Cumhuriyet çocuklarına eğitim veren Köy Enstitüleri 81 yaşında!

Cumhuriyet çocuklarına eğitim veren Köy Enstitüleri 81 yaşında!

14 yıl boyunca Anadolu'nun dört bir yanında cumhuriyet çocuklarına eğitim veren Köy Enstitüleri 81 yaşına girdi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin aydınlanma yolunda eğitim sisteminin bir dönemine damgasını vuran Köy Enstitüleri'nin kuruluşunun 81'inci yılı kutlanıyor. Köy Enstitülerine giden süreç, 1936'da Çankaya Köşkü'nde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk başkanlığındaki bir toplantı ile başladı.

Sözcü gazetesinden Latif Sansür'ün haberine göre; Atatürk, “40 bin köyün 35 bini okul ve öğretmensiz. Bir çözüm bulalım” diyerek Cumhuriyet'in eğitim cephesini güçlendirmenin önemine işaret etti.

Hasan Sarıhan, Aksu Köy Enstitüsü'nde aldığı eğitimi Latif Sansür'e anlattı.

 

ATATÜRK HEDEFİNE DOĞRU


O yıllarda nüfusun yüzde 75'i köylerde yaşıyordu. Erkeklerin yüzde 23'ü, kadınların ise sadece yüzde 8'i okuma yazma biliyordu. Çocukların üçte birinden azı okula gidebiliyordu. Cumhuriyet aydınlanmasını Türkiye'nin dört bir yanına yaymak, karanlığa ışık olmak amacıyla 2. Dünya Savaşı'nın zor koşullarında harekete geçildi. Atatürk'ün gösterdiği hedefte ilk adım 17 Nisan 1940'da TBMM'de atıldı. 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası kabul edildi. Milli Eğitim Bakanı koltuğunda Hasan Ali Yücel, İlköğretim Genel Müdürü koltuğunda İsmail Hakkı Tonguç oturuyordu.

1940-1954 arasında 21 Köy Enstitüsü kuruldu.

İŞ İMKANI DA YARATILDI


1940-1954 arasında 21 Köy Enstitüsü kuruldu. Köy Enstitüleri, Cumhuriyet'e özgü eğitim-öğretim modeli ile tarihe damga vurdu. Enstitüler sayesinde hem yoksul çocuklar için aydınlanmanın yolu açıldı, hem de köylerde çeşitli meslek alanlarında iş imkanı yaratıldı. Köy Enstitülerinde 6 bin 875 eğitmen, 17 bin 341 öğretmen ve bin 599 sağlık görevlisi yetiştirildi. 27 Ocak 1954'te kapatılan Köy Enstitüleri, “Cumhuriyet'in güneşi” olarak adlandırıldı.

Enstitülerde çocuklara çağdaş ve bilimsel eğitim veriliyordu.

‘İçimizdeki cevheri ortaya çıkardı'
Kendi deyimiyle “Cahil bir köy çocuğu” iken Aksu Köy Enstitüsü'nde tam bilgili, köylüye kılavuz olarak yetiştirilen, bugün 88 yaşında olsa da ülkesi için üretmeye devam eden Hasan Sarıhan, 81'inci kuruluş yıl dönümünde Köy Enstitülerini anlattı.

Sarıhan, keman ve akordeon çalabiliyor.

Sarıhan, elbise dikmeyi, keman ve akordeon çalmayı, elektrik tesisatı çekmeyi, marangozluğu, sıva yapmayı, yoğurttan tereyağı çıkarmayı, yemek yapmayı, hatta 87 yaşındayken kitap yazmayı bile Köy Enstitüsüne borçlu olduğunu söyledi. Hasan Sarıhan, “Köy Enstitüleri, içimizdeki cevherleri çıkarıp sivriltiyor, bizi ileriye taşıyordu. Köy Enstitülerinin sihri buydu” dedi.

‘Enstitüler kapatılsa da o ruh hâlâ yaşıyor'
Cumhuriyet'in önemli değeri Köy Enstitüleri diğer okullardan çok farklıydı. Çocuklara sadece okuma yazma öğretilmiyordu. Çağdaş, bilimsel ve laik eğitime bağlı kalmak koşuluyla her enstitünün kendine özgü bir sistemi bulunuyordu.

