CHP'li Faik Öztrak: "Asrın depremi diyerek, asrın cinayetinin üstünü örtemezler"
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, "Depremin geleceği belliydi. Bu kentleri depreme karşı güçlendirmek için hiçbir önlem almadılar." diyerek hükümeti suçladı.
CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde büyük yıkıma yol açan depremler hakkında konuştu. Öztrak, şunları söyledi:
"İLK 24 SAATTE ETKİLİ MÜCADELE OLABİLSEYDİ..."
“10 ilimizde büyük yıkımlara yol açan, Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin üzerinden tam bir hafta geçti. Geçtiğimiz pazartesi, sabah 4.17’den itibaren geçen her dakika, her saniye kayıplarımız ağırlaştı. Depremden günler sonra enkaz altından canlı çıkarılan her çocuk, her anne, her baba acımızı hafifletse de ilk yirmi dört saatte erken ve etkili mücadele olabilseydi binlerce vatandaşımızın canını kurtarabileceğimiz gerçeğini milletimize gösterdi.
Bugün itibariyle depremde 31 bin 643 yurttaşımızı kaybettik. 80 bin 278 yurttaşımız da yaralı. Bir kez daha, kaybettiklerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, milletimize sabır, yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.
"BU SON FELAKET DE GÖSTERDİ Kİ; ÜLKEMİZDE EN UCUZ ŞEY İNSAN HAYATI"
‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız insanlarının nasıl öldüğüne bakın’ demiş, Albert Camus. Ne yazık ki ülkemizde bu sözü çok sık tekrarlamak zorunda kalıyoruz. Bu son felaket de gösterdi ki; ülkemizde en ucuz şey insan hayatı ve insan hayatının ucuz olduğu ülkelerde kibirli yöneticiler, her ölüme ‘kader’ diyor. Büyük bir kibirle sorumlusu olduğu ölümleri bile kabullenmiyor, hiçbir suçu üstlenmiyor.
Bu kibir abideleri, Sayıştay’ın uyarılarına rağmen; hiçbir önlem almazlar. Kömür madeni patlar madencilerimiz ölür. ‘Kader’ deyip geçmeye kalkarlar. Dere yatağına ev yapılmasına izin verirler. Göz yumarlar. Yağmur yağar, sel olur. Yurttaşlarımız sele kapılır, hayatını kaybeder. ‘Kader’ deyip geçmeye kalkarlar. ‘İtibardan tasarruf olmaz’ derler, kendilerine uçan saraylar alırlar. Ama bir yangın söndürme uçağı almazlar. Ülkenin ormanları yanar. Ormanla beraber vatandaşlarımız yanar. ‘Kader’ deyip geçmeye kalkarlar. Ülkenin tüm bilim insanları uyarır. Devletin kurumları uyarır. Deprem gerçeğine aldırmazlar. 20 yıl el parasıyla bu ülkeyi ‘yönetirmiş’ gibi yaparlar. Paralar gösterişe gider.
"PARALARI DEPREME DAYANIKLI KENTLER İÇİN DEĞİL, SEÇİM İÇİN HARCARLAR"
Ruhsatsız, eksik gedik konutlara imar barışı çıkarıp para toplarlar. Paraları depreme dayanıklı kentler için değil, seçim için harcarlar. Vatandaşın evlerini mezara çevirirler. Depremde on binlerce insanımız ölür. ‘Kader planı böyleymiş’ deyip geçmeye kalkarlar. Bu ülkede iyi bir şey olursa kendindendir. Kötü bir şey olursa kaderdendir. Utanmadan suçu Yüce Allah’a yıkmaya kalkarlar.
Oysa kader, gayrete âşıktır. Dünyada güzel olan, doğru olan her şey gayretin ürünüdür. Milletimiz seni; ‘felaketlere karşı tedbir al’, ‘canımı koru’ diye seçiyor, sen tedbir almıyorsun, sonra felaket olunca ‘kader planı’ diyorsun. İşin içinden sıyrılmaya kalkıyorsun. Kendi hatalarını görmeyen, günahlarının sorumluluğunu kadere yıkan, kibir hastalığıyla malul bu kafa ülkeyi yönetemiyor. Memleketimiz savruluyor.
