, BM Suriye Soruşturma Komisyonu’nda göre yaptığı sırada, Suriye Devlet Başkanı Başar Esat’ın uluslararası mahkemede savaş suçlusu olarak yargılanmasını da talep etmişti.

Aynı şekilde, Alman Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer da Batı dünyasında Türkiye’ye karşı sert önlemler alınmasını talep eden politikacıların önde gelenlerinden.  Kramp-Karrenbauer’ın pozisyonunu ilginç kılan asıl unsur ise, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in görevi bırakmasının ardından Almanya’yı yönetecek kişi olarak gayrı resmi olarak ilan edilmiş olması.

Bakan Annegret Kramp-Karrenbauer da “NATO müttefikimiz olan Türkiye'nin devletler hukukuna aykırı bir şekilde bir bölgeyi ilhak ettiği ve insanların buradan sürüldüğü, bir gerçektir” dedi. Hrıtiyan Demokrat Parti (CDU)başkanlığını da üstlenmiş olan Savunma Bakanı aynı konuşmasında Türkiye’nin NATO üyeliğinin de sorgulanmasını istedi.

Almanya dış politikasının mimarlarından, Hür Demokrat Parti (FDP) lideri Alexander Graf Lambsdorff ise, Annegret Kramp-Karrenbauer’ın bu ölçüde ABD propagandasına angaje olmasından rahatsızlık duymuş olacak ki, Bakan’ı “yetersizlik ve yanlış bilgi yaymak”la suçladı.

Ancak, Türkiye’ye karşı dışlama da dahil olmak üzere, sert önlemler alınması fikrinin asıl kaynağı olan ABD’nin resmi dış ilişkiler siyasetinin belirlendiği Counsil on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) üyesi Max Boot’un önerileri ise daha kökenci içeriğe sahip. ‘Neo-Con’ geçmişi olan Boot şunları söylüyor:

“Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyini işgal etmesi, NATO değerlerine saygı duymadığının göstergesidir. Bu konuda bir şey yapmanın zamanı geldi.

Başkan Trump belki Suriye'deki ABD askerlerini çekip Arap milislerle ittifak halindeki Türk askerlerinin girmesine izin vererek Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iyilik yaptığını düşünüyor olabilir ama bu hareketiyle iki ülkenin ilişkilerini daha büyük bir krize soktu ve Türkiye'nin hala NATO'ya dahil olup olmadığını sorgulattı.

Eğer Türkiye bugün başvursaydı NATO'nun kapısından giremezdi. NATO'nun Üyelik Planı adayların “dengeli bir demokratik sisteme sahip olmasını, bölgesel ve etnik sorunlara barışçıl çözümler getirmelerini, komşularıyla iyi ilişkiler içinde olmalarını, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına bağlılık göstermelerini, silahlı kuvvetleri üzerinde demokratik ve sivil kontrol sahibi olmalarını ve piyasa ekonomisine sahip olmalarını” gerektirir. Piyasa ekonomisine sahip olsa da Türkiye diğer kriterlere sahip değil. Ama NATO'nun mevcut bir üyesini kovmak gibi bir mekanizması yok.

NATO'da kalsa bile artık Türkiye artık güvenilir bir ortak değil. Tıpkı Pakistan gibi ona da “arkadüşman” gözüyle bakılmalı.

Öncelikle İncirlik Üssü'nden başlanmalı. ABD Hava Kuvvetleri Ürdün'deki Muvaffak Salti Hava Üssü'ne ve İran Körfezi'ndeki diğer ülkelere taşınmalı. İncirlik'teki nükleer silahlar ABD'ye geri getirilmeli veya güvenilir NATO ülkelerine taşınmalı.

Artık Türkiye konusunda gerçekçi davranmanın ve yirmi sekiz yıl önce sona eren Soğuk Savaş dönemindeki gibi yakın ilişkilerinin korunacağı varsayımından vazgeçmenin zamanı geldi.”