‘UFKUM GENİŞLEDİ'


Aksu Köy Enstitüsü'ne gitmek üzere çıktığı köyüne, on parmağında on marifet, omzunda kemanıyla dönen, “Yıllar ne çabuk geçti” kitabının yazarı Hasan Sarıhan, orada aldığı eğitimin yaşamını nasıl değiştirdiğini şu ifadelerle anlattı: “Fethiye'nin Esen Köy (Dont) yaylasında doğan bir köy çocuğuyum. Köy Enstitüsü ile tanışınca yeni bir dünyanın varlığını öğrendim, ufkum genişledi, farklı bir çevrem oldu. Enstitü, vatanı ve halkı için üreten, kendini aydınlanmaya adayan bir insan olmanıza yardım ediyordu. Ben bugün bir iş yapıyorsam, elimden beceriler geliyorsa, zihnim, vücudum bu kadar dinçse bunu Köy Enstitüsüne borçluyum.”
 

‘ACISINI ÇEKİYORUZ'

Türkiye'nin kalkınmasına büyük bir ivme kazandıran Köy Enstitülerinin kapatılmasının Cumhuriyet için büyük bir kayıp olduğunu söyleyen Hasan Sarıhan, “Cehaletin önüne geçmek aydınlanma sayesinde olur. Kalkınmak, aydınlanmayı körüklemekle sağlanır. Eğer Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, Türkiye Avrupa'nın ileri ülkeleri seviyesinde olurdu. Ülkece bunun acısını çekiyoruz kanaatindeyim. Bugün bile derim ki enstitüler yeniden açılmalı” diyerek, kendileri kapansa da Köy Enstitüsü ruhunun hâlâ ülkenin her karışında yaşadığını belirtti.


Köy Enstitüleri, köyleri yalnızca “ekmekle” değil, kitapla, müzikle, sanatla, demokrasiyle, aydınlanmayla buluşturma adımıydı. Köy Enstitülerinde eğitim, öğretim, üretim iç içeydi. Her enstitünün kendi tarım arazisi vardı. Öğrenciler kendi ürünlerini ekip biçiyor, tarımı öğreniyordu. Fırınları vardı, kendi ekmeklerini üretiyorlardı. Kendi enerji santralleri vardı. Marangozluk, dülgerlik, yapıcılık, biçki-dikiş gibi el sanatlarında eğitim alıyorlardı. Bilimsel teknikle yapılan ziraat, kümes hayvanları bilgisi, arıcılık, ipek böcekçiliği ve balıkçılık gibi köylünün yaşam tarzını, hayatını değiştirecek meslekler öğreniyorlardı.

SANATLA BULUŞTULAR

Kendi tiyatro sahnelerinde, kendi yazdıkları piyesleri sergiliyorlardı. Örneğin Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde öğrencilerin kendi elleriyle inşa ettikleri bir açık hava tiyatrosu vardı. Carl Ebert, Ulvi Uraz, Cüneyt Gökçer gibi isimlerin eğitim verdiği Köy Enstitülerinde yerli ve yabancı pek çok oyun sergilendi.

Köy Enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik roman okuyordu. Her öğrenci en az bir müzik aleti çalmayı bilirdi. Mandolin, saz ve keman grupları vardı. Enstitülerde müzik dersi verenler arasında ünlü halk ozanları Aşık Veysel ve Ruhi Su da bulunuyordu. Köy Enstitülerinde okuyan öğrenciler sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamıyor, köylülere de yardım ediyorlardı. Enstitülerin sağlık kolları, köyleri dolaşır hastalara bakardı. Enstitü ile tanışan her çocuk, hayatın gerçeklerini öğrenen, özgür, eleştiren ve aktif bireyler haline geliyordu.

Köy Enstitüleri, yalnızca nitelikli öğretmen yetiştirmekle kalmadı. Mezun olanların içinden birçok bilim insanı, ozan, yazar, ressam çıktı. Yazar ve ozan Dursun Akçam, Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Adnan Binyazar, Kemal Burkay, Ümit Kaftancıoğlu, Mustafa Koç, Dursun Kut, Mahmut Makal, Mehmet Özel, Pakize Türkoğlu, Ali Yüce, Tahsin Yücel, Mehmet Başaran, Ali Dündar o isimlerden sadece birkaçı. Köy Enstitüsü mezunlarından Ferhat Aslantaş, Temel Ateş, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Rıza Çetiner, Hasan Fehmi Güneş, Şükrü Koç, Hayrettin Uysal, Niyazi Ünsal, Mustafa Üstündağ gibi bazı isimler de siyasete atıldı.