“MİLLETİMİZ YAŞADIĞI HER FELAKETTE BUNLARIN ELİNDE ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDEDİ”
Afetler, on binlerce cana mal oluyor. Bu toprakların devlet anlayışı, ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ anlayışıdır. Ama 20 yıldır, ‘Devleti yönettiğini iddia eden’ bu kifayetsizler hiçbir felakette insanlarımızı yaşatmayı beceremediler. Milletimiz yaşadığı her felakette bunların elinde çok ağır bedeller ödedi.
Milletimiz devlet yönetimini ya sokaklardan topladı ya da enkazın altından çekip çıkardı. Bugün de aynısı oluyor. ‘İstasyonlarda akaryakıt yok, fırınlarda ekmek yok, içecek su yok, yardım yok, devlet yok’ feryatları, depremden sonra arşa yükseldi. ‘Nerede bu devlet?’ çığlıkları, kulakları değil, yüreklerimizi parçaladı.
1999 Büyük Marmara Depreminde enkazın üstündekiler, ‘Sesimi duyan var mı?’ diye enkazın altına bağırırdı. 2023 Maraş Depreminde enkazın altındakiler, ‘Sesimi duyan var mı?’ diye, enkazın üstüne bağırdılar. Ve o sesler tüm Türkiye’yi kahrederken, saraydakiler; muhalefete parmak sallamakla, milleti azarlamakla, trollerine millete hakaret ettirmekle uğraşıyordu.
"SARAY VE ŞÜREKÂSI 36 SAAT NE YAPACAĞINI ŞAŞIRDI"
Devletin yerleşik kurumlarını, ‘Vesayetle mücadele’ bahanesiyle yıkan, yerine doğru düzgün hiçbir şey kuramayan, saray ve şürekâsı; 36 saat ne yapacağını şaşırdı, kaldı. Ne arama kurtarma ekiplerini ne de Mehmetçiği seferber edebildi. Milletimiz duruma el koymak zorunda kaldı. Yardımları bölgeye ulaştırmak için sosyal medyadan örgütlenenler, canla başla çalışan gönüllüler, ellerindeki tesisleri depremzedelere açan iş insanları, çocuklara kazak ören kadınlar, soğukta üşümesinler diye; deprem bölgesine koşan doktor ve hemşireler, yardım kolilerini taşıyan gençler, depremin yüküne bağışlarıyla omuz veren hayırseverler, deprem enkazından elleriyle tırnaklarıyla kazıyarak taşları kaldıranlar milletimizin büyüklüğünü, kadirşinaslığını, zor zamanlardaki dayanışma gücünü bu deprem felaketinde bir kez daha gösterdiler.
“KURTARMA VE YARDIM ÇALIŞMALARINA MİLLETİMİZLE BİRLİKTE ELİMİZDEN GELEN DESTEĞİ VERDİK, VERİYORUZ”
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan yardımcılarımız, belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz, örgütümüz hepimiz afet bölgelerindeyiz. Kurtarma ve yardım çalışmalarına milletimizle birlikte elimizden gelen desteği veriyoruz. Yurttaşlarımızın acılarını paylaşıyoruz. İhtiyaçlarını gidermek için önlemler alıyoruz.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, depremden bir gün sonra deprem bölgesinde; Adana, Hatay, Osmaniye, Nurdağı, Islahiye, Kahramanmaraş, Pazarcık, Gölbaşı ve Adıyaman afet bölgelerindeydi. Cumartesi günü de Malatya, Şanlıurfa ve Diyarbakır’da depremzedelerin yanındaydı. Pazar günü de Payas ve İskenderun’da taziye ve geçmiş olsun ziyaretlerinden sonra Hatay’da Merkez Yönetim Kurulumuzu topladık.
Milletimizin acısını hafifletmek için; belediyelerimizin, örgütümüzün canla başla yaptıklarını ele aldık. Arama ve kurtarma çalışmalarının artık sonuna yaklaşılıyor. Yeni bir sürece giriyoruz. Bunu da dikkate alarak depremzede her ilimizde yardımlarımızın en etkin şekilde yapılması için kurulması gereken koordinasyon yapısını da ele aldık. An itibariyle 142 belediyemizin iş makinası, itfaiye, ambulans, arama-kurtarma gibi toplam 5 bin 192 aracı ve 13 bin 116 personeli deprem bölgesinde çalışıyor. Gıda, hijyen, kıyafet ve diğer insani yardım malzemelerini taşıyan toplam 3 bin 8 TIR ve kamyon, 4 uçak, 5 Gemi, 2 feribot ve 2 tren vagonu bölgeye ulaştırıldı. Günlük 240 bin öğün kapasiteli 47 mobil mutfak, 160 bin kapasiteli 16 ikram aracı, 110 bin ekmek kapasiteli 11 mobil fırın, 488 jeneratör, 1 milyon 396 bin battaniye, 61 bin 739 ısıtıcı ve soba, 4 bin 967 çadır, 135 konteyner, 321 mobil tuvalet ve duş belediyelerimiz tarafından dağıtıldı. Parti örgütümüz de 157 TIR insani yardımı, 46 kamyonu, 14 minibüsü, 2 iş makinesini depremden etkilenen bölgelere intikal ettirdi.
“BİRİNCİ HAFTASI BİTERKEN DEPREM BÖLGESİNDEKİ TABLO GERÇEKTEN ÇOK AMA ÇOK AĞIR”
Birinci haftası biterken deprem bölgesindeki tablo gerçekten çok ama çok ağır. Özellikle barınma, ısınma, hijyen ve iletişim konusunda ciddi sıkıntılar var. Belediyelerimiz bu aşamadan sonra kentlerimizin temizliği, barınma, ısınma, hijyen yardımlarına daha fazla odaklanacaklar. Genel Başkanımızın gözetiminde belediyelerimiz, örgütümüz, hayırsever iş insanlarımızla beraber, felaketzede yurttaşlarımızın barınma ve hijyen ihtiyacına cevap verecek çalışma ve projelere de başladılar. Depremzedelerin acil olarak çadır ve konteynerlere ihtiyacı var. Belediyelerimiz bu malzemelerin temininde zorlanıyorlar.
Ülkedeki liyakatsizlik tepeden aşağı yaşanan çürüme, bu ülkenin gözbebeği kurumlarını bu depremde saf dışı bırakmış. Kızılay’ımız da bunlardan bir tanesi. Ülkenin en büyük konteyner üretim tesisi Malatya’da ve bu tesis Kızılay’a ait. Kızılay, olası bir afet için doğru dürüst konteyner stoku yapmamış. Neden? Basına yansıyan iddialar o ki, fabrikanın liyakatli kadroları görevden uzaklaştırılmış. ‘Liyakati bırak, sadakate bak’ düsturuyla, bir kebap dükkânı sahibini ehliyet isteyen bu tesise müdür diye atamışlar. Şimdi soğuk kış günlerinde depremzedeleri barındıracak konteyner bulanamıyor. Alın size liyakat yerine saraya sadakatin sonucu.
“ÜLKEMİZE YARDIM İÇİN GELMİŞ BU EKİPLERE GÜVENLİK KAYGISI YAŞATMAK DA NE DEMEK”
Bu arada dün sahada çokça duyduğumuz ve bizi gerçekten üzen bazı haberler de var. Ülkemize şu zor gününde yardım için koşan bazı arama ve kurtarma ekipleri güvenliklerinin sağlanamadığı ve somut tehdit gerekçesiyle çalışmalarını sonlandırıp ülkelerine dönme kararı almışlar. Ülkemize yardım için gelmiş bu ekiplere güvenlik kaygısı yaşatmak da neyin nesi? Bu kaygılar, bu ülkenin atama İçişleri Bakanı tarafından ‘iftira’ diyerek, geçiştirilemez. Biz bu zor günümüzde milletimizin yanında olan herkese, ayrımsız şükran borçluyuz.
“YAĞMA VE YAĞMACILARA KARŞI HER TÜRLÜ TEDBİR MUTLAKA ALINMALIDIR. AMA HUKUK DEVLETİ OLDUĞUMUZU UNUTMADAN”
Yine yağma ve yağmacılara yönelik olduğu iddia edilen akıl almaz görüntüler sosyal medyada dolaşıyor. Yağma ve yağmacılara karşı her türlü tedbir mutlaka alınmalıdır. Ama hukuk devleti olduğumuzu unutmadan, hukuk içinde kalarak. Bu ülkenin polisi, askeri, kolluk güçleri, adliyesi hem suçluları engelleyecek önlemleri almalı hem de hukuk devleti olmanın gereğini yapmalıdır. Biliyoruz, ülkemizde hukuk devletinin kolonları tek adam rejim depremiyle zaten yıkıldı ama bu üçüncü dünya devleti görüntüleri hiçbir şekilde kabul edilemez. Deprem bölgesinde hem vatandaşlarımızın hem de misafirlerimizin güvenlik kaygıları derhal giderilmelidir.
“DEPREM BÖLGESİNDEKİ ORGANİZASYONSUZLUK, EŞGÜDÜMSÜZLÜK HALEN DE DEVAM ETMEKTEDİR”
Erdoğan deprem alanında kendi saçına başına gösterdiği özeni, afet sürecine müdahalede, koordinasyonun sağlanmasında gösterememiştir. Deprem bölgesindeki organizasyonsuzluk, eşgüdümsüzlük hala devam etmektedir. İlk deprem geçtiğimiz pazartesi sabah saat 4.17’de gerçekleşti. AFAD sabah saat 4.39’da depremi büyüklüğüyle beraber tüm dünyaya duyurdu. Sabah 5.30’da atama Cumhurbaşkanı Yardımcısı AFAD’a geldi. Ancak vahametin boyutunu bilmelerine rağmen şahsım hükümeti o sabah tüm deprem bölgesini ne hikmetse afet bölgesi ilan edemedi. Askerimizi sahaya süremedi. Depremin üzerinden 36 saat yani tam bir buçuk gün geçtikten sonra bunu akıl edebildi. O kadar saat neyi bekledi? Bu ülkede her şeye, tek bir kişi karar veriyor. O karar verene kadar da 36 saat boş yere geçti. Millet enkazın altında bir başına kaldı. Bu süre zarfında milletin canını kurtaramayanlar, imaj kurtarmanın derdine düştü.
“BECERİKSİZLİKLERİNİN ÜSTÜNÜ ALGI OPERASYONLARIYLA KAPATMAYA UĞRAŞTI”
Erdoğan, milleti tehdit etti. Defter tutmaktan, zamanı gelince o defterleri açmaktan bahsetti. Radyo Televizyon Üst Kurulu, televizyonları tehdit etti. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu depremdeki tek iletişim aracını sosyal medyayı kararttı. Hükümet enkaz altında kalanların yardım çığlıklarının duyulmasını engelledi. Bu vebalin sorumlusu kim? Hükümet, hakaret; yalan haber deyip önüne gelene dava açtı. Açmaya da devam ediyor. İletişim Başkanlığı işi gücü bırakmış, depremi ‘asrın depremi’ ilan etmeye soyunmuş durumda. Algı operasyonlarıyla, ‘Afet o kadar büyüktü ki biz bir şey yapamazdık’ demeye getirdiler. Milletin imdadına koşamayanlar beceriksizliklerinin üstünü algı operasyonlarıyla kapatmaya uğraşıyorlar.
“ASRIN CİNAYETİ’NİN, ‘ASRIN İHANETİ’NİN ÜSTÜNÜ ÖRTEMEZLER”
Depremin geleceği belliydi. Bu kentleri depreme karşı güçlendirmek için hiçbir önlem almadılar. Ellerinde uygulanabilir, deprem müdahale planı olmadığı için çok kıymetli dakikaları kaybettiler. Şimdi çıkıp ‘Asrın depremi’ diyerek, neden oldukları ‘asrın cinayeti’nin, ‘Asrın ihaneti’nin üstünü örtemezler. Koca koca adamlar, Nebati Bakanıyla, Binali’siyle kameralar önünde yer kapma yarışı yaparken milletimiz enkazın altında bir başına kaldı. Bunun üstünü örtemezler. Binlerce liralık paltolarıyla, ceketleriyle, atkı ve bereleriyle, koca koca adamlar kameralar önünde tespih tanesi gibi dizildi. Üzerlerinde mont bile olmayan, ufacık depremzede çocuklarımızı kendilerine dekor yaptılar. Bundan da hiç utanmadılar. Çünkü bunlar için her şey gösteri, her şey gösteriye dâhil. Ne diyelim, o rezil imaj parlatma çabanız yerin dibine batsın.
“YAŞADIĞIMIZ BU DEPREM, HİÇ KİMSE, AMA HİÇ KİMSE İÇİN SÜRPRİZ DEĞİLDİR.”
Yaşadığımız bu deprem, hiç kimse, ama hiç kimse için sürpriz değildir. Bilim insanlarımız yaklaşan bu deprem için yıllardır bağıra çağıra uyardı. Mısır’daki sağır sultan bile bunu duydu. AFAD’ın namuslu bürokratları da uyardı. Bürokratlar Kahramanmaraş Pazarcık’ta olacak depremi büyüklüğüne kadar tahmin etmişler. Bunun için tatbikat ve simülasyon çalışmaları yapmışlar. İlçe ilçe, mahalle, mahalle depremden en çok etkilenecek yerleri alınması gereken tedbirleri sıraladı. İşte bu planın 43. sayfasından başlayarak bu tespitlerin hepsi var. Ve simülasyonu, 7,5 deprem büyüklüğüne göre yapmışlar.
Devletin bu ve bunun gibi raporları ortadayken sarayının altın varaklı koltuklarına yapışıp oturanlar ne yaptı? Milleti depremden korumak için hangi tedbirleri aldılar? Hiçbir tedbir almadılar. 20 yıldır ülkenin idaresindeler. Bu 20 yılda milletten; 2 trilyon 538 milyar dolar vergi topladılar. İçeriden, dışarıdan 125 milyar dolar borç aldılar. Atadan, dededen kalan malı, mülkü 63 milyar dolara satıp yediler. Toplam 2 trilyon 726 milyar dolar harcadılar. Kendilerinden önceki 57 hükümetin 79 yılda harcadığının 4 katını 20 yılda yiyip bitirdiler.
20 yıllık sürede bu kadar büyük kaynaklarla bir de değil, tam iki tane depreme dayanıklı Türkiye inşa edilirdi. Buradan soruyoruz, nereye gitti bu paralar? Saraylara, dolarlı-avrolu garantilere, ışıltılı AVM’lere ve ranta gitti.
“MİLLETTEN MİLYARLAR TOPLAYIP BU EVLERİN POTANSİYEL MEZAR YERİ OLMASINA GÖZ YUMDULAR”
Peki, depreme hazırlık? Son 20 yılda 9 imar barışı çıkardılar. Milletten milyarlar toplayıp bu evlerin potansiyel mezar yeri olmasına göz yumdular. Sarayın kibirlisi sadece İstanbul’a ihanet etmedi. Adana’ya, Osmaniye’ye, Hatay’a, Kilis’e, Gaziantep’e, Kahramanmaraş’a, Malatya’ya, Adıyaman’a, Diyarbakır’a, Şanlıurfa’ya da ihanet etti. Sarayın kibirlisi ve şürekâsı Türkiye’ye ihanet etti. Sarayın kibirlisi ve şürekâsı millete ihanet etti.
Şimdi çıkmış; ‘Bana bir yıl daha verin’ diyerek millete yalvarıyor. Kendini hiç boşa yormasın. Çünkü sizin ve sizin bozuk düzeninizin miadı doldu. Size ayrılan sürenin sonuna gelinmiştir. Şöyle bir koruma ordusu olmadan, milletimizin gözünün içine bir baksın. Milletimizin gözünde, gönlünde ne hale düştüğünü bir görsün.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, ‘Cahilsin; okur öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.’ Bu bozuk düzenin bozuk kadrolarının milletimiz hayrına yapacağı hiçbir şey kalmamıştır. Bunlar artık, çare değil; milletimizin sırtında ağır bir yüktür.
“VAZGEÇMEK DEYİNCE AKLINIZA İLK GELEN BİLİM VE BU ÜLKENİN FEDAKÂRLIKLARINA ŞAHİT OLDUĞUMUZ GENÇLERİ”
Önünü arkasını düşünmeden ipe sapa gelmez kararlar almaya devam ediyorlar. Yurt binalarını depremzedelere tahsis etmek için üniversiteleri kapatma kararı aldılar. Neden, vazgeçmek deyince aklınıza ilk bilim geliyor? Neden bu ülkenin fedakarlıklarına şahit olduğumuz gençleri feda ediyorsunuz? Ülkemizin bu gününü kapkara yaptınız. Bari geleceğimizi karartmayın. Hükümetin ihmaliyle; görevini yapmaması nedeniyle yaşadığımız deprem geçmişimizi, kentlerimizi haritadan sildi. Bu saçma kararlarıyla da ülkemizin geleceğini, umudunu, gençlerini, bilimi ve aklı silip atmaya çalışıyorlar. Yeter gidin artık. Artık bu güzel ülkede ilk gözden çıkarılacak eğitim, bilim ve gençlerimiz olmasın.
‘Sarayı gören yabancılar, güçlü bir devlet görüyor’ diyerek caka satmayı biliyordunuz. ‘Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil, Türk milletinin sarayı’ diyordu. O zaman kiracıyı sarayı boşaltsın. Gerçek sahibine yani millete saray odalarını bıraksın. Millet şu zor günlerinde geçsin kendine ait sarayda otursun. Beştepe’deki, Ahlât’taki, Marmaris’teki sarayların odaları depremzedelere tahsis edilsin. Yok bu da yetmiyorsa diyorsanız; devletin misafirhaneleri, külliyeleri, orduevleri, hâkimevleri, kamu kampları, Antalya’daki, Muğla’daki oteller bu iş için tahsis edilsin. Yeter ki üniversitelerimiz açık kalsın. Ülkemizin ufku daha fazla karartılmasın.
“DEPREMİN YÜKÜ GENÇLERİMİZİN, GELECEĞİMİZİN SIRTINA YÜKLENMESİN”
Depremin yükü gençlerimizin, geleceğimizin sırtına yüklenmesin. Çünkü bu ülkeyi bilim kurtaracak. Bu ülkeyi akıl kurtaracak. Bu ülkeyi liyakat kurtaracak. Bu ülkeyi gençler kurtaracak. Yolsuzluklarınızın, iş bilmezliğinizin faturasını gençlerimize kesmeyin. Devri iktidarınızda bu milletin iliğini kemiğini sömürüp abat olan, yurt dışında mahalleler satın alan yandaşlarınız var. Fedakarlık mı istiyorsunuz, ilk bunlardan isteyin. Dışarıdaki varlıklarını satsınlar. Milletin şu zor gününde barınma ve otel masraflarını ödesinler. Böylece kaçırılan dövizler ülkeye geri gelsin, ülkenin döviz bilançosu bozulmasın. Atama Hazine ve Maliye Bakanınızla, Turizm Bakanınız bu planlamayı becerebilirlerse yapsınlar. Yaparlar mı? Hiç sanmıyoruz.
“YARIN TÜRKİYE’Yİ İÇİNE DÜŞÜRÜLDÜĞÜ BU ÇUKURDAN HEP BİRLİKTE ÇEKİP ÇIKARACAĞIZ”
Bu kifayetsiz yönetimin millet hayrına yapabileceği tek bir şey kalmıştır. Emaneti artık ehline teslim etmek. Bugün acıları paylaşma ve hafifletme günüdür. İnsanlarımıza barınacak bir çatı, ısınacak bir oda, boğazını doyuracak bir çorbayı verme günüdür. Türkiye’yi; içine düşürüldüğü bu çukurdan yarın hep birlikte çıkaracağız. Yurttaşlarımız için, yurttaşlarımızla beraber kapsamlı bir program uygulayacağız. Bu işler tek seferde 10 bin lira 15 bin lira vererek, ağızlara bir parmak bal çalarak çözülmez. Depremden etkilenen vatandaşlarımıza temel bir gelirin mutlaka sağlanması gerekiyor. Depremde yaşamını yitiren yurttaşlarımızın tüm kredi borçlarının bankalar tarafından silinmesi gerekiyor.
“TÜRKİYE’MİZİ SURİYELİLEŞTİRME POLİTİKASINI ASLA KABUL EDEMEYİZ”
Yıkılan konutların depreme dayanıklı şekilde yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Başta Hatay olmak üzere stratejik sınır kentlerimizin demografik yapısının mutlaka korunması gerekiyor. Bu çerçevede Belçika Başbakanı’nın; ‘Suriye’de 5,5 milyon Suriyeli evsiz kaldı. Yeni bir göç dalgası kapıda. Türkiye ile anlaşıp, para verelim. Mülteciler orada kalsın’ sözlerini reddediyoruz.
Türkiye’mizi Suriyelileştirme politikasını asla kabul edemeyiz. Atatürk’ün şahsi emaneti Hatay başta olmak üzere sınırlarımızın güvenliği bizim kırmızı çizgimizdir. Ülkemiz bütüncül akılcı bir plan çerçevesinde; ekonomik, siyasi, diplomatik tüm adımları atmak zorundadır. Bunları da ancak biz yaparız. Bunları ancak bizim liyakatli bu ülkenin tarihini bilen değerlerini bilen kadroları yapar.
“MİLLET İTTİFAKI OLARAK İŞ BAŞINA GELİR GELMEZ ŞEHİRCİLİK VE AFET YÖNETİMİ BAKANLIĞI KURACAĞIZ”
Millet ittifakı olarak iş başına gelir gelmez Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı kuracağız. ‘Kente karşı işlenen suçlar’ kavramını, hukuk sistemimize taşıyacağız. Tek merkezli, çarpık yapılaşmaya son vereceğiz. Afet yönetimini etkisizleştiren imar affı uygulamalarına son vereceğiz. Şehirlerimizin imar ve deprem eylem planlarını ivedilikle hazırlayacağız. 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun’u yeniden ele alacağız. Ucuz ve kaliteli konut projeleriyle vatandaşlarımızın barınma sorunlarını rant odaklı değil insan odaklı çözeceğiz.
Biliyoruz; gidenleri geri getiremeyiz. Ama milletimiz vicdan sahibi liyakatli iyi bir yönetime kavuştuğunda bu afetlerin yarasını da hızla saracaktır. Bundan bizim hiç şüphemiz yoktur.
Hafta sonu; değerli parti büyüğümüz, önceki genel başkanımız, kıymetli devlet ve siyaset adamı Deniz Baykal’ı kaybettik. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz. Merhum Genel Başkanımızın cenaze programı belli oldu. Yarın sabah saat 10’da CHP Genel Merkezi’nde, saat 11.30’da da TBMM’de cenaze törenleri düzenlenecek. Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde öğle namazına müteakip cenaze namazı kılınacak. Ardından da merhum Genel Başkanımız, Devlet Mezarlığı’na defnedilecek. Bir kez daha CHP ailesine, sabır ve başsağlığı diliyoruz.”
“YAPAMIYORSANIZ ÇEKER GİDERSİNİZ, YAZIKLAR OLSUN”
Öztrak, basın toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “AFAD’ın toplam personel sayısı 7 bin 300’dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle Türkiye’deki bu büyük afet veya herhangi bir afeti yönetmek mümkün değildir” sözlerinin anımsatılması üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“Soylu itiraf etmiş, gerçekleri. Soylu’nun bu itirafları çok önemlidir. Sarayın bırakın büyük bir afeti, herhangi bir afeti dahi yönetemeyeceğinin açıkça ikrarıdır. Aslında bunu AFAD’ın hazırladığı Düzce ve Kahramanmaraş raporları zaten göstermektedir. O koltuklar şikayet değil icraat makamlarıdır. Yapamıyorsanız çeker gidersiniz. Yazıklar olsun.”